Elbette; ekibi de onu izlemiş!
Bugüne kadar işsiz kalan her meslektaşım için üzüldüm.
Ama bu sefer; hayır!
Çünkü teknik kadroda, haber servislerinde ve yazı işlerinde çalışan gerçek emekçiler hariç, Taraf’ı kuran ve yöneten “misyonerleri” hiçbir zaman “meslektaşım” olarak görmedim, göremedim!
Onlar için üzülmüyorum; çünkü bu arkadaşların yeni yerlerde yeni misyonlar üstlenmeyi başaracaklarını ve gemilerini yüzdüreceklerini adım gibi biliyorum!
1) Misyoner gazetecilik kavramını kurumsallaştırdı.
2) Temel misyonunu Atatürk devrim ve ilkeleriyle savaşmak olarak belirledi ve bunu başarıyla hayata geçirdi.
3) Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkan tüm kişi ve kurumların üzerine pervasızca gitti. Örneğin bir muhabirine bavul içinde gelen belgeleri, sorgulamaksızın yayınlamaktan çekinmedi ve Balyoz Soruşturması’nın açılmasını sağladı. Bu konudaki ısrarlı yayınıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesini çökertti. Yüzlerce subayın sahte dijital belgeler yüzünden mahkûm edilmesini sağladı.
4) Mahkemede yargılanıp hakkındaki hüküm kesinleşinceye kadar masum sayılması gereken insanlar hakkında peşin hükümle yargısız infaz yaptı. Ergenekon ve Balyoz sanıkları hakkında linç kampanyaları başlatmaktan geri durmadı.
5) TSK’ya yönelik yayınlarını her ne kadar “anti-militarist bir duruş” olarak açıklamaya çalışsa da aynı tavrı TSK’nın iktidarla iyi ilişkiler kuran yeni yönetimine karşı sürdürmedi.
6) Bir gazetenin en önemli gücünün, finansmanının şeffaf olmasından kaynaklandığını unutup; nasıl finanse edildiğini bugüne kadar açıklayamadı. Cemaat matbaasında basıldı, yandaş medyanın dağıtım şirketi tarafından dağıtıldı.
7) Sözüm ona din ve inanç özgürlüğü, anayasa değişikliği, demokratikleşme, yargı paketleri konusunda gözünü kırpmadan desteklediği iktidarla zaman zaman “kavga ediyormuş” gibi yaptı ama nedense bu kavgaların hep “iktidar ile cemaatin arasının açıldığı günlere denk gelmesi”, akıllara bu gazetenin de aslında bir cemaat gazetesi olduğu kuşkusunu düşürdü!
8) Atatürkçü kesimlere, yurtseverlere esirgemediği eleştirilerini bir kez olsun, dini siyasete ve ticarete alet edenlerle, sömürgeci yabancı güçlere yöneltemedi.
9) WikiLeaks belgelerinin Türkiye’deki yayın hakkını aldı ama belgelerin Türkiye ile ilgili bölümlerinin sadece bir bölümünü yayınladı. En kritik iddiaların yer aldığı bölümlerin üzerine yattı.
10) Sözüm ona özgürlük maskesini yüzünden hiç çıkarmadı ama en küçük aykırı sese bile tahammül edemedi. Bu nedenle birçok çalışanıyla ve yazarıyla yollarını ayırmaktan çekinmedi.
Misyon bitince ve hele hele Ahmet Altan son dönemlerde iktidara karşı sert yazılara başlayınca; bu gazeteyi finanse eden birileri (!) desteklerini çekme kararı aldı.
Sonuçta, misyon bitti, para gitti, Ahmet Altan’a ve arkadaşlarına yol göründü.
Kendilerinin peçete gibi kullanılmasına izin verenler, gün gelince buruşturulup çöpe atılacaklarını da bilmelidir!
PKK, Suriye’deki uzantısı PYD aracılığıyla Esad muhalifi gruplara katılmış. Bildiğiniz gibi bizim iktidar da bu grupları destekliyor... Bu durumda sorum ortaya:
AKP iktidarı Suriye’de PKK ile işbirliği mi yapacak?
CHP’nin en solcu döneminde Genel Sekreter olan bugünün AKP’li Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, nisan ayında Ankara Devlet Opera ve Balesi’nce sahnelenen ve Padişah 5. Murat’ın yaşamını konu alan bale eserinin ilk gösterimini izlemiş...
Balerinlerin giydiği eteklerin boyunu fazla kısa bulmuş ve uzatılmasını istemiş!
Normalde sanatçıların, gazetecilerin, hukukçuların, doktorların, iş adamlarının siyasi emirlere ve mesleklerine yönelik baskılara direnmesi gerekir değil mi?
Aksi takdirde yarın öbür gün de Sağlık Bakanı, hastaların ameliyata pijamayla girmesini isteyebilir çünkü...
Ne yazık ki “devlet memuru bale yönetimi”, bu emri hemen yerine getirmiş ve eteklerin boyunu diz kapağının altına kadar indirmiş! Sonuçta da dansçılar bacaklarına dolaşan etekler yüzünden kaza geçirmeye başlamış...
Eser, yeni sezonda ise apar topar repertuardan çıkarılmış!
Yılların sosyalistini ne hallere getirdin?
Yorum Gönder