Sevgili okuyucularım, 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında üç
idam gerçekleşti. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu
İmralı Adası’nda asıldı.
Keşke asılmasalardı. Hele Fatin Rüştü Zorlu mert, babayiğit, boyun
eğmeyen adamdı. İdama bile neredeyse gülerek gitti. Hepsine Allah rahmet
eylesin.
Ancak bunları söylerken geçmişe kısa bir tur yapıp bazı gerçekleri
anımsayalım. Ülkeyi 1950-1960 yılları arasında yöneten Demokrat Parti,
son yıllarında iyice çuvallamış ve üstelik sapıtmıştı. Günümüzün
Tayyip’i gibi o zaman da Menderes tek adamdı. Astığı astık, kestiği
kestik olmuştu.
Ülke ekonomisi tıkanmıştı. Her yerde olaylar çıkıyor, İsmet Paşa
saldırıya uğruyordu. Demokrasi diye bir şey kalmamıştı. Aynen bugün AKP
döneminde olduğu gibi, o günlerde Meclis’te Demokrat Parti çoğunluğu
vardı. Eller otomatik olarak partizanlıkla kalkıyordu.
Sapıtan ve kişiliğini yitiren Menderes sürekli konuşuyordu:
“Listeye odun koysam seçtiririm!..”
Askerler için: “Ben bu memleketi
yedeksubaylarla da idare ederim!..”
Üniversite hocaları için: “Kara cüppeliler!..”
* * *
Sonunda ihtilal gerçekleşti. Üzerinde söylenecek çok şey vardı.
Generallerin yüzbaşılara selam durduğu bir dönem başlamıştı. Bunlar oldu
ama çok iyi işler de yapıldı. Demokratik, çağın gereklerine uygun yeni
bir anayasa hazırlandı.
Yassıada duruşmaları başlamıştı. Orada Bayar ve Menderes dahil iktidar partisinin tüm milletvekilleriyle militanları yargılandı.
Orada da iş cıvıtıldı.
Köpek davası, bebek davası gibi saçma sapan davalar görüldü, Başsavcı
Menderes’in kasasından çıktığını iddia ettiği kadın külotlarını elinde
sallayıp durdu.
Sonunda idam ve hapis kararları geldi. Ancak idamların temel gerekçesi vardı:
Anayasayı ihlal!
Gerçekten de anayasa Demokrat Parti iktidarı tarafından açıkça çiğnenmiş, ihlal edilmişti…
Ve o zaman anayasayı çiğnemenin suçu idamdı.
* * *
Şimdi gelelim bu yazıyı niçin yazdığıma!.. Son günlerde Türkiye’de yeni gelişmeler
oluyor.
Meclis çatısı altında yeni bir çalışma başlatılmış, Yassıada Yüksek
Adalet Divanı tarafından verilen idam kararları “YOK” hükmünde
sayılacakmış!
Dilekçe Komisyonu bu amaçla yazışmalara başlamış. Şimdi (neyi yazacaksa) bilirkişi raporları hazırlanacakmış!
Menderes’in itibarı iade edilecekmiş!
Bu amaçla yargılama yeniden yapılacak ve beraat kararı verilecekmiş!
Aradan 50 yıl geçmiş, Tayyip’in vesairenin desteği ile birilerine
itibarı iade etmek, böyle saçma sapan yöntemlerle hukuku delmeye
kalkışmak kolay.
Ancak ortada bazı somut gerçekler var.
Adnan Menderes anayasayı resmen çiğnemiş, yargının görevini Meclis’teki Demokrat Parti milletvekillerine devretmişti.
Yani hakim ve savcıların görev ve yetkileri, resmen Menderes’in adamlarına verilmişti. Olacak iş değildi.
Bunu yapabilmek için Meclis’te bir Tahkikat Komisyonu kurdular. Bunun
için kanun çıkardılar. Şimdi o kanunu size 28 Nisan 1960 tarihli Resmi
Gazete’den aynen ñArapça sözcükleri Türkçeye çevirerek- veriyorum.
Okuyun da ibret alın. Kanunun adı:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Selahiyetleri (görev ve yetkileri) Hakkında Kanun.”
* * *
Madde 1- TBMM Tahkikat Komisyonları ve görev vereceği
alt komisyonlar, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Askeri Muhakeme
Usulü Kanunu, Basın Kanunu ile diğer
kanunlarda Cumhuriyet Savcısına, sorgu hakimine, sulh hakimine ve askeri
adli amirlere tanınmış olan tüm hak ve yetkilere sahiptir.”
