Sizi Gidi Korkaklar Sizi - Hikmet Çetinkaya

O yaz günlerini düşünüyorum... Önce bir mayıs şafağını, ardından haziran güneşini, lacivert derin suları...
Güneşin doğuşu ve batışı, yıldızlar ve dolunay...
Gözlerime karaçamların arkasından güneş budak budak dolarken, yollarını yitirmiş adamlar geliyor aklıma.
Bir şiir, bir öykü, bir roman adı konulmayan...
Sırtında şafağı, kısa etekli kızları, bıçkın delikanlıları, menekşe rengi aylarıyla sıcak iklimler.
Rocco’nun akşamın acıklı şarkıları çalıyor radyoda...
Kendi kendime mırıldanıyorum:
“En uysal tutukluyum ben
Işığın çekti getirdi beni çalılıklardan,
Yoksa karşı koyamazdım geceye:
bir orman kuşuyum ben
karanlıkta şakıyan.”
Ocağın başında geçen yıllar...
Özlem!
Sevgi!
Güç!
Yürek!
Bir başka yaza kaldı arkadaş, seninle o sahil kasabasında birkaç kadeh içmek.
Hapislik günlerimizi anımsamak!
İşkenceleri, F tiplerini, tecriti, gözaltında ölümleri...
Tutuklu gazetecileri, arkadaşlarımızı, Mustafa Balbay’ı, Tuncay Özkan’ı, Doğu Perinçek’i, Soner Yalçın’ı, Yalçın Küçük’ü, Mehmet Haberal’ı, Fatih Hilmioğlu’nu, Sarp Kuray ve kızı Zeynep Kuray’ı konuşmak... Balyoz’dan yatanların sesini duymak...
***
Kâmil Masaracı’nın karikatürlerine bakıyorum...
Kâmil, Cumhuriyet’in kültür sayfasında yayımlanan karikatürlerini kitaplaştırmış:
“Kültürlü Hadiseler” (Caretta Yayınları).
Ataol Behramoğlu’nun yazdığı gibi, karikatür sanatı şiire benzer.
Salt çizgi değil, tıpkı şiir gibi özleştirme sanatıdır...
İki üç çizgi çok şeyi anlatır...
Bir süre Masaracı’nın kitabında yayımlanan karikatürlerine baktım, sonra sıcak iklimleri, denizin mavisini, Karaburun akşamlarını düşündüm.
Gecenin yıldızlarıyla konuşur, bir teknede karşı kıyılara gider, bir avuç umut toplardık.
O umudu bilmem Pınar Selek, Fazıl Say, Deniz Yıldırım, Turhan Özlü, Hikmet Çiçek topluyor mu?
Türkiye’de laikliği, demokrasiyi savunanların nasıl birbirlerinden koptuğunu Güray Öz bir süre önce çok güzel anlatmıştı.
Kimileri, Hrant Dink’i öldürenlerle mücadele edenleri, yazı yazanları Silivri’de Alparslan Arslan’la aynı davanın torbası içine konulduğunda zil takıp oynamışlardı.
Hele Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasında sonra nasıl örgüt yapısı kurmuşlardı haberlerinde ve yazılarında, anımsayın!
Şimdi bunlar yine ortalıkta dolaşıp, muhbir gazeteciliklerini sürdürüyorlar.
Demek ki asıl meslekleri istihbarat elemanlığı!
***
Akşamın o acıklı şarkılarında, soğuğu şakaklarımda hissediyorum.
Bir zaman tünelinden geçiyorum sanki...
Cumartesi Anneleri üşüyor, çocuklar donuyor...
Dini, etnik, mezhepsel ayrımcılık almış başını gidiyor.
Duygularım allak bullak olmuş!
Fırtınalı bir denizde tekne gibiyim...
Günlerin yıldız gibi gökte sayıldığı o ilkyaz akşamları, denizin ve dağların sessizliği içinde dolaşırken, Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde hükümlü Emrah Yayla geliyor aklıma...
Yayla “tehlikeli hükümlüler” arasında olduğu için babasının cenazesine gitmesine izin verilmemiş.
Sonra Cumhuriyet’in manşetine bakıyorum:
“İleri demokrasi öğrenci avında...”
Anlı şanlı gazetelerimizde bu haberi ara ki bulasın...
ODTÜ kaynıyor... Öğrencilerin demokratik hakları “terör örgütü üyesi” yaftalamasıyla gölgelenmek isteniyor.
Şu “yetmez ama evet” diye caka satan bizim sözde liberal ve demokratlar “ileri demokrasi” hakkında ne düşünüyor?
***
Şafak sökerken evleri basılan ve gözaltına alınan öğrenciler... Parasız eğitim istedikleri için zindana atılan öğrenciler...
Yahu siz Hrant Dink göz göre göre tehdit edilip, bir süre sonra öldürüldüğünde bile timsah gözyaşları döktünüz.
Hrant’ı tehdit edenler, öldürülmesi için her türlü yolu yordamı bulanlar şimdilerde hangi koltuklarda oturuyor bilmiyor musunuz?
Neden yazamıyorsunuz tek satır?
Neden?
Siyasal iktidardan korktuğunuz için... Sahte demokrat olduğunuz için...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget