Kılıçdaroğlu’ndan Başbakan Erdoğan’a; “Tayyip Esad Erdoğan’.”

” Tayyip Esad Erdoğan, ‘Barikatların açılmasına karşıydım. Polis görev yapmamıştır’ diyor. Onun anladığı ne biliyor musunuz?

” Tayyip Esad Erdoğan, ‘Barikatların açılmasına karşıydım. Polis görev yapmamıştır’ diyor. Onun anladığı ne biliyor musunuz? Polis görev yapacak yüzlerce kişi yaralanacak, onlarca insan hayatını kaybedecek. Böylece terörden beslenen Başbakan sözde görevini yerine getirmiş olacak. İnsanın hayatını hiçe sayan bir Başbakan olur mu?”
-“Barikatları aşamayacağımızı düşündüler. Sen hala CHP’yi anlayamamışsın. Bu CHP,  yedi düvele savaş açmış partidir”
-“İstediğiniz kadar baskı yapın. Sizden korkmuyoruz. Size teslim olmayacağız. Bütün barikatlarınızı yıkıp geçeriz”
-”80 yaşında kadın, 8, 9 yaşında çocuklar, gençler, kadınlar, yaşlılar, engelliler ellerinde Türk Bayrakları. Başka bir şey yok. Bunlar illegal örgüt mensuplarıymış. Kendisine göre her şey legal, bağımsızlık, özgürlük, cumhuriyet, demokrasi isteyenler illegal. Bu kafa Türkiye’yi yönetiyor.”
-”İstedikleri kadar gelsinler, coplarıyla, panzerleriyle, tanklarıyla, toplarıyla, askerleriyle gelsinler. Zalimin  zulmüne ortak olmayacağız. Zalimin yanında durmayacağız. CHP demek mazlumun yanında duran parti demektir”
-”Ayrılığa gayrılığa izin vermeyeceğiz. Cumhuriyet, demokrasi budur. Cumhuriyet demokrasiyle taçlandırıldığı zaman anlam ifade eder. Baskıyla değil, şiddetle değil”
-“Korku, aklın katilidir. İstediğiniz kadar baskı yapın, sizden kimse korkmayacaktır.
-“Adaletli bir yönetimin olmadığı yerde barış ve huzur sağlanamaz. Adalet demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır. Başbakan adalet mülkün temelidir sözünden kendi mülkünü anlıyor”
-“Polis, halkın polisidir. Senin polisin, özel koruman değil. Güneş gözlüğünü bile polise taşıtıyor. O polis Türkiye Cumhuriyeti’nin polisidir, senin babanın polisi değildir”
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu TBMM’de Grup Genel Kurulu’nda başta dün kutlanan Cumhuriyet Bayramı olmak üzere güncel olayları şöyle değerlendirdi…
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN;
30.10.2012 TARİHİNDE GRUP GENEL KURUL TOPLANTISINDA
YAPTIĞI KONUŞMA

CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU – Güzel bir hafta sonu geçirdik. Hepinizin geçmiş Kurban Bayramını ve Cumhuriyet Bayramını yürekten kutluyorum.(Alkışlar) Bayramlar bizi bir arada tutar. Bayramlarda gönül birlikteliğimiz olur, birbirimizle kucaklaşırız; küçükler gelir büyüklerin ellerinden öper, kızgınlıkları, kırgınlıkları bir tarafa atarız, millî bayramlarımız da böyledir. Bayramlar bizim ortak paydamızdır. O paydayı derinleştirmek, güzelleştirmek hepimizin görevidir. Babalarımızdan, dedelerimizden bunu gördük, “Bayramda kin tutmayın, bayramda hoşgörülü olun, bayramda birbirinize merhaba demeyi öğrenin.” dediler. Bayramlar bizim ortak paydamızdır. Bayramları böyle bir heyecan ve böyle bir anlayışla kutluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, her bayramın bir anlamı vardır. Dini bayramlarımız önemlidir, millî bayramlarımız da önemlidir. Her millî bayramın arkasında gözyaşı vardır, şehitlerimizin kanları vardır, gazilerimiz vardır, bağımsızlığımızın meşalesi, ateşi vardır. O bayramlar kolay kazanılmadı. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a çıkmadan önce Dolmabahçe’de düşman donanmasını gördüğü zaman şunu söylemişti: “Geldikleri gibi gidecekler.” demişti. (Alkışlar) Daha yolun başındaydı ama kararlıydı. Bu ülkenin insanları özgürlüklerine ve bağımsızlıklarını düşkün insanlardır, mandacılığı kabul etmezler. Onun için, en son söyleyeceğini daha yolun başında söyledi “Geldikleri gibi gidecekler.” dedi. (Alkışlar) Samsun’a çıktı. 22 Haziran 1919 Amasya’da Amasya Tamimi, çok önemli bir belgedir. İlk kez halka, halkın egemenliğine vurgu yapan bir belgedir. Daha yolun başında söylenmiştir. Şöyle diyor: “Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.” Ve devam ediyor: “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” İlk kez milletten söz ediyor. (Alkışlar) Daha ortada cumhuriyet yok, daha yolun başında ama milletin egemenliğinden söz ediyor Mustafa Kemal Atatürk, o açıdan çok önemlidir. Sonra Erzurum Kongresi, sonra Sivas Kongresi, 4 Eylül Sivas Kongresi de çok önemlidir. Açıkça mandacılığı savunanlar olmuştur ama Mustafa Kemal mandacılığı elinin tersiyle itmiştir. Sivas Kongresi kararlarından birisi mandacılığa açıkça karşı çıkıldığının belgesini ortaya koymuştur.
Değerli arkadaşlarım, o belgede bir cümle var, çok önemlidir arkadaşlar: Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalandığı gün “henüz işgale uğramamış vatan toprakları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz.” der. Önemli cümle şu değerli arkadaşlar: “Bu topraklarda yaşayanlar öz kardeştirler.” Hiç ayrım yapmıyor. (Alkışlar) Daha cumhuriyetin başında etnik, kimlik ayrımı, inanç ayrımının, mezhep ayrımının hiçbirisi yok, 1919’un ruhu bu. “Bu topraklarda yaşayanlar öz kardeştirler.” diyor. Şimdi ayırmaya çalışıyor Recep Tayyip Erdoğan.  (Alkışlar) Bu ülkede yaşayan her yurttaş, bu ülkenin onurlu ve eşit bir bireyidir. Bu ülkenin külfetlerini paylaştık, bu ülkenin nimetlerini de hakça bölüşmek durumundayız, Ayrı gayrılığa izin vermeyeceğiz; cumhuriyet budur, demokrasi budur. Cumhuriyet demokrasiyle taçlandırıldığı zaman bir anlam ifade eder, baskıyla değil, şiddetle değil. O nedenledir ki cumhuriyeti kuranlar daha sonra demokrasiyi getirmişlerdir bu ülkeye.
Değerli arkadaşlarım, karnı tok, sırtı pek yurttaşlar adaletle yönetilen bir ülkede huzur içinde yaşayabilirler. Adaletin olmadığı yerde barışı sağlayamazsınız. Adaletin olmadığı yerde siz huzuru sağlayamazsınız. Vatandaş sokakta devletin güvencesi altında rahat gezebilecek, rahat seyahat edebilecek, rahat konuşabilecek, düşüncesini açıklayabilecek, adalet budur. Adalet, demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır. “Adalet mülkün temelidir” derken “Adalet devletin temelidir” anlamındadır bu. Recep Tayyip Erdoğan “Adalet mülkün temeli” derken kendi mülkünün temeli olarak algılıyor. (Alkışlar) Bağımsız bir ülkede özgürce yaşamak birilerinin bize lütfettiği bir şey değildir. Birinin lütfuyla biz bunları almadık; mücadelemiz oldu, yedi düvele karşı mücadele ettik, onun için millî bayram diyoruz biz buna. Çalıştık, çabaladık, gözyaşı döktük, binlerce yetim çocuk kaldı. Bakınınız 1921, savaş meydanlarında şehitlerimiz çok olduğu için yetim kalan çocuklar için Çocuk Esirgeme Kurumu kurulmuştur. Devletin koruması altına, şefkati altına alınmışlardır o çocuklar, cumhuriyet budur, kendi insanına sahip çıkmaktır, kendi insanını korumaktır; onun değerlerini korumak, onun değerlerine saygı duymaktır.
