Türkiye’nin güncel demokratik sorunu ve gereksinmesi başkanlık sistemi
değildir.
Sorun, Türkiye’yi “şahsi ve keyfi” yönetimlere bırakmamaktır. Sorun,
öncelikle partiler ve seçim yasasının değiştirilmesidir. Yüzde 10 barajı, yüzde
3, yüzde 5’e çekilmelidir. Ön seçim yapılmalıdır.
Bir önceki yazımızda, AKP’nin, TBMM Partiler Arası Anayasa Uzlaşma
Komisyonu’na sunduğu Başkanlık sistemi tasarısı üzerinde durmuş ve bu sistemi üç
soru ile özetlemiştik: “Başkanlık mı, sultanlık mı, diktatörlük mü?” (Bkz.
Cumhuriyet, 10 Aralık 2012)
AKP’nin önerdiği sistemin temel noktalarını tekrar özetleyelim:
• Başkan tek dereceli olarak halk tarafından seçilecek.
• Başkan Meclis’e karşı sorumlu olmayacak.
• Meclis’in başkana soru, gensoru gibi yöntemlerle soru sorması ve
güvenoylaması yapması söz konusu olamayacak.
• Başkan kabinesini parlamento dışından seçecek ve bakanların dokunulmazlığı
olacak.
• Üst düzey devlet görevlileri Meclis’in onayı aranmaksızın başkan tarafından
atanacak.
• Başkan, istediği zaman “Kanun Gücünde Kararname” çıkarabilecek, bu
kararnameler Meclis’in denetimine bağlı olmayacak.
• Başkan gerek duyduğunda parlamentoyu feshedecek.
Bu temellere dayanan tasarının Siyaset Bilimi ve Anayasa kitaplarında
irdelenen ve ABD’de uygulanan “Başkanlık sistemi” olmadığını ve olamayacağını,
ayrıca 1924 anayasa tasarısında, cumhurbaşkanına Meclis’i feshetme yetkisi
olduğunu, ancak Meclis’in çok hassas davranarak bu yetkiyi Atatürk’e dahi
vermediğini de sözü edilen yazımızda belirttik.
AKP’nin anayasa tasarısında özellikle iki hassas nokta: Başkanın “tek başına
kararname çıkarma” ve “Meclis’i feshetme” yetkisidir.
Oysa başkanlık sisteminin temel ilkesi yasama ve yürütme güçlerinin
birbirinden tamamen ayrı olması, birbirinin fonksiyonlarına karışmamasıdır. Buna
sert kuvvetler ayrılığı ilkesi denilir. “Denetim ve denge” (cheeks and balances)
sisteminin temeli de budur.
Başkanlık sisteminde yürütmenin baskın, yasamanın daha güçsüz olduğu
iddiasına karşı bir anayasa öğretim üyesi şöyle yanıt veriyor:
“Başkanlık sisteminde söylenenlerin aksine yasama organı, yani Meclis çok
daha etkili ve yetkili olmaktadır. Gerçekten kanun ve bütçe gibi çok önemli iki
yetkiyi tekelinde tutan Meclis, bu iki yetkisi sayesinde başkanı kendine muhtaç
kılmakta ve onu parlamento ile iyi geçinmek zorunda bırakmaktadır.” (s.21)
Başkana kararname yetkisi
Eğer başkanlık sisteminin bu güçlü noktası terk edilir ve başkana kararname
yetkisi verilirse ne olur? Onu da yine aynı anayasa profesörünün yanıtından
öğrenelim.
Başkana tanınan kanun çıkarma ve parlamentoyu feshetme yetkisi ancak Güney
Amerika ülkelerinde uygulanmaktadır.
“…Güney Amerika’da uygulanan ve başkanlık sistemi olarak takdim edilen
sistem… Başkanlık rejiminin aksine bazılarında başkanın parlamentoyu feshetme
yetkisi bulunmaktadır. Görülüyor ki Güney Amerika’da uygulanan ve başkanlık
sistemi olarak takdim edilen sistem kuzeydeki rejimle çok önemli noktalarda
ayrılmaktadır.”
Sayın Anayasa Profesörü sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu yapı, kişisel iktidarı kurmaya eğilimli olanlara kapı açmaktadır. Nitekim
Arjantin, Şili, Paraguay, Uruguay, Bolivya, Venezüella ve Ekvador gibi Güney
Amerika ülkelerinde uygulama askeri diktatörlükle sonuçlanmıştır…
Şu halde, Başkanlık rejimi denilince sadece ABD’de uygulanan rejim
anlaşılmaktadır.” (s.23-24)
Böylece sayın anayasa profesörünün açıkça belirttiği gibi, Güney Amerika’da
başkana verilen kararname çıkarma ve parlamentoyu feshetme yetkisi nedeniyle
buna başkanlık sistemi denemez.
