"Almanya'nın Leipzig kentinde özellikle Alman Sosyal Demokrat Gençlik
Örgütü (JUSO) arasında örgütlenen ve çoğu Sachsen eyaletinde Gülen
cemaatine bağlı SA-BİL adlı eğitim kurumunda çalışanların çoğunluğunu
oluşturduğu bir grubun, siyasi partiye sızma girişimi Alman ARD
kanalında 'FAKT' adlı programda gösterime girdi. ARD'de 'Gülen
Hareketinin Sızma Girişimi' adıyla yayınlanan programda, Leipzig
kentinde cemaatin topluca SPD'ye üye olduğu ve cemaat yanlılarının SPD
yönetimi ile organik bağ kurdukları öne sürüldü."
Oda TV'deki bu haberi okurken, Fethullah Gülen'in, hastalığı
nedeniyle Zaman gazetesine verdiği iki sayfalık teşekkür ilanı gündeme
oturdu...
İlanlarda, cemaat desteğiyle ülkeyi yöneten AKP'lilerin yanı sıra iki
CHP'liye de teşekkür vardı; biri Fethullahçıların her etkinliğinde
başköşede oturan Erdoğan Toprak, diğeri de her fırsatta Zaman gazetesini
göklere çıkartan Gürsel Tekin... Yani laik cumhuriyeti kuran Atatürk'ün
partisinde ne yazık ki yönetici yapılan iki sempatizan!..
Keşke ARD Televizyonu, cemaatin Türkiye'deki "sızma" siyasi
faaliyetleriyle ilgili de bir belgesel de yapsa... Eminim Atatürk'ün
partisinin içinde de bol bol malzeme bulurlardı...
CHP içindeki Toprak, Tekin, Aydın Ayaydın, Muhammed Çakmak ve Faik
Tunay gibi cemaat hayranları başrolde oynamak için fırsatı hiç
kaçırmazlardı...
Hiç kuşkunuz olmasın, cemaate laf kondurmayan ve bugünlerde CHP için
ne yazık ki kurtarıcı gibi gösterilen şaibeli Mustafa Sarıgül de bu
belgeseli finans etmekten kesinlikle kaçınmazdı!..
Stratfor marka zeytinyağı!..
Madem konu siyasete "sızma" meselesi, o halde devam edelim ki,
zeytinyağı gibi üste çıkartılanların CHP içindeki bağlantıları da
sorgulansın...
BDP'de siyaset yapamayınca, Ahmet Türk'ün katkısıyla CHP'ye alınan
Sezgin Tanrıkulu'nun, ana muhalefet partisini nasıl yıprattığını
biliyorsunuz...
Aday gösterildiği bölgede, CHP'nin yaşadığı oy kaybından ya da
Diyarbakır'daki köyünde yaşayan ailesinden bile oy alamamasından söz
etmiyoruz.
CHP'ye asıl şoku "Wikileaks" belgeleri yaşatmıştı!.. Çünkü bu
belgelerde, Tanrıkulu'nun "CIA'nın yan kuruluşu Stratfor"la ilişkisinden
söz ediliyordu.
CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, kamuoyunda Tanrıkulu'na
yönelik tepkileri bir grup toplantısında dile getirince ne yazık ki
hedef yapıldı!.. Üzerine yürüyen vekillerin öfkesi yetmedi, Yılmaz
disipline de sevk edildi.
Önceki gün sözlü savunma yapan Yılmaz, kendisi yıpratılırken adı
"CIA" ile anılan Tanrıkulu'nun parlatılmasına haklı olarak isyan etti!..
Hatta dedi ki; "Tanrıkulu'nun ilişkileriyle ilgili belgeler (Wikileaks)
ortaya çıktıysa bunları benim sorgulamak hakkım ve görevim. Yani bunun
açıklamasını yapamıyorsa Tanrıkulu, o zaman onu insanların sorgulaması
lazım. Asıl sorgulanması gereken, o şahıstır."
