Önce Wall Street Journal hedef aldı MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı, ardında da Washington Post.
Wall Street Journall'a göre Fidan Suriye'deki radikal grupların
güçlenmesini sağlamıştı ve üç yıl önce İran'a İsrail hakkında istihbarat
sızdırmıştı. David Ignatius ise daha da ileri gitmiş ve Washington
Post'ta, Fidan'ın 10 MOSSAD ajanının isimlerini İran'a verdiğini iddia
etmişti.
Fidan demek, Erdoğan demek
Kuşkusuz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 7 Şubat 2012'de Hakan
Fidan'ın Cemaat tarafından hedef alınmasını nasıl algıladıysa, bugün de
aynı şekilde algılıyor: Yani Fidan demek, Erdoğan demektir!
Nitekim her iki makale de genel olarak , "ABD Fidan'ı (Erdoğan) hedef alıyor" diye yorumlandı.
Ancak Hakan Fidan'ın hedef alınış biçiminde bir anormallik var. Zira
Fidan'ı, dolayısıyla Erdoğan'ı İrancılık yapmakla suçlamak Batı'da
"Erdoğan karşıtlığı" şeklinde okunsa da, Türkiye'de ve Ortadoğu'da hem
inandırıcı bulunmaz, hem de Erdoğan'ın aleyhine bir durum oluşturmaz!
Üstelik MOSSAD Başkanı Tamir Pardo ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan son 6
ayda, Kahire'de, İstanbul'da birkaç kez görüştü ve iki kurum ilişkisi
sorunsuzdu. Hatta "özür olayından" sonra ilişkilerin geliştiği de
kamuoyuna servis edilmişti.
Dolayısıyla Washington acaba bu haberlerle, Türkiye düzleminde AKP'ye
destek veriyor fakat dünya düzleminde beyzbol sopası mı göstermiş
oluyor? İçeride tahkim edip, dışarıda terbiye mi ediyor? Fidan ile
Erdoğan'ın hedef alınması aslında ne anlama geliyor? Anlamaya çalışalım:
Yeni Ortadoğu süreci
1. Suriye savaşındaki yeni durum, yani ABD'nin Rusya'nın planına
mecbur kalması, haliyle yeni bir süreci başlattı. Böyle süreçlerin
atlatılması, aynı zamanda bir suçlu ya da kurban bulunmasına bağlıdır.
Fidan'ı kurban etmek ABD'yi, hatta iyi yönetilirse, aslında Erdoğan'ı
bile rahatlatabilir!
2. Suriye'deki yeni durum, ABD'nin İran ile ilişkisine de yansıdı.
ABD Başkanı Barack Obama ile İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani önce
mektuplaştı, sonra telefonlaştı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile
İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif ise baş başa görüştü.
Süreç, haliyle İsrail'i rahatsız etti. Böyle bir süreçte Erdoğan ile
Fidan'ın İrancı diye suçlanması, gerçeği yansıtmasa bile ancak İsrail
açısından bir değer kazanacaktır.
3. Mısır'daki devrim Suriye'de ABD'nin taşeronları olan Türkiye ve
Katar ile Suudi Arabistan'ı karşı karşıya getirdi. Ankara Mursi'yi,
Riyad ise geleneksel İhvan çekincesi nedeniyle Sisi'yi destekledi.
Bu saflaşmanın hemen ardından Suudi Arabistan'ın Türkiye'deki
istihbarat ofisini kapatması dikkat çekti. Bunu Ankara mı talep etti,
yoksa Riyad kendiliğinden mi yaptı, henüz bilmiyoruz ama bu ofisin
kapanmasının ilk ciddi sonucunun Suriyeli muhalifleri ilgilendireceğini,
Riyad'ın yardım ve desteği belli oranda askıya alacağını tahmin
edebiliyoruz.
4. Öte yandan Katar'ın da Suriye konusunda tavır değişikliğine
gittiğini, ayrıntılarıyla bu köşede incelemiştik. Erdoğan'ın müttefiki
olan Katar Emiri El Tani tasfiye olmuş, yerine oğlu El Tamim geçmişti.
El Tamim de öncelikle Filistin Özerk Yönetimi üzerinden Şam'a "ülkesinin
Suriye politikasını değiştireceği" mesajını göndermişti.
5. Bu durum tarafların kontrolündeki muhaliflere de yansıdı. Ülkeler
ve istihbarat kurumlarının karşı karşıya gelmesi gibi, denetimlerindeki
Suriye muhalefeti de birkaç parçaya bölündü.
6. "Yeni Ortadoğu Süreci" en çok Erdoğan hükümetini zor durumda
bıraktı. AKP bir yandan Adana'daki "sarin gazı" operasyonu nedeniyle,
bir yandan 21 Ağustos kimyasal komplosundaki rolü nedeniyle, bir yandan
da El Kaide türevi örgütlerle ilişkisi nedeniyle Rusya'nın hedefi oldu.
ABD'nin Rusya planına mecbur kalması, hatta Suriye muhalefetini
Cenevre-2 Konferansı'na ikna etmek için Moskova'ya söz vermesi, benzer
argümanların Batı'da da kullanılmasına yol açtı.
Yeni sürece, savaş suçlusu lazım!
İşte Hakan Fidan bu şartlar altında hedef alınmıştır. Fidan üzerinden
Atlantik cephesinin, yani ABD, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın
"aklanması" dört ülkeyi de rahatlatacaktır.
Ancak Erdoğan ve kurmaylarının bu istihbarat savaşını iyi
yönetememesi halinde, süreç Türkiye açısından Hakan Fidan'ın hatta
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun feda edilmesiyle de
aşılamayacaktır!
Zaten son tahlil de öyle de olacaktır!
Yorum Gönder