Dincilerin, din-imanla ilgileri yoktur. Çünkü onlar dinin
men ettiği ne varsa hepsini profesyonelce yapar.
Hayatlarını din-iman sömürüsü üzerine kurgular. Dini,
çıkarları uğruna alet ve araç olarak kullanırlar.
Yalan-dolan onların “lazımı-gayri müfarikleri”
(vazgeçilmez) tıynetleridir. İkballeri uğruna kindar ve
acımasızdırlar. “İstemezuk” diye kelle almaktan
çekinmezler.
Dindarlar ise; hoşgörülü, insan sevgisiyle meşbu Allah’tan korkar. Dini vecibelerini Allah için yaparlar.
Atatürk bu din ve toplum virüslerinin rezilliklerini
belirleyerek köklerini kazımaya çalışmış ancak, son 25
yılın dinci partileri “bu din ve toplum virüslerini
gübreleyip, filizlendirerek” ülkeyi parazit bir pıtrak
gibi sarıp, sarmalarına neden olmuşlardır.
Sonuçta Atatürk’ün yasakladığı cemaatler, şeyhlikler,
tarikatlar ülkeyi parsellemiş, laiklik mevta haline
getirilmiştir.
Bilinçli-bilgili halk bunların panzehiridir. Atatürk ülkeyi
bu din simsarlarından kurtarmak için modern üniversiteler,
halk evleri, köy enstitüleri, bilim kurumları açıyor. Bunlar
ise halkı afyonlamak ve cahil bırakmak için üniversiteleri,
medreselik, tüm okulları da imam hatip molla eğitime
dönüştürüyor.
Bu şekilde toplumun pozitif bilimle, çağdaşlıkla ilgisi
kesiliyor. Tüm bunlara halkımızın en ufak bir tepkisi de
olmuyor.
Dinciler, ümmetçilik dürtüsüyle vatan-millet mefhumunu da yok ediyor.
Deniz Feneri’nde 41 milyon Euro hortumlatılıyor. Ülke
soyup, soğana çevriliyor. Tüm bu rezillikler “amaca
(şeriata) ulaşmak için her şey mubahtır” diye
şer’ileştiriliyor.
Ya Atatürk’ün annesi Türk olmasaydı
Her şey halkın gözünün içine baka baka yapılıyor. Bunları
başkaları söylemiş ve yapmış gibi eleştiriyorlar.
Afyonlanıp, idrakı dumura uğratılmış halk arasında “yahu
bizi bu kadar aptal yerine koymaktan utanmıyor musunuz?”
diyen bir Allah’ın kuluna da tanık olunmuyor.
Bülent Arınç, “Bizim camiayı (İslamcı) iyi tanırım. Paraya ve
kadına düşkündürler” diye kitabın orta yerinden
konuşuyor. Ama uçkuruna düşkün kendi camialarını değil,
Deniz Baykal ile Muharrem İnce’ye belden aşağı vuruyorlar.
Şimdi de Muhteşem Yüzyıl TV dizisine “ecdadımız böyle değildir” diye veryansın ediyorlar.
Oysa Osmanlı Sultanlarının dramatik harem serüvenleri tarihi bir gerçektir.
Sormak lazım; Rus, Ukrayna, Polonya, Bulgar, Rum asıllı
yüzlerce en güzel kızlar fetihlerde ganimet olarak sultanın
haremine mostralık olarak mı getirilmişlerdir. Haremde
tarihe geçen aşk entrikaları ve cinayetleri sağır sultan
biliyor. Ancak bir dizi filmde bunların aşırı ve abartılı bir
şekilde sunulması diziye ilgi ve raiting kazandırmaktadır.
Kimse ecdadımız böyle değil diye hayıflanmasın.
Biz ecdadımızı sevapları ve günahlarıyla kabul
ediyoruz. Ancak ecdadımız bizi kabulleniyor mu? Onların
Türk ya da ecdat oldukları bilincinde olduklarına dair
hiçbir emareye tanık olunmuyor. Ecdad dediğimiz hiçbir
Osmanlı Sultanı Türk kelimesini telaffuz etmiyor. 36
padişahtan ikisi dışında hiç birisinin annesi Türk değil.
Atatürk’ün annesi kendi deyimleriyle “gavur olsaydı” bu
dinci yobaz güruh Anıtkabir’i bile dinamitlerdi.
Ya birileri çıkıp başka gerçekleri de dizi yaparsa
700 yıl müddetle Osmanlı’da hiçbir bilimsel icat ve keşfe
tanık olunmuyor. Osmanlılar Anadolu’ya hiçbir hizmet
götürmüyor. Anadolu’daki Türklere ırgat muamelesi
yapıyor. Devlet yönetimi devşirmelere tevdi ediliyor.
Türkler ise savaşlarda “alavere dalavere Türk Memet
nöbete” diye cepheye sürülüyor.
1920’de Türkiye’de %90 insan okuma, yazma bilmiyordu. Tüm Doğu
ve Güneydoğu’da Erzurum, Diyarbakır ve Adana olmak üzere
sadece üç lise bulunuyordu.
Atatürk ardı ardına gerçekleşen çağdaş devrimlerle birlikte
Anadolu’yu demiryolları, fabrikalar, öğretim
kurumlarıyla donatıyor.
Atatürk, “Osmanlı dönemini aşağılıyordu” diyenler halt ediyor. Şöyle ki:
Fatih Sultan Mehmet, kundaktaki kardeşini boğdurarak katlediyor.
II. Beyazıt kardeşi Cem’i sonra onun 4 çocuğunu öldürtüyor.
Yavuz Sultan Selim, 5 kardeşi ile 5 yeğenini boğazlatıyor.
Sultan Süleyman, iki oğlu, dört torununu boğdurtuyor.
Özellikle oğlu Mustafa’nın ipini cellatla birlikte çekiyor.
III. Murat 3 kardeşini, III. Ahmet ise tam “19 kardeşiyle
birlikte kundaktaki öz oğlunu da” uykuda öldürtüyor.
Sonra gelen IV. Mustafa, III. Selim, II. Mahmut aynı toplu aile boyu katliamları sürdürüyorlar.
Tüm bunlar Atatürk döneminde ne gazetelerde ne de tarih kitaplarında yazılıp, okutuldu.
Eğer siz harem entrikalarına gerçek dışı derseniz, birileri
de çıkıp yukarıda sıralanan tüm bu tarihi gerçekleri de
dizi yaparlarsa sesiniz, soluğunuz kesilir.
16 Aralık 2012-SÖZCÜ
Yorum Gönder