ABD Adana Konsolosluğu'nun, "kontak kişi" diye tanımladığı
Tanrıkulu'nun, Stratfor'la ilişkilerini anlatan belgeler önceki gün
medyaya yansıdı... Hatta bunlar arasında; Tanrıkulu'nun, ABD
denetimindeki "Abu Garip Cezaevi"nde yapılan işkencelerle ilgili
fotoğrafların basında yer almasından duyduğu rahatsızlığı gösteren
belgeler de varmış!..Belgeye göre Tanrıkulu, bu fotoların ABD'nin
imajını bozacağından da yakınmış!..
Ne ilginç değil mi, insan haklarıyla ilgilenen bir avukat,
ABD'lilerin yaptığı işkence fotolarının deşifresinden rahatsız oluyor!..
Demek
ABD hayranlığı bunu da gerektiriyor
CHP'nin asli ideolojisini savunan bir vekili disipline gönderenler,
acaba kimi zeytinyağı gibi üste çıkartıyorlar ve bu yağ kimlere
bulaşıyor ki böyle sessizler?..
Cemaat-MİT!..
Herhalde dünyanın hiçbir ülkesinin resmi istihbarat kuruluşunun
ilişkileri bu kadar dile düşmemiştir... Ve herhalde hiçbir istihbarat
kuruluşu, tarikat-siyaset çekişmelerinin ortasında bu kadar
yıpratılmamıştır...
CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, MİT tartışmalarıyla ilgili
olarak Başbakan Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle TBMM'ye bir soru
önergesi vermiş. Bakınız Acar neleri sormuş:
"MİT'in uluslararası faaliyetleri ile ilgili iddiaların kaynağı
neresidir? MİT'in özellikle muhalefet milletvekillerini ve
siyasetçilerini fişlediği iddiaları incelenmiş midir? MİT'in
uluslararası ve Türkiye'deki faaliyetleri ile ilgili iddiaların
kamuoyuna yansımasında 'cemaat-hükümet çekişmesi'nin etkili olduğuna
ilişkin iddialar doğru mudur? Hükümetiniz, nasıl bir çekişmenin
içindedir? Türkiye'nin güvenliği, bu çekişmelerle ortalığa saçılabilecek
durumda mıdır?"
Burada en vahim soruyu fark ettiniz sanırım: "Cemaat-hükümet
çatışması", en stratejik kurum olan MİT'i bile uluslararası alanda bile
zor durumda bırakıyor... Vah Türkiye vah!.. Bu ülkenin yurttaşları kime
nasıl
güvenecek ki?..
Genelkurmay niçin susuyor?
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, TSK'da görev yapmış genelkurmay
başkanı ve kuvvet komutanlarının "Ergenekon" ve "Balyoz" tertibiyle
bertaraf edilmesi karşısında suskun kalmakla eleştirilince, 4 gün önce
bir yazılı açıklama yapmıştı.
Atatürk adının geçmediği açıklamada, medyanın gözünden kaçan çok daha
vahim bir eksik vardı... Özel, Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa'daki
tanımlamasına vurgu yaparken şöyle yazmıştı:
"... Anayasamızda belirtilen 'Demokratik hukuk devleti' ilkesine,
mevcut yasal mevzuata ve yargının ayrı bir 'erk' olarak bağımsız ve
tarafsız olması gerektiğine olan inancım çerçevesinde..."
Biz de bu köşede tam iki kez "bu satırlarda ne eksik" diye
sormuştuk... Madem Anayasa'da tam olarak "Türkiye Cumhuriyeti,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir" diye yazıyordu, o halde
Özel "laik" sözcüğünü niçin atlamıştı?.. Bu bir gaflet miydi, hata
mıydı unutkanlık mı?..
Genelkurmay bu gaflet karşısında dört gündür suskun!.. Acaba CHP ya
da MHP'den bir milletvekili, TBMM'ye bir önerge verir mi, Özel'e "laik"
sözcüğünü niçin atladığını sorabilir mi?..
Madem Özel susuyor, ilk yazımızın sonundaki satırları yineleyelim:
"Laiklik karşıtlarının odağı bir hükümetçe genelkurmay başkanı
koltuğuna oturtulan Özel, 'laik' sözcüğünü, arkadaşları zindana
atılırken Kosova'da, cami ziyareti sırasında mı unuttu acaba?.. Orada mı
rahmet okudu acaba laikliğe?.."
Yorum Gönder