Hani şu evinizde arama yapıldığı gün pencereye çıkıp sağ elinizi sol elinizin içine diklemesine koyarak “es”- “mola” işareti yapmıştınız ya… Ülkemizin ve dünyanın gerçekten bir molaya ihtiyacı var.
Dokunulmazlara dokunan Sevgili Hocam, Türkan Saylan… Doğum gününüzde sizi anmak çok güzel bir duygu.. Sizin bu ülke insanına verdiklerinizi düşündükçe bu ülkede doğmuş olmanızın bizim için şans, bugün yaşadıklarımızı düşündükçe de aramızdan erken ayrılışınızın ne büyük şanssızlık olduğunu düşünüyoruz.
Papatyalarınız ve saçtığınız ışık içerisinde elbette olan biteni biliyorsunuz... Ama bir de biz anlatalım bugünlerde ülkemizde yaşananları...
11-12 yaşında berdel verilen, satılan, evlendirilen ve her geçen gün sayıları artan küçük kız çocukları sizi çok özlediler.
“Tam sizin kurduğunuz, halen 60.000 kız öğrencinin burs aldığı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden burs alarak ortaokula gideyim derken beni babam yaşındaki bir adamla evlendirdiler. Duyduğum kadarıyla hayatın anlamı bu değilmiş, öyle söylüyormuşsunuz... Ben çok mutsuzum... Hocam bize dokunun, yaşamanın anlamını öğretin” diyorlar.
Eğitimde çağdaşlık
Bu kız çocuklarının anneleri sizi çok özlediler.“Kızımın kaderi benim kaderim gibi olmayacaktı yaşasaydınız. Toplumu ikna ediyordunuz. Neden erken gittiniz?” diyorlar.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden burs alarak eğitimlerini tamamlamış, çalışan, üreten, güleryüzlü binlerce öğrenci sizi çok özledi.
“Hocam, eğitimde çağdaşlık, yerini dogmalara bıraktı. Hangi yüzyıldayız hocam?” diyorlar.
Okullarının ismindeki “Atatürk” çıkartılan, yerine “Tenzile” yazılan okul öğrencileri sizi çok özlediler.
“Ülkemizi düşman istilasından kurtaran ‘Atatürk’ ismi zaten artık kullanılmaz oldu. Kimi sadece ‘Gazi’ diyor. Kimi de sadece ‘Mustafa Kemal’. Ülkemizi emperyalistlerden kurtaran ‘Atatürk’ ismi neden çıkartılır zihinlerden ve okulumuzun isminden?” diye soruyorlar.
19 Mayıs’ın anlamı
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı coşkuyla yaşamak isteyen gençler, çoluk çocuk tüm halkımız sizi çok özledi.“Hocam, dünyada hiçbir ülkede benzeri olmayan Çocuk Bayramı’nın ve sizi de maalesef toprağa verdiğimiz 19 Mayıs’ın bizim için çok büyük anlamı vardı. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıç tarihiydi. ‘Bağımsızlık verilmez, alınır’ dediğimiz gündü. Her yıl alanlarda coşkuyla kutlardık. Spor sahalarına gider, spor gösterileri yapardık. Yasaklandı Hocam... Üşüyor muşuz(!)... 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamamız, Anıtkabir’e gidişimiz yasaklandı. Gitmek isteyenlerin gözüne biber gazı, üstüne tazyikli su sıkıldı. Ama yılmadık, yıktık bariyerleri, yürüdük Anıtkabir’e. Birileri Ulusal Kurtuluş Savaşımızı, bağımsızlığımızı, Cumhuriyetimizi unutturmaya mı çalışıyor?” diye soruyorlar.
Suçlanan, haklarında davalar açılan, bin yıllık hukuk geleneği olan suçlunun suçunu ispat mahkemelerin görevi iken suçsuzluğunu ispat etmek zorunda bırakılan yazar, çizer, asker, sivil ve milletvekili yurttaşlarımız sizi çok özlediler.
