Cumhurbaşkanı bir “Kürt sorunu çözüm planı” ortaya koymalı
Tuhaf günler yaşıyoruz.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Kürt sorununa çözüm bulmak umuduyla bazı BDP’li milletvekilleriyle bir araya geliyor.
Bu görüşmeler gizli tutuluyor. Cumhurbaşkanı’nın günlük çalışma programına konulmuyor. Görüşmelerle ilgili bir açıklama da yapılmıyor.
Sonunda BDP’li milletvekilleri ile yapılan görüşmeler medyaya sızıyor.
Aynı gün Başbakan “Teröristlerle kucaklaşanlar muhatap kabul edilemez, çünkü onlar artık birer maşadır” açıklamasını yapıyor.
Manzara şu: “Kürt sorununun çözümü konusunda Cumhurbaşkanı ile Başbakan tamamen zıt.”
Ben konuya böyle bakmak ve iktidar içinde bir çatışma varmış havasına girmek istemiyorum. Cumhurbaşkanı’nın çözüm konusunda gerçekten çok samimi olduğuna inanmak istiyorum.
Başbakan’ın da çatışma içinde olmadığını, BDP’yi makul çizgiye çekmeye çalıştığını düşünmekten yanayım.
Ancak Cumhurbaşkanı’nın bu girişiminin de akamete uğramasını istemiyorum.
O nedenle Cumhurbaşkanı’nın inisiyatifi ele almasından yanayım.
“Tabuları yıkmak” deyimini çok sevdiğini bildiğimiz Cumhurbaşkanı’nın ortaya somut bir çözüm planı koyması gerekiyor artık. Kürt sorununun çözümü konusunda “Çok güzel şeyler olacak” diyen Cumhurbaşkanı, o günden bu yana çözüm için tek söz söylemedi.
Sadece Cumhurbaşkanı değil, iktidar da sürekli çözümden söz ettiği hâlde ortaya bir madde koymuyor.
Türkiye artık “Bir araya gelinmeli, müzakere edilmeli, çözüm için şeytanla bile görüşülür” hamasetinden kurtulmalı ve ortaya somut öneriler konmalı.
Örneğin Cumhurbaşkanı BDP’lilerle konuştu.
Herhalde BDP’liler ne istediklerini aktardılar kendisine.
Cumhurbaşkanı öncelikle bunları tam olarak kamuoyuna açıklamalı ve kendi çözüm önerilerini maddeler hâlinde tartışmaya açmalı.
Çok konuşuyor, güya tartışıyoruz ama dikkat ediyor musunuz çözümle ilgili ortada tek madde yok.
Talepler ve öneriler var, ama hiç kimse bunları maddeleştirmiyor.
Cumhurbaşkanı bunu yapabilir.
*****
Türkiye bunları bilmiyor
Kürt sorununu herkes çözmek istiyor da ortaya öneri ve plan getiren yok.
Laf çok, icraat yok.
Üstelik çözüm çabası altında yapılan tartışmalarda, aydın olmaya ihanet içindeki sözde aydınlar sürekli olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni, Atatürk ilke ve devrimlerini tartışmaya açarak, beyin yıkama operasyonu sürdürüyor.
Kamuoyunun kuru lafa tahammülü kalmadı.
Sokaktaki vatandaş “kan akmasın, analar ağlamasın, çözüm sağlansın” söylemlerine sonuna kadar katılıyor ama artık ne yapılmasının beklendiğini de bilmek istiyor.
Okurlarımdan Hasan Ataç bazı sorular sorarak sorunu çok güzel ortaya koymuş.
Şimdi okurlarımdan rica ediyorum; bu soruları okuyun.
Yıllardır ekranlarda tartışmaları izliyorsunuz.
Bu sorulara hiç cevap verildiğini duydunuz mu?
Okurum “Ben matematik eğitimi almış bir insanım. Soruyu anlamak, yüzde 50 çözmek demektir” diyor ve şunu yazıyor;
Sizin de, yazılarınızda belirttiğiniz gibi, hiçbir katkısı olmayan onlarca kişi “Kürt sorunu” hakkında bir sürü laf kalabalığı yapıyorlar. “Kürt sorunu” nedir? TV’lerde onlarca insan çözümü konuşuyor. İyi de sorun nedir?
