Askeri Savcılık’tan aldığım kapalı görüş izniyle, bugün sabahın erken saatlerinde Mamak yollarına düştüm.
Daha
13 gün öncesine kadar o cezaevinde olup, Yargıtay kararıyla tahliye
edilenlerin çoğu da arkadaşlarına destek için Mamak’a koşmuştu. Orkun
Gökalp, Fatih Musa Çınar, Hasan Basri Aslan, Mustafa Yuvanç, Sırrı
Yılmaz’ı gördüm.
“Dün darbeci, terörist olarak yattığınız cezaevine bugün Albay, emekli Albay olarak gelmek, öyle karşılanmak nasıl bir duygu?” diye sordum.
“Sen terörist olarak yattığın Silivri’ye tahliyeden sonra gazeteci olarak gittiğinde ne hissettiysen aynısı” cevabını verdiler.
Bayramı
yaslı geçiren tutuklu askerler, bayramı sanki bugün yaşadı. Öyle
hissettim. Bizleri, dün tahliye olan arkadaşlarını görünce ne kadar
sevindiklerini anlatamam. Uzaktan bir selâm, iki kelâm kısa süreliğine
de olsa tüm gamlarını aldı götürdü.
Emekliliğe hak kazanamamış genç bir Yarbayın, “Küçücük çocukla eşimi dul bıraktım” dediğini duydum.
Deniz Kurmay Yarbay Kürşad Güven Ertaş durumu iki cümleyle özetledi:
“Kirli bir takasta para-pul olmayız. Af dilekçesi getirseler, anında reddederim.”
Ama herkesin konuştuğu ve tepki gösterdiği Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in dünkü açıklamasıydı.
Erhan veya Hakan Albaydı, “Yaşadıklarımız saplantı öyle mi? Unutmalıyız öyle mi? Hayır, biz yok olmadık ve yapılan haksızlıkları unutmayacağız” derken, bir başkası, “Ben
askerim, ne görev verilirse yaparım. Komutanım ‘yat’ diyorsa, yatarım.
Bilsem ki, Türkiye’nin hayrına olacak seve seve. Ama maalesef
Türkiye’nin hayrına olmayacak” göndermesini yapıyordu.
İzmir’deki “Askeri Casusluk”
davasından yargılanırken, aileleri Ankara’da yaşadığı için Mamak’a
gelenler vardı. Onlar da kendilerine sahip çıkılmamasından,
unutulmalarından dertliydi.
-Necdet Özel Hasdal’da Tam Olarak Ne Söyledi?-
Ve
Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel geldi. Yine Yargıtay kararını didik
didik etmiş, Emin Çölaşan’a, Yavuz Selim Demirağ’a mektuplar
hazırlamıştı.
Kelimenin tam anlamıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e ateş püskürdü.
Özel’in dünkü açıklamasında şöyle bir bölüm vardı:
“Görevi
devraldıktan birkaç ay sonra, Ekim 2011’de, gerek insani gerekse yasal
görev ve sorumluluğumun gereği olarak, Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutuklu
bulunan arkadaşlarımı ziyaret ettim. Ziyaretimin amacı; sorumlu ve
vefalı bir kişi olarak arkadaşlarımı dinlemek, onlar için hukuken ve
idari olarak ne yapabileceğimi belirlemek ve her şeyden önemlisi moral
vermekti. Bu ziyaret esnasında bazı arkadaşlarıma; ‘Suçun şahsiliği
prensibine karşın, yürütülen davanın aynı zamanda TSK’nın kurumsal
kimliği ile de yakından ilgili olduğunu, davayı yakından takip ettiğimi,
TSK’nın kurumsal yapısını, emir-komuta sisteminin işleyiş tarzını ve
iddialarla ilgili mevcut bilgileri yetkili ve ilgili kişilerle diyalog
kurarak yüz yüze görüşeceğimi, bu konuda Basın-Yayın yolu ile
bilgilendirme yapmayı düşünmediğimi’ belirttim.”
O zaman Hasdal’da olan Önsel, bu ziyarette tam olarak neler yaşandığını anlattı önce. İşte Önsel’in ağzından Özel’in o sözleri:
“Necdet Bey 31
Ekim 2011 günü Hasdal’a gelerek, 4 kuvvetin en rütbeli temsilcileri
olarak Bilgin Balanlı, Nejat Bek, Kadir Sağdıç ve Halil Helvacıoğlu ile
görüştü. Bize iletilmek üzere çeşitli talimatlarını not ettirdi.