Öyleyse bu sayın anayasa hocasına göre AKP’nin getirdiği anayasa tasarısı
da:
1. ABD’deki başkanlık sistemiyle taban tabana zıttır.
2. Böylesi sistemler başkanlık sistemi diye adlandırılamazlar.
3. Böylesi sistemler kişisel iktidar kurmaya meyilli olanlara kapı
açmaktadır. Uygulama askeri diktatörlükle sonuçlanmaktadır.
4. Nitekim Arjantin, Şili, Paraguay, Uruguay, Bolivya, Venezüella ve Ekvador
gibi Güney Amerika ülkelerinde bu sistem askeri diktatörlükle
sonuçlanmıştır.
Şu halde “Başkanlık rejimi denince sadece ABD’de uygulanan rejim
anlaşılmalıdır”. Bunları konuşan ve yazan anayasa hocamıza göre kuşkusuz AKP’nin
bu anayasa taslağı tutarsızdır.
Sayın okuyucularım, her halde bu konuların sağlam saptamasını yapan bu
anayasa hocası kimdir diye meraklanıyorlar…
Bu anayasa öğretim üyesi AKP anayasa taslağının hazırlanmasında birinci
derecede önemli rol oynayan AKP milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı
Sayın Burhan Kuzu’dur.
Bunları nerede söyledi ve yazdı:
Türkiye Barolar Birliği 12-13 Ocak 2007’de Ankara’da Cumhurbaşkanı Seçimi
Öncesi Cumhurbaşkanlığı adını taşıyan bir sempozyum düzenledi. Konuşmacı Sayın
Kuzu bunları söyledi. (1)
Ayrıca Sayın Kuzu’nun 1997 tarihli “Türkiye İçin Başkanlık
Sistemi” (Fakülteler Matbaası) kitabı ile bu kitabın yeni baskısına da
bakılabilir. Aynı düşünce sistemi bu kitaplarda da vardır.
Şimdi başkana kararname ve Meclis’i fesih yetkisi verilmesinin, başkanlık
sisteminden uzaklaşmak olduğunu yıllardır yazan, söyleyen Sayın Kuzu, bu
sözlerinden nasıl dönüyor? AKP’nin bu tasarısı nasıl “Başkanlık Sistemi”olarak
takdim edebiliyor?
Ama haksızlık etmeyelim. Sayın Kuzu basına verdiği açıklamada bu tasarının
adını koydu:“Türk Tipi Başkanlık Sistemi”
‘Obama parlamentoya yalvarıyor
AKP’nin sunduğu modeli savunan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Kuzu
şöyle diyordu:
“Evet doğrudur. ABD’de başkanın kararname çıkarma yetkisi yok. Modelimiz ABD
sistemindeki tıkanıklıklara karşı önerdiğimiz model. Obama gece gündüz ağlıyor,
parlamentoya yalvarıyor.” AKP’nin tasarısı “Türk Tipi Başkanlık Sistemi
getiriyor”. (Gazeteler, 29.XI. 2012)
Böylece, siyaset bilimi ve anayasa hukuku sayın Kuzu sayesinde “yeni bir
model(!)”letanıştı.
Pekiyi sormak gerekmez mi? Bugüne kadar yazdıklarınız, söyledikleriniz ne
olacak?.. Akademik dünyadan geldiğinize göre, bu çelişkili tutumunuzdan hukuk
fakültelerinde söz edilmeyecek mi, eleştirilmeyecek mi?
Başkana, yasama organını “by-pass” ederek kararname çıkarma yetkisi verilmesi
Güney Amerika ülkelerinde uygulanıyor.
Bu da sistemin “dejenerasyonu” sayıldığı için İspanyolca bir tanım
getirilerek “decretismo”ifadesi kullanılıyor. Sayın Prof. Ergun Özbudun’un
belirttiği gibi bu da sistemin yozlaşması ve en “büyük zaafı” olarak
yorumlanıyor.
Acaba Sayın Kuzu buna ne diyecektir?
Milletvekili seçimlerinde bütün üyelerin katıldığı ön seçim uygulanmalı,
liste böyle düzenlenmelidir. Seçimlerde tek kişilik dar bölge sistemi
uygulanmalıdır.
Türkiye’nin güncel sorunu bunlardır. Hukukun üstünlüğünü sağlamaktır,
yargının yansızlığını ve bağımsızlığını sağlamaktır.
(1) Türkiye Barolar Birliği, Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı
Sempozyumu, Ankara, 2007, s.21-23, 24
(2) Burhan Kuzu, Her Yönüyle Başkanlık Sistemi; Babıâli Kültür
Yayıncılık, 2011.
Yorum Gönder