Canlı cansız cümlemiz bir nesneden...
Bir Bektaşi deyişi böyle söylüyor. Canlı cansız cümlemiz bir nesneden. Evet! İslam fikrinin en ince detayı budur. Gözden kaçan meselesi budur. Varlık alemini birleme (tevhid) ve ikilik (şirk) arasında süregelen tercihler silsilesinden ibarettir tüm olup biten...
Daha evvelce kitaplarımda bahsetmiştim. Gözümüze eşyayı 3 milyon defa büyüten bir gözlük taktığımızda göreceğimiz şey, aynı şeyin farklı bileşimlerinden ibarettir. O gözlüğü taktığımızda “kan, ölüm, vahşet son bulur.” O gözlük, tevhid gözlüğüdür.
Mutasavvıflar, gözlüğü takıp; gözlük çıktığında görülen ortamdan el etek çekerler. Aslolan, gözlük takıldığında görülenlerin, gözlük çıktığında tecelli etmesidir.
İkiliğin alametleri
Kan, ölüm, zulüm, vahşet...
Tüm bunlar ikiliğin alametleridir. Bunların sadır olması, ikiliğin yani şirkin iliklere kadar işlediğine dalalet eder. Velev ki insan, bu ikilik hastalığından kurtulmak için, ikilik gözünden çözümler arar. Arayış; insanın kendi gerçeklerine yönelmesi, doğal evrimini tamamlaması ve kamilleşmesi yönünde değildir. Ekseriyetle, günü kurtarmak gibidir.
Aşk, zamanın insanı için; sevdiğinin iki bacağı arasına sıkışmış bir kavramdır. Aşk, bir tür özel mülkiyet ilişkisine dönüşmüştür. Oysa ki aşk, Hakk’ın hakikatlerini seyrinden başka bir şey değildir. Ve tüm varoluşun temel prensibidir.
Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk demiş...
Doğru demiş. Ölüm; toprağa girmek demek değildir. Ölüm; varlık iddia ve gayesinin temel dayanaklarını sorgulayarak, bütüncül varoluşa dahil olmaktır. Buna mutasavvıflar hiçlik diyorlar. Evet! Öyle de denebilir.
Üçleme değil, birleme
Birlik, 72 millete bir nazarda bakmaktır. Burada ki milletten kasıt ırklar değil, türlerdir. Tüm canlılığa 72 millet denmektedir...
Bektaşi aklında Hak-Muhammed-Ali üçleme değil, birlemedir. Hristiyan mitolojisinde ki teslis ile hiçbir alakası yoktur. Ve en temelde bu üçlük; “tarihsel kişilikleriyle Hz.Muhammed ve Hz.Ali” ile alakalı değildir...
Bektaşilikte Muhammed, külli aklı temsil eder. Vahyi tecelli etmesi hasebi ile, varoluşun bütüncül aklını temsil etmektedir. Ve Ali, vahyin iç sırlarına vakıftır. Bu nedenle de külli nefse dalalet eder. Bu teslisten ziyade, varoluş aşamalarını resmeden bir tür imgelemedir...
Besmele “Rahman ve Rahim olan Allah” ibaresi içeriyor. Rahim (dişi), Rahman (erkek) kavramları, zıtların birliğine işaret eder. Temelde, cinsiyet düzleminde başlayan ikilik ve çatışma, Allah ismi şerif’i ile birlenir ve tevhid olur. Bu yüzden bir toplumda kadın şiddeti bir tartışma gündemi ise, o toplumda ikilik vardır, şirk vardır. Tevhid yoktur.
İslam fikrinin getirdiği temel nokta budur. Kesret(çokluk) aleminin sanrısal süsüne aldanan egosal benliği terbiye etmek sureti ile, onu; bütüncül varoluşa adapte etmek. Temelde yönelim budur. Bu yüzden hadiste şöyle söylenir;
Kur’an’ın sırrı Fatiha’da, Fatiha’nın sırrı Besmele’de, Besmele’nin sırrı B harfinde. Ben de o B harfinin altında ki noktayım. (Ali)
Bu cümleyi derinlemesine tefekkür ettiğimizde uydurma olamayacak kadar derinlikli olduğunu görürüz. O sizi “tek bir neftsen yarattı” ayetinin tefsiri mahiyetinde, noktanın sonsuzluğu gerçeğini idrak etmeye yönelik bir derinleşmenin hasıl olduğunu net biçimde görürüz...
Her şey bir noktadan...
Noktanın sonsuzluğu. Her şey bir noktadan hasıl olmuştur. Eşya, kesri olarak şekle; tevhidi açıdan ise “öz benliğe sahiptir.” Tüm nesne, aynı atomlardan oluşur. Bunlar birbirinin aynısıdır.
Farklılığı üreten tüm olay, atomların arasında ki bağlardır. Bağlanış ve ikileme. Bağlanış; iki görmenin sonucudur. İki görmek; farklılık üretir. Farklılık ise şirk yaratır...
Tevhid-i Vücud!
Vücudun birliği. Bektaşi üstadları bu hususta hayli kadim, fazlaca derin ve ıslah edici..
Allah nasiplenmemizi sağlasın...
Rahmet ile.
Yorum Gönder