Dikkat ediniz, Demokrat Parti milletvekillerinden oluşan bu komisyona insanları tutuklama yetkisi veriliyor.
Yargının görevi, komisyon üyesi iktidar milletvekillerine devrediliyor.
Şimdi kanunu okumaya devam edelim:
Madde 2- TBMM Tahkikat Komisyonları;
a) Tahkikatın selametle sürdürülmesini sağlamak amacıyla her türlü yayının yasak edilmesine,
b) Yayın yasağına uyulmaması durumunda süreli ve süresiz her türlü yayının (Gazete, dergi) basım ve dağıtımının yasaklanmasına,
c) Yayının toplatılmasına, yayınlanmasının durdurulmasına veya matbaanın kapatılmasına,
ç) Tahkikat için gerekli görülen her türlü evrak, belge ve eşyanın zaptedilmesine,
d) Siyasi nitelikte olan toplantı, hareket, gösteri ve benzer faaliyetler hakkında tedbir ve karar almaya,
e) Tahkikatın selametle yürütülmesi için gerekli göreceği tüm tedbir
ve kararları almaya ve hükümetin bütün vasıtalarından istifade etmeye
dahi yetkilidir.
* * *
Sonrasında “Ceza hükümleri” bölümü geliyor:
Madde 3- TBMM Tahkikat Komisyonlarınca alınan tedbir ve kararlara her ne
suretle olursa olsun muhalefet edenler bir seneden üç seneye kadar ağır
hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde 4- Bu kararların yerine getirilmesi ve infazında ihmali
veya suistimali görülen görevliler ihmal durumunda altı aydan iki
seneye, suistimali durumunda bir seneden üç seneye kadar hapis cezası
ile cezalandırılırlar.
Madde 5- Tahkikatlar gizlidir. Gizliliğe uymayanlar, ya da tahkikatla
ilgili hususları ve hadiseleri açığa vuranlar altı aydan bir seneye
kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.
Madde 6- Türk Ceza Kanunu’nda yazılı yalan şahitliği ve yalan yere
yemin faslındaki suçları işleyenler hakkında ilgili maddelerde
belirtilen cezalar iki kat olarak verilir…
Madde 8- Bu kanunun uygulanmasında Hakimler Kanunu ile Memurların Yargılanması
Kanunu hükümleri uygulanmaz.
Madde 9- Tahkikat Komisyonları tarafından alınan karar ve tedbirler kesin olup aleyhine itiraz olunamaz.
Bu kanun yayın tarihinde yürürlüğe girer.”
Kanunun Resmi Gazetede yayın tarihi 28 Nisan 1960… Yani 27 Mayıs 1960 ihtilalinden tam bir ay önce!
* * *
Sevgili okuyucularım, şu kanuna bir bakar mısınız! Yargının elindeki
bütün yetkileri alıp Demokrat Parti milletvekillerinden oluşan bir
komisyona devrediyor.
Bu kadarını Hitler, Mussolini, Stalin bile yapmamıştı.
Bunlar, muhalif yayınlar, onları çıkaranlar ve toplantı yapanlar için
her türlü kararı alacak, gerektiğinde tutuklayacak ve herkesi
içeri tıktıracak!
Yargıya güvenmiyorlardı. Amaç muhalefeti iktidar milletvekilleri eliyle susturmak ve tutuklanmalarını sağlamaktı.
Komisyon kuruldu, başkan ve üyeleri seçildi. Ama gelin görün ki,
uygulama tam başlamak üzere iken bir ay sonra 27 Mayıs ihtilali
gerçekleşti.
Ama o kanun yayınlanıp yürürlüğe girmişti.
Hiç kimse kusura bakmasın, böyle bir kanun çıkarıp anayasa ve yasaları
paspas gibi çiğneyen iktidar ve onun başı, her türlü cezayı hak
etmiştir.
Turgut Özal sömürüsü yetmedi, şimdi aynı oyunu Adnan Menderes’in mezarı üzerinden oynuyorlar.
Türkiye’de bu yol açılırsa, önüne gelene iade-i itibar istenecektir.
Şeyh Sait, Seyit Rıza, İskilipli Atıf, hatta Menemen’de asteğmen Kubilay’ın başını kesip kanını içen yobazlara bile…
Çünkü onlar da idam edilmişti.
http://sozcu.com.tr/menderese-itibari-iade-edilecekmis.html
Yorum Gönder