Değerli arkadaşlar, bedel ödenmemiş toprak vatan sayılmaz, bedel ödeyeceksiniz önce. (Alkışlar) Ne diyor büyük Şair? “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa o da vatandır.” (Alkışlar)  Cumhuriyet Bayramı bizim en güzel bayramımız, ortak paydamız doğu, batı, güney, kuzey fark etmiyor. “Öz kardeştirler bu ülkede yaşayanlar” demiş daha 4 Eylül 1919’da Sivas’ta. Bir araya gelmişler, ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele etmişler, mandayı atmışlar bir tarafa. Amasya Tamimiyle halkın egemenliğinden söz etmişler ilk kez ve biz, 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramını kutlayacağız. Önce yasak getirdiler, “yasak getirirseniz elime bir Türk Bayrağı alacağım yasağın olduğu meydana gideceğim.” dedim ve oraya gittim. (Alkışlar) Efendim, “orada olanlar illegal örgütlerdenmiş.” kafaya bakın, kafa yapısına bakın. 80 yaşında kadın, 8-9 yaşında çocuklar, gençler, kadınlar, yaşlılar, engelliler ellerinde Türk bayrakları, başka bir şey yok, bayramlarını kutluyorlar, en güzel bayramlarını kutluyorlar, Cumhuriyet bayramlarını kutluyorlar, kafaya bakın, “bunlar illegal örgüt mensuplarıymış.” Kendisine göre her şey legal, bağımsızlık, özgürlük isteyenler, cumhuriyet, demokrasi isteyenler illegal, kafaya bakın siz! Bu kafa bu ülkeyi yönetiyor! (Alkışlar) Birileri de buna “Efendim, alternatif kutlama olmazmış.” Ya, bu kutlamanın alternatifi yok zaten, sen hâlâ öğrenemedin mi cumhuriyeti? (Alkışlar) Öyle bir hâle geldi ki, Başbakan vatandaşın arasına çıkamaz, vatandaşa merhaba diyemez, vatandaşın elini sıkamaz, kahvede oturup çay içemez çünkü bu vatandaş bu Başbakanı artık istemiyor “Yeter artık.” diyor. (Alkışlar) Efendim, ben oraya gittim ya, “Kemal Kılıçdaroğlu birinci Meclisin bahçesine cebren ve hileyle girmiştir.” Kafaya bakın siz. Anlayışa bakın siz. Ya, Meclisin bahçesine gitmek ne zaman cebir ve şiddeti gerektiriyor? Senin giremediğin yere ben gidiyorum zaten. (Alkışlar) “Efendim, barikatların aşılmasına karşıydım. Polis görev yapmamıştır.” diyor. Onun anladığı ne, biliyor musunuz? Polis görev yapacak, yüzlerce insan yaralanacak, onlarca insan hayatını kaybedecek, böylece terörden beslenen Başbakan sözde görevini yerine getirmiş olacak. İnsanın hayatını hiçe sayan bir Başbakan olabilir mi? İstedikleri kadar gelsinler, coplarıyla gelsinler, panzerleriyle gelsinler, tanklarıyla, toplarıyla gelsinler, askerleriyle gelsinler…(Alkışlar) …Zalimin zulmüne ortak olmayacağız, zalimin yanında durmayacağız, Cumhuriyet Halk Partisi demek mazlumun yanında duran parti demektir. (Alkışlar) Bakınız on binlerce yurttaş vardı orada, yüz binlerce yurttaş vardı. Bakın şimdi, bütün o yurttaşların tek ortak paydası Cumhuriyet Bayramını kutlamaktı. Taşkınlık yapmadılar, kimsenin üzerine baskı kurmadılar, cam kırmadılar, çerçeve indirmediler, sadece polislere “Yolumuzu açın” “Biz bayram kutlamak istiyoruz.” dediler. Bayram kutlamak ne zamandan beri yasaklanıyor? Bayram kutlamak için birisinden izin almaya gerek yok, zaten bayramı kutlamak için yasa var bu ülkede. (Alkışlar) “Hayır, bayramı kutlamayacaksın sen.” diyorlar. Orası yasakmış! Oranın anlamını bilmiyorsun sen beyefendi. Oranın anlamını bilsen o yasağın ne anlama geldiğini de sen kavrayacaksın. Orası Türkiye Büyük Millet Meclisinin bulunduğu alandır, Cumhuriyetin ilan edildiği alandır o alan. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, o alanda çocuklar vardı, yaşlılar vardı, gençler vardı, göğsümü kabartan çok sayıda kadın vardı, göğsümü kabartıyor. (Alkışlar) Sağduyu vardı. Bütün baskıya rağmen bir şey yapmadılar. Engellediler, halkın buluşmasını engellediler, barikatları aşamayacağımızı düşündüler. Sen hâlâ Cumhuriyet Halk Partisini anlayamamışsın, bu Cumhuriyet Halk Partisi yedi düvele savaş açmış bir partidir. (Alkışlar) Diyor ki “Polis görevini yapmadı.” Polis görevini yaptı. Oradaki polisler bizim çocuklarımızdır. Gençler slogan atıyorlardı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye, polisler de oradan “Biz de Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” diye. (Alkışlar) O polisler, senin baskına rağmen vicdanlarını dinlediler. O barikatları yırtıp attık. Senin barikatların bize vız gelir. Sen gelseydin oraya. Gelseydin bakalım, dursaydın barikatların önünde. (Alkışlar) Herkesin elinde bir Türk bayrağı var, bayrağına sahip çıkıyor, cumhuriyetine sahip çıkıyor, demokrasisine sahip çıkıyor, özgürlüğüne sahip çıkıyor, kadın erkek eşitliğine sahip çıkıyor, sen niye yasak getiriyorsun? Hangi akılla mantıkla yasak getiriyorsun?
Değerli arkadaşlarım, yeni bir unvan bulmamız lazım. Tayyip Esad Erdoğan. (Alkışlar) Yaptığının ne farkı var? İnsanlar ölmedi ya hâlâ diyor ki “Polis görevini yapmadı.” Birkaç kişinin ölmesi lazım ki polis görevini yapsın. O polis halkın polisidir, senin, affedersiniz babanın polisi diyeceğim ama yine, polisin, özel koruman değil. (Alkışlar) Biliyorsunuz, Tayyip Erdoğan güneş gözlüğünü de polise taşıtır. Unutmayın, vatandaşlarım bilsin diye söylüyorum. Ağır geliyor beyefendiye güneş gözlüğü taşımak, polise taşıtıyor. Polisin görevi o mu? Senin güneş gözlüğünü mü taşıyacak polis? O polisler bizim çocuklarımızdır. Onların sorunlarına da sahip çıkacağız biz. Ne yaparsa yapsın polisle halkı karşı karşıya getirmeyeceğiz, o polis Türkiye Cumhuriyetinin polisidir, senin babanın polisi değil onlar. (Alkışlar) Onun görevi bizim teslim almak, öyle düşünüyor. Sen bizi teslim alamazsın, senin gücün yetmez buna; yedi düvel teslim alamadı zaten senin gücün mü yetecek?
