Kendilerini istihbarat örgütlerine- cemaatlere-tarikatlara bir kez kullandıran gazeteciler, hikâyedeki “Fahişe” konumundan daha kötü duruma düşerler.
Kadın, genç yaşında başladığı fahişelik mesleğini yaşı ilerleyince “mama” olarak sürdürmüş ve çok zengin olmuş. Semtindeki kiliseye sürekli olarak para verirmiş. Bir gün elinde yüklü bir çekle kiliseye “günah çıkartmaya” gitmiş. Çeki Papaza verip, sormuş;
“Papaz Efendi, beni biliyorsun. Ömrüm boyunca fahişelik yaptım, randevu evi işlettim. Fakat kiliseye de hep yardım ettim. Benim durumum nedir? Günahlarım af olur mu?” diye sormuş.
Papaz, bir elindeki çeke, bir de kadına bakmış ve demiş ki; “Yaptığın sevaplar, işlediğin günahları karşılıyor. Bu kadar senedir öpüldüğün de yanına kâr kalmış!.”
Taraf Gazetesi, adına “Ergenekon” denilen Hukuk Cinayetini kendilerine emredildiği şekilde gerçekmiş gibi yaymak, kamuoyu oluşturmak, için kurulmuştu. Ahmet Altan ve ekibi 5 sene boyunca gazeteyi yönettiler. Kendilerine istihbarat örgütleri tarafından verilen çarpıtılmış bilgiler ile kamuoyunun kafasını karıştırdılar. Çok sayıda vatanseverin hayatlarını kararttılar, iftira ettiler, ayrılıklara-ölümlere sebep oldular.
Cemaatin elemanlarından birinin eline, tıka-basa doldurulmuş, değiştirilmiş, üzerinde oynanmış belge ve sahte CD’ler olan bir bavul verip, adrese teslim bir şekilde Savcılığa gönderdiler. Daha sonra bu elemanın fotoğraflarını, Savcıların devir-teslim töreninde “gözlemci” olarak görev yaparken gördük.
Taraf Gazetesi, Ahmet Altan’ın yönetiminde, düşman bir ülkenin yayın organı gibi çalıştı. Özellikle Türk Ordusunun vatansever subaylarının yıpratılmasında, hapse atılmasında ciddi roller üstlendi. AKP Hükümeti ve Başbakan Erdoğan her şekil ve şartta desteklendi, parlatıldı, adeta demokrasi kahramanı ilan edildi.
Bu arada hükümetten, cemaatten, PKK’yı benimseyen iş adamlarından destek aldı.
Fakat ne yaptılarsa Türk Halkı bu gazeteyi almadı. Para sıkıntısı başladı. Maaşların ödenmesinin, gazetenin basılmasının bile tehlikeye düştüğü günler yaşandı.
Ahmet Altan ve ekibi kara-kara düşünmeye başladı;
Hem kelle koltukta AKP’nin anti-demokratik uygulamalarını destekle, hem de beş parasız gez.
İktidara yakın dünün inşaat kalfaları bile, inşaat sektörünün yıldızı olmuşlar milyonların içinde yüzerlerken, Deniz Feneri davasının sanıkları devletin en üst kademesinde oturup parayla oynarlarken, bu kadar yıllık kariyerlerini Erdoğan’ın ayakları altına seren Ahmet Altan ve ekibi yolsuz kalsınlar. Böyle vefasızlık, böyle ihanet olabilir miydi?
Derhal “Özgür Gazeteci” kimliğine bürünüp, Erdoğan’ı yerden yere vurmaya başladılar. Hemen her gün Erdoğan’a hakarete varan yazılar yazmaya başladılar.
Bu yazıları, basın dünyasındaki son işleri oldu. Önlerine konan dosyalar, acı gerçeği kafalarına vuruyordu. Onlar artık “Özgür Gazeteciler” değillerdi. Gönüllü olarak kendilerini kullandırmışlar ve “kadrolu esir eleman” konumuna düşmüşlerdi. Onları işe alan güç, şimdi onları kapının önüne koymuştu.
Erdoğan ile beraber olanların unutmamaları gereken önemli konu şudur;
*Tartışmak yok, fikrini söylemek yok, karşı çıkmak yok. Patron ne emrederse onu yapacaksınız. Şartsız itaat edeceksiniz.
*Değil “Karşı Taraf” olmak, “Bitaraf” olsanız dahi anında “Bertaraf” edilirsiniz.
Demokrasi-Basın Özgürlüğü-Teşebbüs Özgürlüğü-Özel Hayatın Gizliliği bunlar hepsi kâğıt üstünde olan ve sadece iktidar mensupları için geçerli olan haklardır.
Örneğin Başbakan Erdoğan’ın Remzi abisiyle olan konuşmasını internete koyanlar derhal bulunur ve hapse atılır. Ama Deniz Baykal’ın ve MHP’lilerin kasetlerini çekenler asla bulunmaz.
İnsan kendi kendini yakalayamaz mı yahu?
Neyse; Ahmet Altan ve ekibi, insanları haksız yere suçladılar ve hak ettiklerini şimdilik buldular. İktidar değişikliğinde yargı önünde de hesap verecekler.
Bunların durumları yukarıda anlattığım hikâyedeki fahişeden de beter.
Bunlar devamlı günah işlediler, hiç sevap işlemediler. Bunlar hem öpüldüler, hem de günah işlediler.
Ahmet Altan ve eşi ABD istihbarat örgütlerinde çalışan Yasemin Çongar, ellerindeki Wikileaks belgelerinin orijinallerini ve yurtdışındaki bankalardaki gizli hesapların dokümanlarını iyi saklasınlar.
Gün gelir lazım olur…
Not: Gazetenin adı bundan böyle “Paraf” olsun. Paraf, kimden taraf?
Sağlık ve başarı dileklerimle
17 Aralık 2012
RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
Yorum Gönder