Geçen yazımda sizlere Dr. Reşit Galip'i anlatmıştım... Hani,
gericilerin, iktidar yanaşmalarının, "yetmez ama evet" çilerin, eski solcu
döneklerin koro halinde saldırdığı, "Atatürk'ün fikir fedaisi" kahramandan...
Cumhuriyeti yıkmak, yakın tarihi unutturmak isteyenler, çok doğal olarak,
Atatürk'ten ve onun çizdiği "Aydınlanma Devrimi" yoluna baş koyan devrimcilerden
hiç hazzetmiyorlar... Henüz büyük devrimciye açıkça saldırmaya cesaret
edemediklerinden, en yakın çalışma arkadaşlarını, Cumhuriyetin temeline harç
koyan kahramanları hedef alıp, en ipe sapa gelmez yalanlarla, en ağır
hakaretlerle gözden düşürmeye çalışıyorlar...
Aslında farkına varmadan, pek de güzel yapıyorlar!.. Bu
saldırılarla, hafızası son 60 yılda adım adım "iğfal" edilmiş, değerleri
unutturulmuş toplumun cumhuriyetçi, aktif unsurlarının, geçmişte aslında neler
olduğunu öğrenmesinin yolunu açıyorlar...
O zaman devam edelim; Cumhuriyeti, Osmanlı'nın küllerinden yeniden
var eden, bir ümmetten bir ulus yaratan Mustafa Kemal'in ne yazık ki sisler
arasında kalmış, gözü pek, yiğit devrimcilerini elverdiğince anlatmaya
çalışalım...
-Örneğin Mustafa Necati'yi...
***
Öldüğünde henüz 35 yaşındaydı...
Ama kısacık ömrüne akıl almaz işler, büyük başarılar sığdırdı.
Cumhuriyetin temeline en büyük harcı koyanların en ön sıralarında yer alan bir
devrimciydi...
Mustafa Necati'yi, daha 25 yaşındayken, İzmir ve Balıkesir
yöresinde Yunan işgaline ve Padişah Vahdettin'in görevlendirdiği hain Anzavur
kuvvetlerine karşı Kuvayı Milliye saflarında savaşırken görüyoruz. O yörede önde
gelen bir yurtsever olarak sivrilen Mustafa Necati, 1920'de kurulan Türkiye
Büyük Millet Meclisi'ne Saruhan Milletvekili olarak girdiğinde 26
yaşındaydı..
Savaş yıllarında önce Sivas İstiklal Mahkemesi üyeliği, ardından da
Kastamonu İstiklal Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulundu. Mustafa Necati
1925 yılında da Şeyh Sait isyanı esnasında Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Savcısı
olarak görev yapacaktı.
1924 yılında yapılan seçimlerde tekrar seçilerek geldiği İkinci
Meclis'te önce kısa bir süre İmar ve Adliye Bakanlıkları yaptı. Ama asıl büyük
ününü 1925-29 arasında yaptığı Maarif Vekilliği (Milli Eğitim Bakanlığı)
sırasında kazandı...
-Öğretim birliğinin sağlanması ve Harf Devrimi onun zamanında
gerçekleşti...
***
Bu genç adam bir öğretmendi aslında. Dahası eğitimin başına
geçtiğinde Türk Muallimler Birliği Genel Başkanıydı (Türk Öğretmenler
Örgütü).
Milli Eğitim Bakanlığı'na hırsla, iştahla ve büyük bir sevinçle
sarıldı. İlk işi "Maarif Teşkilatı Kanunu"nu çıkartmak oldu. Eğitimi valilerin
elinden alıp tamamen bakanlığın kontrolüne geçirdi. O kanuna şu cümleyi sokan da
odur:
-Eğitim hizmetinde asıl olan öğretmenliktir!..
İşte bu cümle, öğretmenliği, en gözde, en itibarlı meslek konumuna
yükseltti... Ortaöğretimi parasız hale getirdi. Yabancı okulları denetim altına
aldı... Köylere eğitim götürebilmek için, "Köy Öğretmen Okulları" modelini
yarattı. Bu, "Köy Enstitüleri"nin de ilk nüvesiydi aslında..
Harf Devrimi'nin en ateşli taraftarı, en önde gelen neferi de o
oldu... Milletin yeni harfleri bir an önce öğrenebilmesi için "Millet
Mektepleri" projesini oluşturdu... Kendisini büyük bir gurur ve heyecanla seven,
izleyen öğretmenlere verdiği mesajında şöyle diyordu:
-Türk'ün hâkimiyetinden doğan cumhuriyeti, yeni neslin kalbine
işleyeceksin, bu elmas ışıldadıkça Türk milleti mesut olacaktır...
Bu müthiş genç adam, ilk Millet Mektebi'nin açıldığı 1 Ocak 1929
günü bir dizi hatanın yol açtığı apandisit patlaması sonucunda hayata veda etti.
Kısacık yaşamına ülkesi ve halkı için olağanüstü hizmetleri sığdırdı ve
gitti!...
Uzun lafın kısası, bu yazının başlangıcında teker teker saydığım
Cumhuriyet düşmanı güruhun, doğal olarak nefret ettiği kahramanlardan biridir
Mustafa Necati!.. Unutulması, karalanması, hafızalardan tamamen silinmesi için
gerekirse ruhlarını şeytana bile satarlar!..
Mustafa Necati'yi asıl incitecek olan ise, bu güruhun yedikleri
herzeler değil, kendisini cumhuriyetçi, Atatürkçü, ilerici olarak
tanımlayanların hafızasından, gönlünden silinip gitmesidir kanımca...
-Çünkü Cumhuriyet, kahramanlarını yitirdikçe yıkılmaya mahkûm hale
gelir!..
Yorum Gönder