Başbakan’ın sözleri üzerine savcılar bazı BDP milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılması için hazırladıkları fezlekeler Meclis
komisyonuna geldi biliyorsunuz.
Erdoğan çeşitli konuşmalarında teröristlerle kucaklaşan BDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılacağını tekrarladı.
Dokunulmazlıklar kaldırılır mı, bu sorunun cevabına net cevap vermek zor.
Hiç gündeme getirilmeyebileceği gibi oylama olursa ne sonuç alınacağı da kesin değil.
CHP kararsız, siyasi menavra ile “o zaman bütün dokunulmazlıklar kaldırılsın” diyor.
Bu olmayacağına göre, CHP’nin tavrını ancak, eğer oylama yapılırsa, o gün öğrenebileceğiz.
MHP’nin oylamada evet demesi olasılığı çok kuvvetli.
Sorun
AKP’de ortaya çıkabilir. AKP’li Diyarbakır Milletvekili Galip
Ensarioğlu açıkça “Başbakan’la aynı düşünmüyorum, oylama olursa hayır
veririm” dedi. Sonra da ekledi “Böyle davranacak 60 milletvekili var.”
Bu gerçekleşirse, 60 fire AKP’de sıkıntı yaratır ama oylamanın sonucunu pek değiştirmez.
Bu, siyasetle hukukun sıkıştığı noktadır.
BDP
milletvekilleri suç işlemişlerdir, dava açılması olağandır. Olağan
olmayan, savcıların ancak Başbakan konuştuktan sonra harekete
geçmeleridir.
Hukuk sistemi işletilirken, bazen sonuçlarının
tehlikeli olacağı da biliniyor. İşte siyaset burada devreye girecek ve
etkili bir çözümü bulacaktır.
Dokunulmazlıkların kaldırılması
hâlinde Güneydoğu’daki bazı yerlerde, büyük şiddet olaylarının
çıkacağını söylemek kehanet değildir.
Siyaset şuna karar verecek; “Olay çıkmasın diye hukuk sistemi askıya mı alınacaktır, alınmalı mıdır?”
Maharet hem hukuku işletmek hem de bilinen bir sorunun çözümünü sağlayabilmekte.
AKP’nin
bunaldığı yer de burası. Çünkü Başbakan sürekli olarak ilişkileri hem
gergin tutuyor hem de çözüm için adım atıyor görünüyor.
BDP
milletvekilleri için yargıya talimat verir gibi davranırken, Kürtçe’nin
devlet dairelerinde konuşulmasına olanak sağlayacak yasanın
hazırlanmasına ses çıkarmıyor, KCK davalarında yaşanan usulsüzlüklere
dönüp bakmazken, terör örgütü liderleriyle yapılan görüşmeleri
destekliyor.
Durum inişli çıkışlı olunca hem sorun çözülmüyor, hem de çelişkiler sertleşiyor.
BDP
bu durumu en iyi “okuyan” parti konumunda bana göre. O nedenle
“tavizsiz ve cesur” görünümlü bir politika ile iktidarın önünü tıkamayı
şimdiye kadar başardı.
Dokunulmazlıkların Meclis gündemine gelip
gelmeyeceği, gelirse sonucunun ne olacağı Meclis için de turnusol kâğıdı
görevi yapacaktır.
*****
İyi de asıl soru şu; harem neden var?
TV
dizisi Muhteşem Yüzyıl, Başbakan’ın fitili ateşlemesiyle tartışılmaya
başlandıktan sonra yandaş kalemler sazı ellerine aldılar ve Osmanlı
güzellemeleri yapmaya başladılar.
En dikkatimi çeken tartışma ise “Harem” üzerine yapılanlar.
Tarihçiler
dizi dizi ortaya saçıldı. Hepsi “Harem bu değildi, dizide yanlış
tanıtılıyor, orası padişahın eviydi, o cariyeler, gözdeler, eşler nasıl
bir eğitimden geçiriliyordu, bunları biliyor musunuz?” diye anlatıp
soruyorlar. Öyle ya da böyle, benim merakım başka.
Osmanlı’da harem neden vardı ve Osmanlı hayranları Harem’i neden böylesine yüceltiyor?
Bugün geçerli değil ama, biliyoruz ki, İslam dini 4 eşe kadar izin veriyor.
Ama Harem’de sadece padişahın 4 eşi yok ki.
Cariyeler,
gözdeler var. Üstelik bunların hiçbiri kendi rızalarıyla gelmemişler.
Ya fetihlerde kaçırılmışlar, ya köle tacirlerinden satın alınmışlar ya
da saraya hediye olarak gönderilmişler.
Padişahlar onlarla dini
nikâh kıyıp evlenmiyor, onlarla zevk saatleri yaşıyor. Yani harem
padişahların, bilim eğitim yuvaları ya da sosyal yaşam alanları değil,
padişahların cinsel arzularını giderdikleri yer.
Peki bugünün ahlâkçıları nasıl oluyor da haremi böyle ateşli biçimde savunuyor?
*****
Sevr’i unutmayalım
Pazartesi
sohbetinde yazdığım “Osmanlı Hanedanı gerçekten ecdadımız mı?” yazısına
tahminimin de üzerinde tepki geldi. Birçok okurum teşekkür ederken,
tabii ki bu yazıdan rahatsız olanlar da çıktı. Bu okurlar “O şanlı
tarihi nasıl bir kenara atarsınız?” diye soruyorlardı.
Elbette
tarihi ve başarıları bir kenara bırakmıyorum. Osmanlı iyisiyle kötüsüyle
geçmişimizdir. Ama yazıda unuttuğum bir nokta var. O yüceltilen
Osmanlı, Sevr anlaşmasını imzalayarak devleti olduğu kadar bir milleti
de tamamen bitirmişti.
Sevr imzalandığında ne Mustafa Kemal vardı ne de Cumhuriyet.
Bir avuç inançlı vatansever yola çıktı, Kurtuluş Savaşı’nı verdi, Cumhuriyeti ilan etti ve modern devleti kurdu.
“Ecdat” konusu bence Sevr’le birlikte bitmiştir.
*****
Arınç bilmeden konuşmaz ama...
Bülent
Arınç’ı bazen hayretler içinde izliyorum. Doğrudur, Arınç hükümet
içinde aykırı çıkışlar yapan bir isim. Bazen Başbakan ile de ters
düşüyor, gerçi sonra geri adım atıp kendisini unutturuyor.
Ancak Meclis Başkanlığı da yapmış Arınç’ın, anayasaya aykırı görüş ve beyanlarda bulunması saygınlığı gölgeliyor.
Bülent
Arınç, AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Esnarioğlu’nun bazı
BDP’lilerin dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı olduğunu açıklaması
üzerine de konuştu.
Sözleri ilk bakışta yanlış ya da aykırı değil
gibi görünüyor. Arınç “Her miletvekili işin bir yargı boyutunu bir de
siyasi boyutunu düşünerek en doğru kararı verecektir. Grup kararı
alınacağını zannetmiyorum” dedi.
Arınç’ın Anayasa’nın 83 ve
84’üncü maddelerini bilmemesi herhalde mümkün değildir. Bu maddeler
dokunulmazlığı ve milletvekilliğinin düşürülmesini tanımlıyor.
83’üncü
madde “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki siyasi parti gruplarınca,
yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz”
diyor. Yani AKP grubu istese de dokunulmazlıklarla ilgili toplantı
yapamaz, kullanılacak oyu belirleyecek bir karar alamaz.
84’üncü maddede ise dokunulmazlığın düşürülmesi için yapılan oylamanın gizli olacağı belirtiliyor.
Peki Arınç neden “Grup kararı alınacağını sanmıyorum” dedi?
Sanıyorum
bu söylemin “daha demokrat” bir tavır olduğunu düşündü. Parti içinde
çıkan tartışmayı kamuoyunun gözünden uzak tutmak için “Biz herkesi özgür
bırakan bir partiyiz, arkadaşlarımız nasıl diliyorsa öyle oy kullanır,
bunun için baskı yapılmaz” demek istedi.
Fikir kendi adına güzel olabilir ama, Anayasa’ya rağmen böyle konuşulunca hoş olmuyor.
Yorum Gönder