Dokunulmazlık İktidarın Silahı Olmamalı

Türkiye bir süredir BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığıyla ilgili başbakanın iki dudağı arasından çıkacak kelimelere endekslenmiş durumda. Başbakan ülkede esen siyasi rüzgâra göre elindeki ‘dokunulmazlık’ kozunu bir ileri bir geri kullanmakta. 
BDP’li vekillerle PKK’lilerin kucaklaşmasından sonra dokunulmazlıklarının kaldırılacağı sinyalini veren başbakan, ‘Yargı gereğini yapacaktır’ diyerek kamuoyunda ‘talimat’ algısı yaratan bir ifade dahi kullandı. Sonrasında konu bir süre rafa kaldırıldı. Açlık grevleri sırasında BDP ile AKP’li bakanlar arasında sıcak görüşmeler yapıldı. Grevin istenmedik sonuçlar doğurmaması için fezlekeler de Adalet Bakanlığı’nda bekletildi. İmralı’dan gelen mesajla BDP’lilerin de katkısıyla grevler sona erince, başbakan ilk kez grup konuşmasında BDP’yi hedef almadan konuştu.
Ancak ‘bahar havası’ çok kısa sürdü. Erdoğan, önceki gün İspanya’ya gidişi öncesinde sorular üzerine BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılacağı imasında bulundu. Nitekim dün de fezlekeler Adalet Bakanlığı’ndan TBMM’ye gönderildi.
***
BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması birkaç açıdan sakınca içeriyor.
Birincisi, konunun ‘demokratikleşme’ boyutudur. Polis ve yargı karşısındaki zırhları ortadan kaldırılarak BDP’li vekillerin soruşturma kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmasının önü açılmaktadır. Milletvekillerinin 1994’te olduğu gibi Meclis’ten yaka paça çıkarılması ne Kürt sorunun çözümüne ne de Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlayacaktır.
Zaten ortada bir ‘tutuklu vekil’ sorunu var. 8 milletvekili seçilmelerinin üzerinden bir, bir buçuk yıl geçmesine rağmen hâlâ cezaevinde. BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılması bu yarayı kapatmak yerine daha da derinleştirecektir.
Ayrıca, Meclis zemininde zar zor tutulabilen BDP’nin tamamen illegaliteye itilmesi de kimsenin yararına olmayacaktır.
İkinci önemli sakınca ise AKP’nin tutumunun ‘eşitlikçi’ ve ‘ilkesel’ olmayan tavrıdır. Fezlekeleri dönem sonuna bırakma biçiminde bugüne kadar genel kabul görmüş bir gelenekten vazgeçilerek dokunulmazlıkların kaldırılması yolu açılacaksa, bu neden sadece BDP’lilerle ve terör dosyalarıyla sınırlıdır? Meclis’te Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da arasında bulunduğu birçok milletvekili hakkında zimmet, ihaleye fesat, yolsuzluk ve benzeri diğer suçlamalar nedeniyle dokunulmazlık fezlekesi bulunduğunu unutmamak gerekiyor. Bunlar ‘yargılanmasına gerek yok’ diyebileceğimiz suçlamalar mıdır?
Öyleyse dokunulmazlıkların, iktidarların elinde günün koşullarına, kamuoyunu tepkisine ve soruşturmaya konu kişilerin siyasi kimliklerine göre kullanılan bir ‘silah’ haline dönüştürülmesine izin verilmemelidir. Ya mevcut gelenekler sürüdürülerek dönem sonuna bırakılmalı ya tamamen kaldırılmalı ya da CHP’nin önerdiği gibi sadece kürsü dokunulmazlığı ile yetinilmelidir. Ama hangisi seçilirse seçilsin tüm iktidarlar o ilkeye saygılı olmalıdır.
Dokunulmazlıklar tartışması ile yeniden hatırladığımız üçüncü bir husus ise Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarının başta Kürt sorunu olmak üzere temel meselelere ilişkin ‘öngörülemez, tutarsız’ tavrıdır. Başbakan bir gün ‘müzakere ile çözüm’ yanlısı mesaj verirken ertesi gün bambaşka bir pozisyon alarak çözümün kritik muhatabı BDP’yi siyaset dışına itmeyi rahatça göze almabilmektedir. Bu tutarsız tavır gitgide Türkiye’nin sorunlarının çözümünün önündeki asıl mesele haline gelmektedir.

Erdoğan’ın unuttuğu Erbakan

Başbakan Erdoğan, Meclis Darbe Komisyonu’na görüşlerini yazılı olarak açıklarken 28 Şubat’ın en önemli hedefinin kendisi olduğunu ifade etti. 28 Şubat’ın ilk sinyallerinin kendisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oluşuyla alındığını vurgulayan Erdoğan “28 Şubat müdahalesi, Ankara’da, milletin hür iradesiyle seçilmiş hükümet yanında, şahsım başta olmak üzere belediye başkanlarını da hedef aldı. 28 Şubat müdahalesi, demokrasi yürüyüşümüzü akamete uğratmak için, yasaları zorlamak suretiyle, kurumları harekete geçirerek önümüzü kesmeyi hedeflemiştir” diyerek net olarak adresin kendisi olduğunu dile getirdi. Ardından da okuduğu şiir nedeniyle mahkûm edilişini örnek gösterdi.
Erdoğan, 28 Şubat’ın hedefleri arasında kendisinin dışında yalnızca “milletin hür iradesiyle seçilmiş hükümeti” sayarken dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın adını dahi anmadı. Oysa 28 Şubat süreci dönemin askerleriyle bizzat Erbakan arasında geçen bir sürecin adı. Erdoğan ise “Hedef başta şahsım” diyerek Erbakan’ı ‘es’ geçmiş oldu.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget