Vatan’dan Deniz Güçer, 5 gün önce Erbakan‘ın Kürt raporunun mimarı, yeni AKP’li Ömer Vehbi Hatipoğlu ile röportaj yapmıştı… Hatipoğlu, Doğu ve Güneydoğu’da cemaatlere iade-i itibar istemişti!..
20. ve 21. dönem TBMM’de Diyarbakır Milletvekili olarak da görev yapan Hatipoğlu, Said Nursi‘ye övgüler dizen Van Valisi
Münir Karaloğlu gibi bürokratlardan habersiz olamayacağına göre, itibar meselesinin de AKP döneminde çözüldüğünü bilmeliydi!..
O yüzden röportajın ortasında “Barış komiteleri kurulmalı, vali ve manevi liderler burada yan yana yer almalı” derken komik duruma düşmemeliydi!..
Neyse konumuz tam olarak bu değil… Çünkü Hatipoğlu’nun “Kürtler ve tarikat ilişkisi”yle ilgili iddiaları çok daha şaşırtıcı!.. Örneğin Hatipoğlu, “Bölgede din, etnik kimliğin önüne geçebiliyor mu?” sorusuna şu yanıtı vermişti:
“Bütün Kürtlerde öndedir. Müslüman, Sünni, Şafi ve Nakşi olan bir toplumun Marksist Leninist bir silahlı örgüte gönüllü destek verdiğini iddia etmek ve düşünmek sosyoloji ve tarihle, her şeyle ters düşer. Tarikatta olanların yüzde 75’i Nakşi kesimidir. Öcalan PKK’yı, ‘bilimsel sosyalizme inanan, Marksist Leninist bir silahlı örgüt’ olarak niteliyor. Böyle bir anlayışın yanında Kürtler olamaz.”
Yeşil araziye uymak!…
Hatipoğlu’yla yapılan bu röportaj 12 Ekim 2012′de yayımlandı…
Yani BDP’nin 14 Ekim Pazar günü yapılan kongresinde iki gün önce…
İşte, Atatürk posterinin Öcalan fotoğrafıyla kapatıldığı o kongrede, BDP’nin lideri Selahattin Demirtaş bir yandan Alevilere bir yandan da
tarikatlara zeytin dalı uzattı!.. Bakınız Demirtaş, Şeyh Said ile Said Nurşi’yi anarken neler söyledi:
”Sizi tarihin derinliğine gömmeye çalışanlara karşı bir destan yazdınız!..”
Peki, tam iki gün içinde Hatipoğlu’nun eleştirisi ile BDP’nin dinci figürleri kucaklaması rastlantımı?..
Ne yazık ki rastlantı değil!.. Çünkü Güneydoğu’da kimli kesimlerinde salt ”laik ”olduğu iddiası ve radikal dinci gruplara karşı durduğu için oy verdiği BDP, son üç yıl içinde siyasetin Güneydoğu’daki yeşil arazisine uymak için büyük çaba harcıyor!…
İki dinamik güç!..
Gelelim meselenin daha derinine …
15 yıl kadar önce birbiriyle amansız bir savaşa giren PKK ve Hizbulllah yaklaşık 4 yıl önce ezeli düşmanlarını bir yana bırakıp Getullah Gülen cemaatini hedef almışlardı..
Cemaatin bölgede, özellikle bürokraside örgütlenmesi ve gençlik üzerinde yoğunlaşması Hizbullah’ın tepkisini çekmişti.. Örgütün sitelerinde cemaate yönelik, ”Bölgede kuşkusuz bir çatışma çıkarsa bunun kaybedeni Hizbullah olmaz” şeklindeki tehditler de unutulmadı..
Araya cemaattin bürokrasi içindeki uzantıları girdi ve Fethullahçılarla Hizbullah arasında gerginlik çatışmaya dönüşmedi!..
PKK ise cemaatin bölgedeki ekonomik varlıklarına yönelik saldırılarını o dönemde başlattı. Molotoflu saldırılar dershane,
market ve müritlerin otolarını hedef alırken cemaate yakın imamlar bile öldürüldü..
Zaman gazetesi yazan Hüseyin Gülerce’nin, Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesininn ardından PKK lideri iki yıl önce
Fetullahçılara şu sözlerle zeytin dalı uzatmıştı:
‘Ortadoğu’nun bir siyasi partisi gibiler.Oldukça dinamik güçleri var biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda, Türkiye’de bir çok temel sorun çözülecektir.”
Ancak Öcalan’ın bu sözleri gerginliği azaltmadı…
Çünkü başta Murat Kayrayılan ve Cemil Bayık gibi PKK yöneticileri, KCK operasyonlarını destekledikleri gerekçesiyle cemaati hedef almaya devam etti!..
Örneğin Karayılan, 12 Haziran 2012′deki açıklamasında , KCK operasyonlarını eleştirirken şöyle demişti:
”Bunlar tamamen Fetullahçıların toplum içerisinde oluşturmuş oldukları işbirlikçi ajan yapıların bilgilendirilmeleri sonucu, polisin takip ederek devreye koyduğu tutuklama senaryolarıdır.”
Son aylarda PKK’nın yayın organlarında artık cemaatle ilgili olumsuz yazılara pek rastlanmıyor.!
Adı ”Fetullahçı’ya çıkan Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven işte tam da BDP’nin tarikatlarına karşı yumuşadığı bu dönemde ”
Dağda ölen teröristle ağlamıyorsanız insan değilsiniz” diyebildi!..
BDP’nin Nursi’si!..
KCK operasyonlarının merkezi olan Diyarbakır’da görevli emniyet müdürünün bu sözleriçok tartışma yaratsada hiç de öyle plansız kullanılmış sözcükler dizisi gibi değildi!..
AKP’nin Oslo görüşmelerini yeniden başlatma girişimi, Mehmet Öcalan’ın 500 gün sonra İmralı’ya Öcalan’ın yanına çıkabilmesi ve KCK operasyonlarının durması Güneydoğu’da yeni bir siyasal konseptin uygulamaya konulduğunu da gösteriyor…
PKK -BDP çizgisindeki beş bini aşkın siyasetçinin KCK operasyonlarında tutuklanmasının ardından dinamik unsurlarını kaybedip BDP, Nakşi egemenliğindeki bir çok çografyada tutunabilmek için ideolojik erozyonu göze mi alıyor!..
BDP’nin ”Marksist-Leninist” kökenden gelen siyasal anlaşıyışını yumuşatarak ayakta kalabilme stratejisi ne kadar şaşırtıcı ise devletin de bölgenin siyasal zeminde pusuya yatması o kadar şaşırtıcıdır!..
Peki, BDP’nin tarikatlara zeytin dalı uzatması Öcalan’ın açıkladğı ”iki dinamik gücün karşılıklı anlayışı ve dayanışması’nın bir ürünü müdür?
Bu soruya Osman Öcalan’ın 12 yıl önce söylediği şu sözleri anımsatarak yanıt verelim:
”Biz Türkiye’yi dönüştüreceğiz.Türkiye Cumhuriyeti ise bizim değişim ve dönüşüm çalışmalarımızı hızlandıracaktır. Güçler bu sefer birbirini olumlu etkileyecektir.Devlet önyargıdan kurtulsun ..”
Tüm bunları sıraladıktan sonra başka söze gerek var mı acaba?..
Said Nursi ”solcu” BDP’ye hayırlı olsun!..
Yorum Gönder