Halk Dalkavukluğu - Öztin Akgüç

Ülkemizde politik çıkar ağırlıklı olmak üzere, çeşitli amaçlarla, bazen üstü kapalı, çoğu kez de açık övgülerle halk dalkavukluğu yapılır. Üstü kapalı, dolaylı halk dalkavukluğunun bir söylemi de “halkımız bu yönetimi hak etmiyor” savıdır. Niçin hak etmiyor? Yönetenlerle yönetilenler arasında bir doku uyumu vardır. Montesquieu, “Her toplum layık olduğu hükümetle yönetilir” gözlemini yüzyıllar önce yapmış, adeta toplumsal bir kanunun varlığını ortaya koymuştur.
Yönetenlerle, yönetilenler arasında doku uyumunun varlığı Konfüçyus’a belki daha eski dönemlere değin uzanır. Konfüçyus “Eğer doğru yönetirsen, kimse doğru olmamaya cesaret edemez” gerçeğini dile getirmiştir. Yönetenlerle yönetilenler arasında kısa süreli olarak böyle bir doku uyuşmazlığı, doku uyumsuzluğu olabilir; ancak uzun süreli olamaz! Yönetilenler düzgünse yöneticiler yolsuzluğa bulaşmış, çürük olamaz. Tersi de doğrudur. Yönetilenler düzgün değilse yönetenlerin uzun süre doğru davranarak yönetici konumunda kalmalarına olanak yoktur. Yönetenlerle yöneticiler arasında uzun sürede doku uyumunun varlığının gereği yadsınamaz.
Genelde övgü, dalkavukluk, yalakalık, çıkar amaçlı yapılmaktadır. Övgü, dalkavukluk yapana, oy, siyasal etki, maddi getiri, belli orunlara atanma, seçilme gibi bir yarar sağlasa da bu bağlamda edilgen olana, halka bir yarar sağlamaz. Genellikle, halk bu yolla duyarsızlığa, doyumsuzluğa itilir. “Dalkavuk uzun süreli sinsi düşmandır” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu nedenle doğrudan ya da dolaylı biçimde halkı öven kişileri, söylemleri iyi niyetli davranışlar olarak nitelendiremeyiz.
Halkımızın önemli bir bölümünün çok zor şartlar altında açlık sınırına yakın yaşadığını gözlüyorsak, ülkede gelir ve servet dağılımının hem bireysel hem de bölgeler itibarıyla dengesizliğinden yakınıyorsak, ülkede gerçek demokratik bir düzenin kurulmasını özlüyor, halk egemenliğinin slogan olarak kalmasını istemiyorsak, amacımız halkımızın yaşam düzeyini, kalitesini yükseltmekse övgü değil, eleştiri yapmak, halkı uyarmak zorundayız. Halkçılık sözde kalmamalıdır.
Eleştiri genellikle hoşa gitmez, hatta kızdırır, tepkiye de yol açar. Akılcı davranıyorsak, nesnel, yerinde eleştirilerden yararlanmamız gerekir. Kalkınma, demokrasi, insanca yaşam için halkımızın önemli bir bölümünün değer yargılarının, davranış biçimlerinin yaşamaya bakışlarının, yönlendirici güdülerinin değişmesi gerekir. Övgü, yalakalıksa kişileri, toplumları uyarmaz, yanlış yollara sürükler, yanlış yollarda yürümeye özendirir.
Övgünün, yalakalığın kötü sonuçlarını vurgulamak için şöyle bir öykü anlatılır: İdam mahkûmu gence son isteği sorulur. Genç anamı görmek istiyorum der. Annesini getirdiklerinde, annesine öpeceğim dilini çıkar der. Annesi dilini çıkardığında da genç ısırarak annesinin dilini koparır. Herkes dehşet içinde bakakalır. Gençten annemin tatlı dili beni bu akıbete sürekledi. Erik hırsızlığından, mahallede çocuk dövmekten başladım. Her seferinde annem “aslan oğlum” diye beni yüreklendirdi, övdü. Adım adım taciz, soygun, cinayet derken bu yola düştüm. Annemden her seferinde uyarı değil övgü, teşvik geldi. Bu yüzden dilini kopardım açıklaması gelir.
Yalakalık, gereksiz övgü, dostluğun değil, gizli bir düşmanlığın dışavurumudur. Atalarımız boşuna “Dost acı söyler” dememişlerdir. Halkı seviyorsak kızılsa da halkımızın davranışlarını değeryargılarını eleştireceğiz. Başka çıkış yolu yoktur.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget