Kur’an’ın Allah’ı, kendisini ‘rahmeti her şeyi çepeçevre kuşatan kudret’
olarak tanıtır. (A’raf, 156) Kur’an’da yirmiye yakın ayette ‘Rahmet’
olarak adlandırılır. Kur’an’ı insanlığa tebliğ eden Peygamber de
‘Âlemlerin Rahmeti’ olarak tanıtılmıştır. (Enbiya, 107)
Bunları alt alta yazarak bir saptama yapalım: Kur’an’ın dini, rahmeti
her şeyi çepeçevre kuşatan bir Tanrı’nın, rahmet olarak gönderilmiş
peygamberinin tebliğ ettiği rahmet bir kitabın dinidir. Yani Kur’an’ın
İslamı’nda Allah da, peygamber de, kitap da rahmettir. Yani bu, dinde
bütün yolların bir biçimde rahmete çıkması gerekir. Çıkmıyorsa; ya Allah
yanlış algılanmıştır, ya Peygamber, ya kitap, yahut da bunların üçü
birden…
Şimdi bir Kur’an’ın bu söylediğine bakın, bir de adına ‘İslam dünyası’
(!) dedikleri coğrafyaların durumuna; oralarda olup bitenlere, oralarda
insana reva görülenlere bakın!..
Bu bakışı gerçekleştirdiğinizde, eğer insan vicdanı taşıyorsanız, şu iki şeyi hemen söyleyeceksiniz:
1) Bu Kur’an denen kitabın dinini şu Müslüman yaftalı kalabalıklardan
değil, bu kitabın kendisinden öğrenmeliyiz. Başka bir deyişle; İslam’ı
yeniden keşfetmeliyiz.
2) İnsanlığın onlarca dert ve acıyla kıvrandığı bir dünyada, böyle bir
kitap ortada dururken; bu kitaba kayıtsız kalmak, onda nelerin olduğunu
merak etmeden yaşamak, insana yakışan bir davranış değildir.
Bir şeye daha dikkat çekelim:
Yüzyılımızın ‘Hadis Allâmesi’ diye bilinen Nâsıruddin el-Elbanî’nin 30
ciltlik şaheseri el-Ahâdîs’inde Peygamberimizin şu iki sözü art arda
verilmiş:
“Allah’ın, insanlık için kalbine rahmet koymadığı kul, her şeyini kaybetmiş, hüsrana uğramıştır.”
“Güzel düşünüp güzel şeyler üretenin güzelliğine, çirkin düşünüp
çirkinlikler üretenin de kötülüğüne tanıklık edin.” (Elbanî, el-Ahâdîs
es-Sahîha, cilt 1, kısım 2, no: 456, 457)
Dikkat edilsin; rahmet de, tanıklık da ‘insanlık’ için istenmiştir.
Peygamber sözünün özünü taşıyan kelimeler iki tane: Rahmet ve beşer.
Rahmet; Arap dilinde şu üç anlamı taşır: Sevgi, şefkat, merhamet.
Geleneksel saltanat dinciliği bu üç anlamın ikisini yok etmiş, sadece
merhameti bırakmıştır. Onu da son tahlilde, emeği ve alın teri ihanete
uğramış kitlelere makarna ve kömür dağıtmaya indirgeyerek, Kur’an’ın bu
en önemli kavramını işlemez hale getirmiştir. Şimdilerde makarna ve
kömür merhametçiliğinin karşılığı oydur. Oyunu, yani onurunu ve
geleceğini ver; makarna ve kömür al. İşte dinciliğin işlettiği tezgâh
budur. Bu tezgâha din mi dersiniz, dinsizlik mi, orasına siz karar
verin.
Peygamber sözünde kullanılan temel sözcüklerden ikincisi: ‘beşer’dir, ki
insanlık ve insan demektir. Bırakın birinci sınıf, ikinci sınıf dindar
kaydını, Müslümanlık kaydı bile konmamıştır. Meslek, mezhep, bölge, renk
ve ırk kaydı hiç konmamıştır. İnsan veya insanlık diye bir ‘en üst
kavram’, bir ‘temel adres’ getiriyor Yüce Peygamber. O kavramdan
kutsalı, yücesi yok. Gayelerin gayesi o. Böyle olduğu içindir ki;
Kur’an, “İnsan din için değildir, din insan içindir” ilkesinin açılımı
olan bir kitaptır. Ancak, bu açılımı görmek için, Kur’an’ı mezarlıktan
kurtarmak lazım. Bir de, dincinin sevgi ve aydınlıktan yoksun
kafasından.
Yorum Gönder