Sokakta yürüyün; yanınıza yaklaşan her yurttaşın sorusu aynıdır: "Nereye gidiyor bu memleket, peki biz ne yapacağız?.."
Haziran ayındaki "Gezi" eylemlerinin ardından yoğunlaşan bu sorunun
ısrarla sorulması, yurttaşın sıradan oldubitti muhabbetinin bir sonucu
değil...
İnsanlar laf ola diye sormuyor bu çok yaşamsal soruyu... Yüzlerindeki
kaygı ifadesi, neyin yanıtını almaya çalıştıklarını çok net
gösteriyor...
Kaygılar, korkular ve giderek büyüyen bir panik var bu sorunun
altında... "Gelecek" endişesi, bu soruyu yaşanan her günde, vatandaşın
doğru gündeminin manşetine çekiyor ve sorgulamalar ne yazık ki giderek
artıyor...
Çünkü artık daha çok insan bu soruyu soruyor ve daha çok yurttaş "umut" verecek, ışık yakacak bir etkili yanıt bekliyor...
Artık çoğuna inanmıyorum ama AKP'yi her defasında "yüzde 50"
oranında, muhalefeti ise yüzde 25 ve altında gösteren anketler
toplumdaki kaygıyı artırırken, çözüm arayışının da bir o kadar
hızlandığı gözlemleniyor...
İşte bu kıskaçta, "ne olacak bu memleketin hali, ne yapacağız biz" sorusunu, bir sihirli sözcük tetikliyor; "seçenek..."
Ülkede; her sabah uyanan yurttaş, bırakın ekonomideki sıkıntıları,
çocuklarını karmaşaya sürükleyen eğitim meselesindeki sorunları,
işsizliği ya da başka çıkmazları bile ikinci planda tutmak zorunda
kalıyor...
Çünkü Türkiye'de, tarihin hiç bir döneminde "ne olacak" sorusu bu
kadar yaygın sorulmadı, yurttaşın kaygısı da hiçbir zaman bu kadar
büyümedi...
Çünkü bu kez kaygıları artıran sorun yalnızca "gelecek korkusu"
değil, rejimin sürüklendiği karanlık gidişatın nereye varacağı endişesi
de hızla büyüyor...
Yüzde 50'ye karşı seçenek!..
Türkiye, ne yazık ki etnik ve dinsel siyaset yapan çevrelere taviz
verme uğruna, gerici-bölücü yasaların dayatması altında artık daha hızlı
kaosa sürükleniyor...
Adına "demokrasi paketi" denilen tuzak hem toplumdaki endişeleri
artırıyor hem de kitleler arasında sosyal ve siyasal uçurumu
büyütüyor...
"İran'a mı döneceğiz" sorusu da işte bu yüzden son dönemde sıklıkla
kulaklarımıza çarpıyor... "Hilafeti mi getirecekler" sorusu işte bu
yüzden okumuş-yazmış insanların dilinde dolaşıyor!..
Tarikat-cemaat baskısının iktidarı her fırsatta ve her alanda
yönlendirdiği bir süreçte; Genelkurmay Başkanı'nın bile son konuşmasında
devletin Anayasa'daki tanımlamasına dikkat çekerken, "laik" sözcüğünü
bir tarafa atması ve bu konuda suskun kalması da, rejim karşıtı
kuşatmanın nereleri ve kimleri etkilediğini kanıtlıyor...
Peki; tüm bunlar yaşanırken AKP'nin karşısında "seçenek" olması
gereken muhalefet ne yapıyor?.. AKP'nin gerici-bölücülere taviz içeren
sözde "demokrasi paketi"ne esaslı bir tepki göstermeyen, siyasal rant
uğruna sessiz kalan muhalefet kime hizmet ediyor acaba?..
Muhalefetin, bırakın yurttaşın "nereye gidiyor bu ülke" sorusunun
önemini anlamasını ve kaygıları giderecek bir adım atmasını, kendi
kısırdöngüsünün içinde çırpınması da ülkedeki umut beklentisini boşa
çıkartıyor...
BDP halen "Cumhuriyet yıkılsın" havasında... MHP ne yazık ki Devlet
Bahçeli'nin Salı günleri yapılan grup toplantısındaki konuşması dışında
bir varlık gösteremiyor, bırakın AKP'yle laf dalaşına girmesini,
hükümetin getirdiği yasaları onaylamaktan geri durmuyor...
Güçbirliği kaçınılmaz...
Yazmak istemiyorum ama ne yazık ki, sıkıntıların en önemli bölümü en
çok umut görülen bir partide kilitleniyor... Bu yüzden bir kez daha
sormak gerekiyor; peki ya muhalefetin en büyük partisi CHP bu çıkmazda,
bu kaygı denizinde ne yapıyor?..
Halkın umut olmasını istediği ana muhalefet, toplumdaki derin
kaygıları niçin görmüyor, yurttaş arasında giderek büyüyen "AKP'den bir
an önce kurtulalım" çığlığına niçin kulak veremiyor?..
Çünkü Mustafa Sarıgül adlı şaibeli bir ilçe belediye başkanı; uyduruk
anketler, tabansız dernekler, şişirilmiş taşıma mitingler, pohpohlayan
kiralık medya yazılarının gazıyla, cumhuriyeti kuran partiyi neredeyse 1
yıldır parmaklarında oynatıyor!..
Çünkü CHP içinde kümelenen Sarıgül-Gürsel Tekin yandaşlarının
egemenlik kavgası, koca partiyi her geçen gün daha fazla kilitlerken ne
yazık ki umut olmaktan da çıkartıyor... Söyler misiniz enerjisini boş
tartışmalara harcayan bir parti halkın umudu olabilir mi?..
CHP "kim aday olacak" kısırdöngüsünden bir an önce kurtulmalıdır...
Kılıçdaroğlu, CHP'yi cemaatlere teslim ederek kuşatmaya çalışan sinsi
çetelerin, holding baronlarının, yandaş medya tuzağının karanlık
çabalarını bir an önce dağıtmalı ve AKP'yi İstanbul'da yıkacak şaibesiz,
lekesiz, temiz ve vizyonlu bir siyasal seçeneği bir an önce
yaratmalıdır...
CHP lideri başta İşçi Partisi olmak üzere cumhuriyet ve Atatürk
yanlısı parti, dernek ve kuruluşların "güçbirliği" çağrısına da bir an
önce kulak vermeli, AKP'yi yerel yönetimlerde bertaraf etmenin tek
yolunun Altıok'a sarılmak olduğunun bilincine varmalıdır...
Aksine "ne olacak bu ülkenin sorusu" daha fazla seslendirildikçe,
ülkeyi saran karanlık tablo da giderek büyüyecek ve CHP de, tıpkı
kurduğu cumhuriyet gibi derin bir çıkmazda debelenmeye devam edecek...
Tesettür paketi!..
Üniversitelerde artık yüzlerce öğrenci "tesettür" adı altında kara çarşafla dolaşıyormuş...
Kamu kuruluşlarında başı açık çalışanlara baskı yapıldığına ilişkin şikâyetler artmaya başlamış...
Öğretmenlerin kara çarşafla derslere girdiği Balıkesir'de; mini etek giyen öğrenciler fişlenince aileler ayaklanmış...
THY'nin teknik servislerinde ise yüze yakın çalışan; işe cübbeli, sarıklı ve sakallı gelmeye başlamış...
AKP din sömürüsü uğruna Meclis'e de türbanlı vekilleri sokunca, hilafetin rövanş tablosu da tamamlanır herhalde...
İnsanların çağdışı kıyafet giymeye sürükleyen bir iktidarın böylesi
bir sömürüsüne dünyanın neresinde "demokrasi paketi" diyebilirler
acaba?.. Keşke "tesettür paketi" deseydiler, en azından ikiyüzlü
takiyecilik yapmaktan kurtulurlardı!..
Yorum Gönder