Demokrasilerde Yargı Gücünün Önemi - Galip Baysan
Egemenliğin üçüncü büyük gücü, yargıya gelince: “Adli bağımsızlık, uzun süre liberal müesseselerin sembolü sayılmıştır.” Adaletin dağıtımında “mahkemelerin bağımsızlığı” ve hatta tarafsız yargıçlar, çağdaş Batı demokratik rejimlerinin başlıca karakteristiklerinden biri olmaya devam etmektedirler. (1)”
Devlet otoritesinin Anayasaya uygun bir biçimde kullanılması, kişi haklarına saygı, iktidarların hukuk kurallarına uymalarını sağlamak için, bütün bunları empoze edecek güçte “mahkemelerin varlığı” şarttır. Bu açıdan, tabii ki anayasaya bağlı ve özgürlükçü bir rejimin ayakta kalması için, polisin adalete, idarenin bizzat kendisinin mahkemeler (hatta idari mahkemelere) tabi olmaları gerçekten gereklidir.(2)
Teşkilatlanmış güce sahip olma ve bunu kullanabilme devletin bir özelliğidir. Devlet böyle bir gücü elinde tutmağa mecburdur. Fakat amaç, kanunu bizzat tatbik etmek değildir. Devletin güç kullanması, bireylerin ve kuruluşların, anlaşmazlıkları gidermek için güç kullanmalarını önlemek ve onları hukuki yollardan çözmek amacını taşır. Devletin teşkilatlanmış gücünün amacı, toplum aleyhinde güç kullanılmasını önlemek ve kanunların üstünlüğünün tesisini sağlamaktır. Devlet gücünün halkın bir kesimini baskı altında tutmak amacıyla kullanılması kabul edilemez. Eğer insanların sağlanan yürütmeye itimadı kalmazsa yürütme de olmaz.
Bir dereceye kadar halkın yürütmeye karşı olan itaati, hükümetin elindeki kuvvete bağlıdır. Devletin amacını gerçekleştirmek için kuvvete sahip olması, aldığı tedbirler, kuvvetin politikanın efendisi değil, hizmetkârı olmasını sağlamak içindir. Devlet sadece güçlerin çatışması değil, özel maharet, bilgi ve yöneticiliği kullanarak bir ulusun özgür ve mutlu bir yaşam sürebilmesini de sağlayabilmelidir(3).
Egemenlik güçlerinden (yasama, yürütme, yargı) hangisinin daha üstün olduğu, seçime dayandığı için yasama ve yürütme güçlerinin demokrasinin temel şartı (halkın seçimi) nedeni ile atanmışlardan oluşan yargı gücünden daha üstte olması gerektiği konusunda tartışmalar yapılabilecektir. Böyle bir sorunun cevabı açık ve nettir. Bu güçler aslında egemenliğin gerçek sahibi olan halka ait güçlerdir. Halk yasama ve yürütme gücünü kendi seçtiği temsilcilere verirken uzun bir eğitim ve uzmanlık gerektirmesi nedeni ile “adalet tevzii” işini yetişmiş elemanlara vermiştir. Bu güçlerin hiçbiri birbirinden üstün kabul edilemez. Temel amaç ulusun mutluluk, refah ve güven içinde yaşamasıdır. Bu nedenle her üç güç bazen birbirine destek vererek, bazen de kontrol ederek yardımcı olurlar.
Yargının büyük ölçüde bağımsız olması, hele yürütmenin şu veya bu şekilde (maaş, terfi, atamalar, cezalandırmaları gibi konularda) yargı organlarını kontrol altına alması, bu gücün pasifize edilmek istenmesi, demokratik yaşamın kaybolmasına sebebiyet verecek en önemli olaylardan biridir. Bu nedenle çağdaş demokratik düzenlerde, siyasi gücün elindeki organlar (mesela Adalet Bakanlığı) vasıtasıyla adalet sistemini kontrol etmesi hayal dahi edilemez. “Yargı her türlü siyasi baskıdan uzak ve bağımsız kalabildiği sürece, ülke demokrasisi gelişme imkânı bulacaktır.”
Bütün dünyada tarih boyunca yargı ve adaletin toplum yaşamına etkisi vurgulanmıştır. Bu konuda dikkati çeken birkaç örnek şöyledir:
"Bir duruşmada; tek tarafı dinleyerek verilen karar doğru olsa bile, hiç bir zaman adil olamaz."
(Seneca)
“Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir” (Eflatun)
"Siyaset; Mahkeme Salonu'na girerse, Adalet oradan çıkar." (Guizot)
“Adalet kadar ilâhi ve hakikaten büyük olan bir şey yoktur” (Edison)
"Haksızlığa sapıp, bütün insanların seni izlemeleri yerine; adaletli davranıp, tek başına kalmak daha iyidir." (Mahatma Gandi)
“Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadır” (Hz.Muhammed)
"Bir saat adaletle karar vermek, bin saatlik ibadetten hayırlıdır." (Hz. Muhammed )
Bir Müslüman için önem vermesi gereken en önemli konuların başında Adalet kavramı gelmektedir. Cuma namazı; bir Müslüman’ın hayatında en önemli mevkie sahiptir. Bütün dünyada Müslümanlar Cuma namazına akın akın koşarlar. Bütün camilerde imamlar her Cuma hutbesini bitirirken bir ayeti kerime okurlar. (En-Nahl,90.Ayet). Ayet “İnnallahe ya’mürü bil’adli vel’ihsani” diye başlar ve devam eder. Anlamı:”Şüphesiz ki Allah adaletli ve ihsan sahibi olmayı emreder”dir. Adaletle ilgili bu ifade her Cuma bütün imamlar tarafından söylenirken. İmam sözlerini “Allah bu sözlerden ibret alınmasını ister” diye bitirir.
Laikler dinsizdir propagandası ile oy avına çıkan ve iyi Müslümanlar olduklarını iddia eden siyasilerimizin adaletle hükmetme bir yana, ülkede Adaleti yerlerde süründürmesi demokratik yaşam açısından ne kadar büyük suç ve ayıpsa, dini açıdan da o kadar büyük günahtır. Hele Türk Ordu mensuplarına karşı ön yargılara ve belirli bir amaç güdülerek yapılan yargılamalar ve baskılar büyük bir suç ve günahtır. Günah ve vebal sadece yargıyı iktidarın kölesi durumuna düşüren siyasilerin değil, aynı ölçüde tanrının emirleri yerine kulların emirlerini yerine getirmek için çırpınan yargı elemanlarınındır.
DİPNOTLAR:
(1) Raymond Aron, Demokrasi ve Totalitarizm, s.53 (Çev. Vahdi Hatay, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul-1976)
(2) Aynı Eser, s.53
(3) A. D. Lindsay: Demokrasinin Esasları. s.61,68( Ankara-1973)
Dr.M. Galip Baysan
Yorum Gönder