Komutanlarımız da bize iletti. Demişti ki;
-Davanın tamamen sahte belgelere dayandığını biliyorum.
-Çözmek için uğraşıyorum. Ancak benim yöntemim farklı. Ben masaya yumruk vurarak değil, müzakereyle sonuç alırım.
-Herkes
göreve dönecekmiş gibi hazır olsun! Disiplini bozucu hareketlerden uzak
durun. (Babacan bir tavırla) Disiplini bozanın kafasını kırarırım, ona
göre.
-Mahkemeyle didişmeyin.
-Savunmalarınızı kısa tutun ki, bir an önce hükme gidilsin.
-Bu komployu önleyemezsem, ben de benden öncekiler gibi çeker giderim. Bu anlamda bana güvenin.”
Mustafa Önsel bu notları aktardıktan sonra şunları söyledi:
“İşte
bu sözler üzerine sanıkların çok büyük kısmı savunmalarını 1-10 dakika
arasında bitirdi. Yoksa savunma yapardık ve dava hâlâ yerel mahkemede
devam ediyor olurdu. Necdet Bey bizi aldatmıştır. Şimdi TSK’yı
yıpratmakla suçlanıyoruz. Biz TSK’nın başının göğe ermesi için canımızı
verecek insanlarız,TSK’yı hedef almayız. Necdet Bey şunu anlamamış;
Önsel ölse önemli değil, ama bu Türkiye’nin bekâ sorunudur. Bizi betona
gömmüşler, şimdi ‘unutun’ diyor. Hani foklar derileri, filler dişleri
için topluca katlediliyor ya, biz de üniformamız için topluca
katledildik. Ancak biz ordunun, askerin 1 numarasından birşey bekliyoruz
ki, o da Hasdal Cezaevinde bize verdiği sözü tutmasıdır. Evet bir asker
gerçekten askerse, verdiği sözü canı pahasına tutar. Biz kendisinden
canını değil, bize verdiği ‘çözemezsem giderim’ sözünü yerine
getirmesini ve derhal istifa etmesini bekliyoruz. Etmezse bu sözü
kendisine devamlı hatırlatacağız.”
-Kamu Görevlisi Necdet Bey’in Yetkisi-
Genelkurmay Başkanı Özel’in açıklamasında, “Neden konuşmuyor?” sorularına da şu cevap veriliyordu:
“Genelkurmay
Başkanı, Devlet sorumluluğu bulunan, görev ve yetkileri yasalarla
belirlenmiş, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Komutanı ve bir Kamu
görevlisidir.”
İşte Önsel’in asıl isyanı bunaydı. Cevabı şu oldu:
“Kamu
görevlisiymiş. Gerekirse ‘öl’ emrini verecek kişisin. Türkiye’de bu
yetki kimde var? Kamu görevlisi olan DSİ Genel Müdürü veya Tapu
Müdürünün böyle bir yetkisi var mı? Sen Komutansın, Necdet Bey
olamazsın. Ne yazık ki, askerliğin ne olduğunu öğrenememiş.”
Tüm tepkisine rağmen, “Genelkurmay’ın ne durumda olduğunun görülmesi” açısından bu açıklamanın iyi olduğunu vurgulayan Önsel, “TSK’yı küçülten bizim yaptıklarımız değil, onların duruşudur. Asker, verdiği sözü tutan adamdır” dedi.
Süremiz hızla dolarken, Önsel’in başkalarına da sitemi vardı. Başta Kılıçdaroğlu ve Bahçeli olmak üzere, şu mesajı gönderdi:
“Milletvekilleri,
gazeteciler biz küçük rütbelileri de görsün. MHP’den hiç gelen olmadı.
Eski MHP’li olarak bir tek Yaşar ağabey(Okuyan) geldi, yine gelsin
bekliyoruz.”
Evet, herkes, ama herkes gitmeli... Bu insanları dinlemeli... Anlamalı... Anlatmalı ve en önemlisi unutturmamalı...
Çünkü yaşadıklarımız Önsel’in de söylediği gibi, Türkiye’nin bekâ sorunudur.
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
22 Ekim 2013
Yorum Gönder