Ne/neler olursa BDP “Kürt sorunu” çözüldü diyecek?
Ne/neler olursa Abullah ÖCALAN “Kürt sorunu” çözüldü diyecek?
Ne/neler olursa Abdullah GÜL/Tayyip ERDOĞAN “Kürt sorunu” çözüldü diyecek?
Ne/neler olursa ABD “Kürt sorunu” çözüldü diyecek?
Ne/neler olursa AB “Kürt sorunu” çözüldü diyecek?
Evet bu kadar basit işte.
Ne/neler olursa “işte çözüm” diyebileceğiz?
*****
“Cumhuriyet Bayramı kutlamaları son yıllarda krize dönüştü” cümlesindeki “son yıllar” lafı insanda nedense kaygı yaratıyor! (Gani Yıldız)
*****
Hangi istihbarat
Ankara Valiliği’nin halkın Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamasına yasak getirmesindeki ana gerekçe belli oldu.
Meğer “toplantı yürüyüşleri yasasına aykırı olması” durumu sadece bir bahaneymiş.
Asıl gerekçe “alınan bir istihbarat”mış.
Tabii henüz bu istihbaratın ne olduğunu bilmiyoruz.
Ancak bu tür istihbarat haberlerine alışkınız.
Her yıl 1 Mayıs’tan önce valilere hep bazı “istihbaratlar” gelir. Hatta nedense hep bu tür “halkın katılacağının bilindiği” kutlamalardan önce “ortalığı kana bulayacak” eylemcilerden bir ikisi yakalanır, “külliyetli miktarda patlayıcı” ele geçirilir.
Bunları doğrulatma olanağımız yok elbette. Açıklamalar öyleyse, öyle kabul etmek durumundayız.
Ortada yakalanan kişiler veya patlayıcılar yok. Bu kez açıkça çok belli ki Ankara Valiliği “katılımı düşürmek” amacıyla “istihbarat” bahanesine sığınıyor.
Böyle olunca aslında Cumhuriyet Bayramı’nı tüm yüreğiyle kutlamak için yaşına, başına, hastalığına bile bakmadan milyonların zihnine “başıma bir iş gelecek” korkusu salınmak isteniyor herhalde.
Ama görünen o ki, buna pek aldıran yok, yani silah ters tepebilir.
Tabii bir de “bilmediğimiz istihbaratın” başka türlü olabileceği ihtimalini de göz ardı etmeyelim.
Ankara Valiliği’ne “Yurdun dört bir yanından milyonlarca insan Ankara’ya akın akın gelerek Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve devrimlere bağlılığını gösterecek” istihbaratı gelmiş olabilir.
Vali ne yapsın? Ankara’da milyonlar Cumhuriyet sevdalarını haykırırsa, milyonlar Atatürk’e saygı ve sevgilerini sunarsa ne olacak?
Sanki Valiliği endişelendiren asıl tehlikeli istihbarat bu gibi geliyor bana.
Vali böylesi bir tehlikenin altından kalkamayacağını düşünüyor olabilir.
*****
Cam siliciler azmanlaştı
Büyük kentlerin trafiğinde alıştığımız insan manzaralarından biri de sıkışık trafikte durduğunuzda arabanın hemen yanında bitiveren cam siliciler.
Yıllardır neredeyse bütün büyük kavşaklarda ellerinde kirli bir bez parçasıyla bekleşen ve arabalar durunca hemen saldırıya geçen çocukları biliriz.
Ancak son zamanlarda dikkatimi çekiyor, bazı kavşaklardaki cam siliciler artık çocuk değil, koca koca adamlar.
Eski cam siliciler mi büyüdü yoksa bunlar yeni mi türedi bilemiyorum.
Ama özellikle akşam hava kararmaya başladığında camın yanında beliren azman tipler çok korkutucu oluyor.
Kadın sürücülerden aldığım şikâyetlere göre bu tip cam siliciler tedirginlik yaratıyor. Çare ise o sırada kaç lira bulunursa verilip yola devam edilmeye çalışılması.
Yorum Gönder