Sevgili,
Benim kuşağımın yoksul kesimden sayılmayacak olan, memur ve orta halli aile çocukları, anne-babalarının arkadaşlarının kendilerinden biraz büyük çocuklarının giysilerini giymişlerdir.
Çabuk büyüdüğümüzden, bayramlıklarımız, yeni esvaplarımız da hep çabuk küçülmesin diye biraz büyük, biraz bol alınırdı. Kolları uzun, bol ceketlerimizle ortada şapşal şapşal dolaşırken, gerekçesini anladığımız bu mantığa pek sinirlenirdik.
İlkokuldan başlayarak, lacivert ceketinin üstüne arması işlenmiş, altında gri pantolonla giyilen forması olan bir yerde okuduğumdan, o siyah önlük ve beyaz yakayı hiç takmadım.
Ama mantığını anladım ve küçük yaşımdan itibaren, ne kadar bilinçli, ne kadar kulaktan dolma bilmem artık, destekledim.
“Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitlenin” çocukları bir örnek olmalı, farklılık okula yansımamalıydı.
Aslında hiçbir dönemde, sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle olmadık. Ama belki de yetersiz sermaye birikimi yüzünden gelirler arasındaki uçurumu bugünkü kadar büyük olmayan yoksul bir ülke iken, daha alçakgönüllü bir yaşam sürdürürdük.
***
Aslında ister kapitalist olsun, ister sosyalist, bütün düzenlerin eğitim sistemlerinin büyük çelişkisi, hem tornadan çıkmışçasına birbirine uyum gösteren, hem de değişik yaratıcı tipler yaratmak olunca, bir ölçüde biteviyelik amaçlanıyor. Öğrenciye tanınan yaratıcılık, özgürlük, özgünlük alanı, sınırları rejimin demokratikliğiyle orantılı ölçüde, çizilmiş oluyor.
Tartışmacı, sorgulayıcı, katılımcı eğitim sistemlerinde bile sorgulama ile tartışma alanının sınırı vardır.
Zaten alan kavramı sınırsız değildir.
Milli eğitimin, ki her yerde her düzende mevcuttur, amacı bireyi bir yandan çarkların dönmesine katkıda bulunabilecek hünere ve nadiren de yaratıcılığa kavuştururken, öte yandan sisteme uyum sağlayacak bir yapıyla yoğurmaktır.
Onun için üniforma bütün eğitim sistemlerinin ana düşüncesiyle bağdaşır. Kimi zaman ayrılığı, aidiyeti simgeler, kimi zaman birliği, biteviyeliği... Tek tip giysi okullarda her ülkede zaman zaman uygulanmış, yadırganmayıp, savunulmuştur.
***
Okulda tek tip uygulaması, kapitalist ülkelerde tüketim toplumu öncesinde yaygındı.
Ne zamanki tüketim toplumu aşamasına geçildi; öğrenci, hatta öğrencilik öncesi dönemin çocuğu tüketim çarkının bir parçası, bir müşteri haline geldi, tek tip uygulamasına da, özgürlük gerekçesi ardına sığınılarak son verildi.
Tabii ki, tek tip uygulamasının bir yana bırakılmasının özgürlükle bir ilişkisi yoktu.
Çocuklar tek tipin, bizde kara önlük beyaz yakanın cenderesinden kurtuluyor, ama yapay ihtiyaçların, marka esaretinin pençesine atılıyordu.
Okullarda kıyafet serbestisinin ardındaki bu “müşteri öğrenci” ilişkisini görmeyenler, olayı tam olarak kavrayamayacaklardır. Eğitimin özelleştiği ve meta haline geldiği, hak olmaktan çıkıp ihtiyaca dönüştüğü bir ortamda, eğitimin müşterisi öğrenci, giyimin de gönüllü tüketicisi olmak konumundaydı.
Türkiye bu trene binmiştir. Bugün İslamcı bir tüketim toplumuyuz. Artık bu iki kavram birbirinden ayrılmaz olmuştur.
Siyah önlük beyaz yakanın tarihe karışmasının nedeni budur, başka bir şey değil.
Bu ortamda, öğrencilerimiz, bir yandan tesettüre sokulurlarken, bir yandan da markalara özendirileceklerdir. Böylece de siyah önlük beyaz yakanın yerini markalı tesettür alacak, lafta kalan sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış kitle, artık sınıfına, imtiyazına uygun markalı, ayrışmış bir topluma dönüşecektir. Dönüşmüştür de...
Yorum Gönder