“Yurdumuz şu günlerde demir ağlarla değil ama demir parmaklıklarla örülmüş durumda hocam... Siz bunları çok yaşamıştınız... Son nefeste bile savunma zorunda bırakılmıştınız. ‘Son Nefeste Son Savunma’ kitabınızı okuduk. Anladık, defalarca aynı suçlamalar nedeniyle beraat ettiniz. Peki, nasıl dayandınız bu zulme? O beraat kararlarını veren hâkimler nerede şimdi? Hukuk nerede? Anlat bize” diyorlar.
İlkbahar ve sonbahardan sonra “Arap Baharı”nı öğrenen çocuklarımız sizi çok özlediler.
“Tunus’ta iktidara karşı yürüyüşler başladığında öğrendik bulaşıcı Arap Baharı’nı. Ertesi gün bütün dünya basınında ‘Başka Hangi Arap Ülkelerine Sıçrar’ başlığı atıldı. Nereden biliyorlardı Hocam? Kaddafi’yi linç ettiler. Mısır’da Mübarek’i zincirlere vurdular. Suriye’de hâlâ kan gövdeyi götürüyor. İran, ‘Sıra size geliyor’ dedi. Çok korkuyoruz. Arap Baharı bize de gelir mi? Arap Baharı bağımsızlığı kaybettiren bulaşıcı bir baharmış anlaşılan. Bize iki bahar yetmez mi? Bağımsızlığımızı yitirecek miyiz Hocam?” diye soruyorlar.
Komşularla sıfır sorun diyenler
Askerde çocuğu olan anneler sizi çok özlediler.“Komşularla sıfır sorun diyerek yola çıkanlar, sıfır komşulu haline getirdiler ülkemizi. Suriye ile bir yıla yakın süredir savaşın eşiğindeyiz, Hocam. Savaşta biz ve çocuklarımız ölecek. Savaş kararı verenlerin çocuklarının öldüğünü tarih yazmıyor. Büyük önder Atatürk, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ dememiş miydi?” diye soruyorlar.
Yurdu parça parça yabancılara satılan, evsiz barksız halkımız sizi çok özlediler.
“Yabancılara mülk satışı konusunda kanunda olan mütekabiliyet şartı kaldırıldı hocam. Artık Türkiye vatandaşına saksı toprağı dahi satmayan ülke vatandaşlarına da vatan toprağı satılıyor. O ülkeleri de Bakanlar Kurulu belirliyor. Türkiyemden mülk alabilecek ülke sayısı 62’den 129’a çıkarıldı. Evvelden bir yabancı 30 dönüm vatan toprağını alabiliyorken bu miktar 300 dönüme çıkarıldı. Bakanlar Kurulu bu miktarı 600 dönüme de çıkartabiliyor. Vatan her gün biraz küçülüyor. 30 yıl çalışsak bir ev alacak para biriktiremiyorduk. O para yabancı için oyuncak parası. Bizi neden zengin yabancı ile rekabet etmek zorunda bırakıyorlar? Benim ülkemi yönetenler benim ülkemi bana neden çok görüyorlar hocam?” diye soruyorlar.
İşte böyle, Sevgili Hocam.
Daha anlatılacak o kadar şey var ki, kalpleri sıkıştıran.
Halkımız “Dokunamıyoruz Hocam” diyor.
Hani şu evinizde arama yapıldığı gün pencereye çıkıp sağ elinizi sol elinizin içine diklemesine koyarak “es”- “mola” işareti yapmıştınız ya… Ülkemizin ve dünyanın gerçekten bir molaya ihtiyacı var. İnsanlığın bir nefes almaya, silahlarını bırakmaya ve karşısındakinin insan olduğunu görmeye ve kabul etmeye ihtiyacı var.
Biliyorum Hocam, tüm bu anlatılanlara karşı “Umudunuzu yitirmeyin ve çalışın”, “Güneş umuttan şimdi doğar”, “Bakın 29 Ekim’de barikat mı kaldı?” diyeceksiniz.
Siz yine ışıklar içinde buralara bakmaya devam ediniz Hocam.
Sizi çok özledik.
İyi ki doğdunuz.
Yürekten sevgilerim ve saygılarımla...
Hüseyin Karataş Avukat/Cumhuriyet
Yorum Gönder