ODTÜ ormanı, bugünkü hükümet üyelerinin yaş ortalamasından daha uzun bir zaman diliminde bugünkü görünümüne kavuştu.
Orada kıyılan her ağaç, geçmişteki 2-3 kuşağın mirasının yok edilmesi, gelecekteki 2-3 kuşağın da hakkının yenmesidir.
ODTÜ’deki ağaç kıyımı, yangından bile beter bir durumdur. Bir orman yandığında toprak kendini hemen yenilemeye girişir. Kısa sürede canlılık başlar. Hatta öyle ki, geçmiş on yıllardan kalan, ormanın altında yeşerme olanağı bulamayan pek çok tohum yeniden filizlenir.
Orman mühendisleri bu yolla kimi kaybolmuş türlerin bile yeniden gün ışığına çıktığını söylerler.
ODTÜ’deki ağaç kıyımı sadece yok edilen ağaçların sayısıyla ilgili bir durum değil. Medeni insan, dünyayı babamızdan miras aldığımızı düşünmez, çocuklarımızdan ödünç aldığımızı düşünür.
Medeni ülkelerde kentin ortası insan odaklıdır, bizde araç odaklı.
Belki de her şeyi araç olarak gördüğümüzden!
Medeni ülkelerde kentin ortasından su geçer, bizde otoyol geçiyor. Sular da kurtuluyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde “kent parkları” denilen büyük yeşil alanlar vardır. Daha küçük olanlara “semt parkları” adı verilir. Bizim kentlerimizde “büyük” dediğimiz parkların çoğu, bu ülkelerdeki semt parklarından daha küçüktür.
Şili’nin başkenti Santiago’da kent parkının ortasında nefes nefese tırmanabildiğim, ağaçlarla örülü bir tepe anımsıyorum.
İspanya’nın başkenti Madrid’in ortasındaki Returo Parkı’nda yürüye yürüye ne güzel kaybolmuştum. Girdiğim kapıya dönmem için sadece parkın içinde sefer yapan araçları önermişlerdi.
Bizde ise yenileri eklenmek bir yana mevcut yeşil alanlar yok ediliyor.
Atatürk Orman Çiftliği, talan çiftliğine döndü.
Bugün ODTÜ’ye kıyısından vurulan tırpan, yarın yüreğine inecek bir hançerin habercisidir. ODTÜ arazisine ilişkin kimi imar planı oyunları bunun ipuçlarını vermektedir.
ODTÜ öğrencilerinin başlattığı kıyımı durdurma girişimi belli ölçülerde başkentlilerden de destek buldu. Öğrencilere yönelik saldırının artması, işin içine eli sopalı karanlık kişilerin de girmesiyle ODTÜ’ye destek şehirler arası hale geldi.
Bu durum Gezi ruhunun canlılığını koruduğunu gösteriyordu.
Başbakan’ın bu gelişmeler karşısındaki tutumu şaşırtıcı değildi. Bir süredir yeri geldikçe altını çizdiğimiz “karşıtlıktan beslenme” anlayışı devam ediyordu.
İktidarın izlediği yol şu:
- Ağaç kıyımına karşı çıkanların üzerine çok sert gidilecek.
- Böylece eylemlerin kitleselleşmesi engellenecek.
- Sert müdahale ile oluşan gergin ortamın sorumluluğu eyleme katılanlara yüklenip “çevreciliği savunanlar marjinal kavgacı gruplardır” propagandası yapılacak.
- Ardından da her şeyin sorumluluğu ana muhalefet partisine yüklenecek.
Bu oyunun bozulması, kenti korumanın bütün kente mal edilmesinden geçiyor. Öncelikle ne yapıp edip iktidarın karşıtlık üretme girişimlerini boşa çıkarmak gerekiyor. Gezi’nin ruhu her şeye ama her şeye karşın güler yüzlü direnmeydi. En büyük güç, mizahtı. Ne olursa olsun onu elden bırakmamak gerekiyor. Bu yol, toplumsal sempatiyi de beraberinde getirecektir, “halktan kopuklar” algısı üretilmesini engelleyecektir.ODTÜ bunun formülünü bulacaktır.
Onca formülü çözen ODTÜ’lüler böyle bir formül mü bulamayacak!
Yorum Gönder