Ülkemizde politik çıkar ağırlıklı olmak üzere, çeşitli amaçlarla, bazen
üstü kapalı, çoğu kez de açık övgülerle halk dalkavukluğu yapılır. Üstü kapalı,
dolaylı halk dalkavukluğunun bir söylemi de “halkımız
bu yönetimi hak etmiyor” savıdır. Niçin hak etmiyor?
Yönetenlerle yönetilenler arasında bir doku uyumu vardır.
Montesquieu, “Her toplum
layık olduğu hükümetle yönetilir” gözlemini yüzyıllar
önce yapmış, adeta toplumsal bir kanunun varlığını ortaya
koymuştur.
Yönetenlerle, yönetilenler arasında doku uyumunun varlığı
Konfüçyus’a belki daha eski dönemlere
değin uzanır. Konfüçyus “Eğer doğru yönetirsen, kimse
doğru olmamaya cesaret edemez” gerçeğini dile
getirmiştir. Yönetenlerle yönetilenler arasında kısa süreli olarak böyle bir
doku uyuşmazlığı, doku uyumsuzluğu olabilir; ancak uzun süreli olamaz!
Yönetilenler düzgünse yöneticiler yolsuzluğa bulaşmış, çürük olamaz. Tersi de
doğrudur. Yönetilenler düzgün değilse yönetenlerin uzun süre doğru davranarak
yönetici konumunda kalmalarına olanak yoktur. Yönetenlerle yöneticiler arasında
uzun sürede doku uyumunun varlığının gereği yadsınamaz.
Genelde övgü, dalkavukluk, yalakalık, çıkar amaçlı yapılmaktadır. Övgü,
dalkavukluk yapana, oy, siyasal etki, maddi getiri, belli orunlara atanma,
seçilme gibi bir yarar sağlasa da bu bağlamda edilgen olana, halka bir yarar
sağlamaz. Genellikle, halk bu yolla duyarsızlığa, doyumsuzluğa itilir.
“Dalkavuk uzun süreli sinsi
düşmandır” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu nedenle
doğrudan ya da dolaylı biçimde halkı öven kişileri, söylemleri iyi niyetli
davranışlar olarak nitelendiremeyiz.
Halkımızın önemli bir bölümünün çok zor şartlar altında açlık sınırına
yakın yaşadığını gözlüyorsak, ülkede gelir ve servet dağılımının hem bireysel
hem de bölgeler itibarıyla dengesizliğinden yakınıyorsak, ülkede gerçek
demokratik bir düzenin kurulmasını özlüyor, halk egemenliğinin slogan olarak
kalmasını istemiyorsak, amacımız halkımızın yaşam düzeyini, kalitesini
yükseltmekse övgü değil, eleştiri yapmak, halkı uyarmak zorundayız. Halkçılık
sözde kalmamalıdır.
Eleştiri genellikle hoşa gitmez, hatta kızdırır, tepkiye de yol açar.
Akılcı davranıyorsak, nesnel, yerinde eleştirilerden yararlanmamız gerekir.
Kalkınma, demokrasi, insanca yaşam için halkımızın önemli bir bölümünün değer
yargılarının, davranış biçimlerinin yaşamaya bakışlarının, yönlendirici
güdülerinin değişmesi gerekir. Övgü, yalakalıksa kişileri, toplumları uyarmaz,
yanlış yollara sürükler, yanlış yollarda yürümeye özendirir.
Övgünün, yalakalığın kötü sonuçlarını vurgulamak için şöyle bir öykü
anlatılır: İdam mahkûmu gence son isteği sorulur. Genç anamı görmek istiyorum
der. Annesini getirdiklerinde, annesine öpeceğim dilini çıkar der. Annesi dilini
çıkardığında da genç ısırarak annesinin dilini koparır. Herkes dehşet içinde
bakakalır. Gençten annemin tatlı dili beni bu akıbete sürekledi. Erik
hırsızlığından, mahallede çocuk dövmekten başladım. Her seferinde annem
“aslan oğlum” diye beni
yüreklendirdi, övdü. Adım adım taciz, soygun, cinayet derken bu yola düştüm.
Annemden her seferinde uyarı değil övgü, teşvik geldi. Bu yüzden dilini kopardım
açıklaması gelir.
Yalakalık, gereksiz övgü, dostluğun değil, gizli bir düşmanlığın
dışavurumudur. Atalarımız boşuna “Dost acı
söyler” dememişlerdir. Halkı seviyorsak kızılsa da
halkımızın davranışlarını değeryargılarını eleştireceğiz. Başka çıkış yolu
yoktur.
Yorum Gönder