Tekkeli, takkeli cumhuriyete HAYIR(!) - Tülay Özüerman

Millet, Atatürk devrimlerine dayalı cumhuriyetin kazanımlarından daha fazla ödün vermek ve cumhuriyete tekke ve takke ile ipotek konulmasını istemiyor.

Tekkeli, takkeli cumhuriyete HAYIR(!) - Tülay Özüerman
Rejimin koruma duvarlarını yıkmaya yönelik tartışma başlıkları ile gündemin saptırılmasından toplum bıkkın ve bezgin. Zamana yayılan tartışmalar ve tartıştırma taktikleri ile ilerleyen karşıdevrimin daha fazla ilerlemesini ne toplum istiyor ne de bu yola taşları döşeyen dış güçler… Dış basında Türkiye kaygısı giderek artıyor.
Siyasal İslamı referans alan bir siyasal görüşün iktidarı tek başına ele geçirdiği ve Türkiye için çok uzun sayılabilecek bir süre iktidarda kalabilmesinin sağlandığı bir düzenekte, radikal uçların filiz vermeye başlaması hiç şaşırtıcı değil. Cumhuriyetin temel felsefesi olan laikliği aşındırma çabaları giderek artarken gündeme bir tartışma konusu daha eklendi. Tekke ve zaviyelerin(*) açılması ile ilgili söylem aynen şöyle:
“Hiçbiri yok olmadı hepsi varlığını devam ettiriyor. Peki devlet bunu bilmiyor mu? Öyle ise niye biz birbirimize karşı muvazaa yapalım. Vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak devletin birinci vazifesidir. Biz ihtiyaçları görüp onu gidermekle mesulüz.Vatandaş bize bu noktada yetki veriyor sorunları göreceğiz ve bu sorunlara beraber çözümler arayacağız. İnşallah diyorum önümüzdeki zaman içerisinde bu noktalarda da önemli adımları birlikte atma imkânını yine beraber yakalayacağız.”
Bunu söyleyen hem Başbakan yardımcısı hem de bakan. Yasanın açıkça suç saydığı fiilleri onaylayan ve bu fiilleri işleyenleri cesaretlendiren bir söylem birinci ağızdan dile getirilince suç olmaktan çıkıyor. (!)… Çünkü Türkiye’de artık hukuki bir düzen yok, fiili bir düzen var. Anlaşılıyor ki yaratılan iklim yasanın açıkça suç saydığı fiilleri yaşam pratiğinde çoğaltarak, hukuki olan yerini fiili olana bırakıyor, hukukun dışına çıkan bu yolu bizzat iktidarda bulunanlar açıyor. Hukuk ise buna karşı yaptırımsız kalıyor. Artık neyin suç olup olmadığını hukuk değil, iktidardaki anlayış belirliyor. Hukuk iktidarı sınırlayan bir güç olmaktan çıkınca, yasa yapma keyfiyetine sahip olan iktidar fiili olanı hukuktan boşalan yere yerleştirebiliyor. Hukuk devleti yerini, yasa devletine bırakıyor.
İktidarda bulunan partiyi durdurabilecek örgütlü tek güç parlamento içine kıstırılmış muhalefet. Bunun toplumsal ayağı ise felç edilmiş durumda. Kamuoyunu etkileyecek kanaat önderlerinin tutukluluk hallerinin toplumsal muhalefet üzerinde yaptığı etki ile toplum sindirilmiş durumda. Korkutma, yıldırma, caydırma gibi baskı yöntemlerinin dolaylı ve sürekli olması etkinin gücünü artıran önemli bir ayrıntı. Tüm bu sindirilmiş haline ve Atatürk ilke ve devrimlerini yok sayan anlayışlara karşın, TESEV’in Konda araştırma şirketine yaptırıp, yayımladığı anket sonuçlarına göre, toplumun yüzde 82’si Atatürk ilke ve devrimlerine dokunulmasını istemiyor. Yurttaşın ezici çoğunluğu anayasadan “Türk milleti” kavramının çıkarılmasına ve Türkçeden başka resmi dil belirlenmesine de karşı çıkıyor.
Tüm baskı politikalarına karşın toplumsal bilinç çarpıtılamamışsa ve toplumun sağduyusu akılda birleşmişse, yok edilmek istenen Atatürk ve devrimlerinin mayasının ne kadar güçlü olduğu bir kez daha ortaya konulmuştur. Atatürk, bilimi ve akılı önceliyordu. Toplumun yolunu açacak olan da akıldır, bilimdir; tekkeler ve takkeliler değildir.
İslam cumhuriyeti olarak dünyaya pazarlanan Türkiye’nin radikal uçları cesaretlendiren açılımlarla radikalizme savrulması, yalnız Türkiye için değil, Türkiye’yi İslam kıskacına sıkıştırarak Ortadoğu’yu şekillendirmek isteyen güçler için de bir tehdittir. Toplum, cumhuriyeti İslamlaştırma politikalarının sınırına geldiğimiz uyarısını vermiş; 29 Ekim kutlama ve 10 Kasım anma törenlerinde tepkisini tüm sindirme politikalarına karşın açıkça ortaya koymuştur. Egemen olanın iktidar üzerinde söz sahibi olduğu, iktidar olmanın egemen olmak anlamına gelmediği, egemenliğin asıl sahibinin millet olduğu mesajı toplumsal refleksle anlatılmıştır.
Türkiye’nin cumhuriyetin niteliklerinin dönüştürülmesi üzerinden yürütülen rejim karşıtlığına destek çıkan “ikinci cumhuriyetçiler” ile halkoylaması aracılığıyla hukuk yolunun kapatılmasına katkı koyan “yetmez ama evetçiler” bu radikal çıkışlar karşısında ne gibi bir tavır takınacaklar? Başlarını kuma gömerek, “radikal İslam Türkiye’ye uğramaz” rehaveti ile iktidara destek vererek sağladıkları refahları için de bir tehdit olduğunu görebilecekler mi?
Bir millet uyanıyorken, aydın geçinen bu kişiler hâlâ uyumaktalar… Millet, Atatürk devrimlerine dayalı cumhuriyetin kazanımlarından daha fazla ödün vermek ve cumhuriyete tekke ve takke ile ipotek konulmasını istemiyor. Rejimin koruma duvarlarını yıkmaya yönelik tartışma başlıkları ile gündemin saptırılmasından toplum bıkkın ve bezgin. Zamana yayılan tartışmalar ve tartıştırma taktikleri ile ilerleyen karşıdevrimin daha fazla ilerlemesini ne toplum istiyor ne de bu yola taşları döşeyen dış güçler… Dış basında Türkiye kaygısı giderek artıyor.
(*) Kaldırılması önerilen, Atatürk devrimleri içinde yer alan 677 sayılı “Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun”; 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilmiş, 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasa ile tüm tarikatlarla birlikte şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve muskacılık gibi eylem, unvan ve sıfatların kullanılması, bunlara ait hizmetlerin yapılması ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesi yasaklanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti içinde padişahlara ait ya da bir tarikata çıkar sağlamaya yönelik tüm türbeler kapatılmış, türbedarlıklar kaldırılmış; yasaya aykırı davrananlara hapis ve para cezası getirilmiştir.
Prof. Dr. Tülay Özüerman

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget