CHP ‘in AKP hastalığı! - Tünay Süer

Basında bir haber bomba gibi patladı. ABD'nin, Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Ankara'da bir otelde 2 buçuk saat süren basına kapalı, baş başa görüşme yaptılar!
Haydi, buradan buyurun.
Bir zamanlar hatırladığım kadarıyla Atatürk düşmanı olarak tanınan “Suudlar’ın Kralı Abdullah, adaşı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyarete gelmişti.
Olura gelebilir elbette. Ne var ki ülkemize gelen bu kral Türkiye Cumhurbaşkanı ile kaldığı otelin odasında görüşme yapmıştı.
Böylece kimin kime ziyaret yaptığı birbirine karışmıştı!
Zamanlama müthişti. Tam da, Atatürk’ü sözde değil  “özünde”  andığımız gün olan 10 Kasımdı günlerden. Anıtkabir’e ziyarete gitmeyi reddeden, cumhurbaşkanını ayağına çağıran Kral Abdullah Bin Abdülaziz El-Suud’a, bir de “Devlet Şeref Madalyası” verilmişti.
Bildiğimiz kadarıyla, Devlet Şeref Madalyası, yasasına göre;  “Türkiye’nin bekası, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü için üstün feragat, fedakârlık, başarı gösterenlere”  verilir.
Top sesleri arasında Çankaya’da kral hazretlerine takılan bu madalya ve otel odasındaki Atatürk resimsiz görüşme hepimizi şaşırtmış adeta isyan ettirmişti.
Öyle ya, bu kral bizim ülkemiz için ne yapmıştı? Hangi  “fedakârlık ve feragat” i göstermişti?
Devletimizi temsil eden cumhurbaşkanımız neden onun ayağına kadar gitmişti?
İşin mahiyeti sonra ortaya çıkmıştı. Meğerse kral efendi “Cumhurbaşkanı seçilen Gül’ü tebrik edip, kendi ülkesinin en yüksek nişanını ona takacakmış.  “Türkiye olarak”  bu jeste karşılık al gülüm, ver gülüm yapılmış.
Ne kadar komik bir durum!
Komik olduğu kadar da acı bir durum. T.C. Cumhurbaşkanı Gül’ün, Kral’ı bizzat gidip, Esenboğa’da karşılaması ve sonra da otel odasına ayağına gidip resmi olarak görüşmesi milli onurumuzu zedelemişti.
Düşünmüştük, Abdullah Gül, 1983’ten 1991’e kadar Cidde’de İslam Kalkınma Bankası’nda iktisat uzmanı olarak çalışmıştı. Acaba "ayağa kadar gidiş", o yıllara dayalı sarsılmaz bir dostluğun göstergesi mi?
Abdullah Gül sade bir vatandaş olsaydı eyvallah! Bizi temsilen nefret ettiğim bu adamın ayağına gitmesi benim gibi birçok kişiyi çileden çıkartmaya yetmişti.
Yine hatırlarsak, Kaddafi’nin Erbakan’ı çadırında kabulü, onunla konuşmaları ve Erbakan’ın suskunluğu da Türkiye’de büyük tepkilere yol açmıştı o vakitler.
Neyse o günler gerilerde kaldı diye düşünürken şimdide CHP liderinin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin ayağına gitmesi, neler oluyor sorusunu getiriyor akıllara.
Hemen hemen herkes biliyor ki Francis Ricciardone, Erdoğan, Gül, Gülen ve Apo ile aynı yolda yürümekte ve ABD ile Türkiye arasında adeta postacılık yapmaktadır.
Basına kapalı olan bu iki buçuk saatlik görüşmeden ne parti üst kurullarının ne de kurmaylarının haberi var.
Konuşmanın içeriği sanırım Çin Füzeleri değildi.
Bizler AKP’ni gizli işler yapıyorlar ana muhalefetin bile haberi olmuyor diyerek kınarken aynı tarzı CHP genel başkanının yapması CHP’yi de ABD mi idare ediyor sorusunu akıllara getiriyor.
Yazık!
Neden CHP genel merkezinde görüşme yapılmıyor da otel odalarında saklı gizli oluyor?
Kemal Kılıçdaroğlu sade bir vatandaş değildir. Tıpkı Cumhurbaşkanı Gül gibi.
Partinin gidişatı, Atatürk İlkelerinden sapması ve parti içindeki kaos, umut olan partiyi halkın üzerinde çeşitli spekülasyonlara ve umutsuzluğa itmektedir.
Hele bir Sarıgül meselesi var ki artık mide bulandırmaya başladı. Gerçek Gündem de Barış Yarkadaş,  Kılıçdaroğlu’na Sarıgül tarafından ne tuzaklar hazırlandığını açık ve net bir şekilde yazdı.
Bununla birlikte Sarıgül’ün kaprislerine halen genel merkezden ciddi bir yanıt verilmemesi olayları bir Arapsaçına, bir bulmacaya çevirdi adeta.
Bu şekilde CHP ne halkın büyük kesiminden ne de Kürt kökenli vatandaşlarımızdan iktidar olmak, yerel seçimleri kazanmak için oy alabilir. CHP kendi ideolojisine acilen dönmelidir.
                                                             ***
Türkiye’de neler oluyor. Kime güveneceğimizi bilemez olduk artık. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu Sözcü Gazetesi’ne verdiği demeçte Türkiye’yi Amerika’nın yörüngesinde hareket etmekle eleştirerek, "ABD’nin 'vur' dediğini vurur, 'görme' dediğini görmez hale getirildik" demişti. Oysa kendisinin de bu elçi ile defalarca görüştüğü basına yansımıştı.
Star’ın sorusunu "beni büyükelçiler ziyaret ederler, gizli bir ziyaret değil. Esrarengiz bir şey yok" demekle yetinmişti. Kim bilir, belki olabilir diyelim.
Düşünüyorum ve bu düşüncemi sizlerle paylaşıyorum.
Bu Francis Ricciardone denen postacının iyi, güzel bir şeyler yapmak istemediği aleni ortadadır.
Neden bir gün Silivri, Hasdal gibi zindanlarda yatan vatanseverlerimizi ziyaret etmez acaba dersiniz?
Burada Feyzioğlu’nun şu sözlerine katılıyorum.
Evet, ne yazık ki , "ABD’nin 'vur' dediğini vurur, 'görme' dediğini görmez hale getirildik"
Atatürk devrimlerinden dönenler, ülkeyi bölmek, padişahlığı geri getirmek isteyenler ve ABD jandarması, kuklası olanlar arasında kaldık.
Hiçbir zaman bu sarmaldan kurtulacağımıza karşı umutlarımı yitirmedim. Her belanın üstesinden gelen Türk Milleti uyandı ve ayaktadır. Yakın zamanda bu badireyi de el birliği içinde atlatacağımıza kalpten inanmaktayım.
İhanet edenler, bizleri sırtımızdan vurmaya kalkanlar, mutlaka tarih önünde gün gelecek hesap vereceklerdir.
Doğru insanlarla dost olmanın, yanlış insanlardan uzak durmanın önemini anlatan atasözlerimiz vardır bizim. İşte bir tanesi,
Ayıdan post, düşmandan dost olmaz.
Akıllarını başlarına almayanlar, bir gün bedenleri üzerinde o başı da bulamazlar böyle gidersek...
TC.Tünay Süer.
25.Ekim.2013

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget