On bir yıllık başbakanlığına vurulan “ben yaptım oldu ya da ben istemiyorum olmayacak” damgasını faşizan bir anlayış diye reddediyor.
Maşallah Allah bize böyle demokrat bir lider, başbakan bahşetti diye, yalakalarla yandaşların sevindiği gün; gazeteleri açanlar; korku belası neredeyse görünmeyecek kadar küçük verilen, kimi artık olağan sayılan, ne çare Başbakan’ın kişiliğine uygun, en basit demokratik kurallara aykırı haberlerle karşılaşıyorlar...
Yaşanan, demokrasiye aykırı içerikteki haberlerin tek biri bile, kişiliğini aklamaya çalışanların söylemlerini yalanlamaya yeter de artar bile...
Ben yaptım olduyu yalanlıyor ama Gezi eylemlerine, Gezi Parkı’ndaki demokratik hakların genişletilmesinden başka hiçbir art düşünce ve istekleri olmayan; kadın, erkek, genç, yaşlı insanlarımıza orantısız saldırıyı emreden...
Parktaki çadırları, eylemcilerin basit ihtiyaçlarını karşıladıkları basit barakaları yıkma ve önüne çıkana biber gazı ile sert müdahale emrini polise verdiğini açıklayanın bizzat kendisi olduğunu unutmuş görüyor ya da unutulduğunu sanıyor...
Oysa, AB İlerleme Raporu tarihe not düşüyor.
Hükümetin, Gezi Parkı olaylarını; isyan, darbeye önayak olacak eylemler diye yanlış ve anlamsız biçimde yorumladığını, ad vermeden Başbakan’ın o sırada demeç ve açıklamalarıyla yatıştırıcı olmaktan uzak, polisin sert uygulamalarını kışkırtıcı dil üslubunu...
... Tabii, anlayana sivrisinek saz, anlayamayana davul zurna az misali kayda geçiriyor.
Tek adamlığın, sivil vesayetin uygulandığı rejimlerde, liderlerin herhangi bir konuda istişare mekanizmasını nasıl kullandığı biliniyor.
Lider, kafasına koyduğu uygulamadan laf olsun diye bir söyleşide çıtlatıyor ya da besleme gazetecilerden birine yazdırıyor.
Tıpkı demokratikleşme paketi öncesi gibi, bir paket hazırlanacağını ve içeriğiyle ilgili -sonradan çoğu doğrulanan- bilgiler tartışılıyor diye basına sızdırılıyor. Ve liderin bu paket üzerinde saptadığı istikametten ayrı düşmeyecek biçimde, daha önceden fikir ve bilgiyle hazırlanan parti yönetimindeki yetkililerle, liderin istişare ettiği yayılıyor ve... Böylece Başbakan’ın değişmeyen prensibi kanıtlanmış oluyor!
Günlerdir Başbakan’ın “iki yol arkadaşından” söz eden açıklamaları medyada geniş yer aldı.
Demokratik ülkelerde MİT gibi istihbarat örgütünün başındaki kişilerle, o ülkenin silahlı kuvvetlerinin başındaki kişi, başbakanların siyasal ve partisel amaçlarının değil, yasaların verdiği doğrultuda görev yaparlar ve o ülkelerde bu kişiler başbakanların yol arkadaşı diye tanımlanmazlar...
Bizde ise:
Başbakan çıkıyor medyanın önüne, adeta çevreye meydan okuyan bir üslupla, MİT Müsteşarı ile Genelkurmay Başkanı’na “yol arkadaşlarım” diyor.
Ama ne yazık ki, RTE’ye; devlet memuru olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in yol arkadaşları olduğunun ne demeye geldiğini düne kadar muhalefet liderleri ya da medyanın ünlü TV bülbülleri arasından soran çıkmadı.
Ben, diyor: “Müdellel (kanıtlayan) belgeler olmadıkça son günlerde eleştirilerin odağındaki iki yüksek bürokratı; Fidan ile Özel’i ‘yedirmem’” diyor.Yedirmemenin koşulu nedir? Müdellel belge olmaması...
Ayol sen hep karşı çıktığın; tek adamın egemen olduğu bir ülkenin lideri misin?..
Demokratik hukuk devletinin başbakanı olduğunu unuttun mu?..
Elbette müdellel belgeler olursa; MİT’e diktiğin fidana da, Silahlı Kuvvetler’in başına getirdiğin özel kişiye de yol vermek zorundasın!..
Montaigne adındaki düşünürün seçkin söylemler arasında yer alan şu sözü; RTE’nin son günlerdeki demokratlığına toplumu inandırmaya çalışan açıklamalarına uygun düşüyor:“İnsanların en çok inandıkları şeyler, en az anladıklarıdır!”
Yorum Gönder