İç savaş, ölüm, kan...
Mezhep ve aşiret çatışması...
Binlerce ölü!
Bir dönem Gazzeli çocukların, gençlerin, insanların açlığını, susuzluğunu konuşurken şimdi kendi yalnızlığımızın içinde kıvranıyoruz.
Toplum olarak hem biz acı çektik hem çocuklarımız...
Avuntularımızın ufkunda nice aydınlık sabahları bekledik, şafağın söküşünü!..
Gözyaşlarımızı silerken, türkülerimizi söyledik içimizi yakan ve kavuran...
Kimi zaman kaşlarımızı çattık, acımasız olduk, vurulduk, kırdık...Filistin’in, Mısır’ın, Suriye’nin çocukları için avuçlarımızı açıp, onların kurtulması için dua ederken hüngür hüngür ağladık...
Kendi çocuklarımız için, baskıyı, şiddeti, zulmü helal olarak gördük, onlar için kahramanlık şiirleri okuduk...
Bir yaman çelişki içindeydik!..Afyon’da patlayan bombalar, ölen Mehmetler, analar, babalar, eşler, çocuklar ve kardeşlere...Alev topları...
Acı...
Hainliğin, puştluğun, ikiyüzlülüğün resmini çizen yüzü maskeli zalimler.
Acılar ocağının acımtırak gülleri...
İnsan sevgisinden uzak, hayatı karartan, puslu gecelerin içinde sinsice gezinen sırtlanlar...
Kan emiciler!
Neden sinirlenip öfkeleniyoruz ABD ve AB basınında çıkan yorumlara...
Türkiye’de düşünce özgürlüğü var mı? Türkiye’de gazeteciler, aydınlar, bilim insanları özgür mü?
Başta Gezi Direnişi olmak üzere, ODTÜ’de orman kıyımına karşı çıkan gençlerimizi, halkımızı “terör örgütü üyesi” olmakla suçluyoruz...
Benzer gösteriler AB ülkelerinde, örneğin İtalya’da, İspanya’da, Fransa’da, Yunanistan’da yapılmıyor mu?
Bizde devlet, adalet, hukukun üstünlüğü kavramları nedir?
O Mardinli anneyi unuttunuz değil mi?
Gözaltına alınan beş çocuklu anneyi...
Gözleri bağlı, bedeni çırılçıplak!
Aynen öyle!
Tazyikli su!
Üstelik kocası yanında...
O da soyulmuş karısı gibi...
Dayağın daniskası, filistin askısı, makata cop, göğüslerini sıkma, saçlarından tutup sürükleme.
Gözaltından hastaneye, oradan gözaltına yeniden...
İşkence sürüyor.
Yeniden hastane, rahimden kan geliyor...
Kadın baygın, kocası da öyle...
Üstelik polis, hastanede doktorların, hemşirelerin gözleri önünde de dayak atıyor karıkocaya.
Polis kadına gözdağı veriyor:“Sakın şikâyetçi olma, avukata başvurma, dava açma, seni öldürürüz!”
Hastaneden alınan “işkence görmemiş raporu”, tehdidin bin bir türlüsü...
Yaz ayında, 11 yıl süren dava bitiyor...
Sonunda ne oluyor?
Mahkeme, sanık polislerin bir daha suç işlemeyeceği hükmünü veriyor, işkenceciler böylece aklanıyor.
Bu gerçekleri halkımızın görmesi gerekir!
Ateş düştüğü yeri yakar!Umursamazsak, demokratik tepkimizi koymazsak başımıza daha neler gelir, neler!
Anlatacağım çok öykü var böyle...
Acıklı, hüzünlü, vicdan sahibi olan herkesin canını yakacak.
Bu acımasızlık, gaddarlık neden?
Ölümlere seyirci kalmayacaksın, bunları yüreklice söyleyip yazacaksın!
Tarihimizin derinliklerine inin, Cumhuriyet kavramının tek başına, demokrasi, özgürlük, hukuk, adalette eşitlik getirmediğini göreceksiniz.Dik duracaksınız, gerdan kırmayacaksınız!
Bedeli neyse ödeyeceksiniz!
Zindanlardan gelen insanlarımızın, gençlerimizin, kadınlarımızın mektuplarını okuyorum...
F tipi, şu tipi, bu tipi...Kandıra, Edirne, Diyarbakır, Sincan, Hasdal, Silivri...
Yüreğim yangın yeri arkadaş yangın yeri!
Ya sizin?
Yorum Gönder