Değerli arkadaşlar, hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, hiçbir yurtsever, hangi partiden olursa olsun ister AKP’den, ister MHP’den, ister başka partilerden olsun hiçbir yurtsever bağımsızlığını ve özgürlüğünü copa, bombaya feda edemez, her şeyin üzerine yürür. (Alkışlar) Ne diyordu? “İleri demokrasi.”  Gerçeği ne, çeviriyorsunuz, ileri polis devleti, geldikleri nokta bu. Baskı kuruyorlar, halkın üzerine baskı kuruyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bunlar bir şey daha söylüyorlardı. “Bu bayramlar Demirperde ülkelerindeki gibi kutlanıyor statlarda, böyle bayram mı olur? Halkla bayram kopuk, halk bayramını kutlayamıyor, böyle şey olur mu?” diyorlardı. İyi, halk da bayramını kutlamaya başladı. Nerede kutlayacak? Meydanlarda kutlayacak. Sayın Başbakan, meydanların bir kent için önemini biliyor mu acaba? Meydanların kentin enerjisini boşaltacak alanlar olduğunu biliyor mu acaba? Meydansız bir kentin olamayacağını Sayın Başbakan biliyor mu acaba? Bilemez çünkü meydan onun için gökdelenlerin dikileceği yerdir, meydan öyledir onun için. (Alkışlar) Halk “Hadi, ben meydanlarda kutlayacağım.” dedi. Halk meydanlara çıktı, Recep Tayyip Erdoğan stada kaçtı, şu işe bakın. (Alkışlar) Şu Allah’ın takdirine bakın. (Alkışlar) “Meydanlarda halk kutlayacak, statlar doğru değil” diyordu, halk meydanlara çıktı, beyefendi stada kaçtı. Ve bir şey daha, bu vesileyle söyleyeyim, 81 ilden otobüsler kalkacaktı. Herkes cumhuriyet coşkusu içinde Ankara’ya gelmek istiyordu. Yasak var ya, yasağa karşı direnecek. 81 ilin valisine “otobüsleri durdurun” talimatı verildi. Bunlar demokrat geçiniyordu değil mi? İleri polis devleti dedim, seyahat özgürlüğünü neye göre kısıtlıyorsunuz siz? Bu ülkede yasalar yok mu? Efendim, Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açmış cumhuriyet Bayramı kutlaması dolayısıyla. O Cumhuriyet savcısı önce açsın cumhuriyet savcısı nedir önce onu bir okusun bakalım, önce onu bir okusun bakalım. Sen cumhuriyetin savcısı mısın, Recep Tayyip Erdoğan’ın savcısı mısın? (Alkışlar) AKP korkakların rejimidir, unutmayın, AKP rejimi korkakların rejimidir. Korkak olanlar halktan korkarlar, halkın bir araya gelmesinden çekinirler, acaba ne konuşuyorlar diye aralarına hafiyeler falan sokmaya çalışırlar. İstihbarattan beslenirler, acaba ne oldu, birileri bir şey mi yapıyor, ne yapıyor? Aydınlıktan korkarlar, düşünce özgürlüğünden korkarlar, insanların bir araya gelip türkü söylemelerinden bile korkarlar. Bayramlarda sokağa çıkmalarından korkarlar, ne oluyor acaba diye. Demokrasi farklı bir şeydir. Demokrasi özgürlükle birleşecek. Demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesidir. Demokrasi halkın gücünün parlamentoya yansımasıdır, kurumlara yansımasıdır, demokrasi budur. Demokrasi bir kültür işidir. Demokrasi bir bilim işidir. Demokrasi tarih işidir; tarihini bilmezsin, bilimi bilmezsin, kültürden yoksunsun demokrasiden söz edeceksin, olmaz, olmaz arkadaşlar. Korkunun bir özelliği var. Korku aklın katilidir arkadaşlar, korkunun olduğu yerde akıl olmaz, baskı olur çünkü korkuyor. Korkusunu ne ile yenecek? Baskıyla yenecek. Buradan söylüyorum: İstediğiniz kadar baskı yapın sizden kimse korkmayacaktır, bütün barikatlarınızı yıkıp geçeceğiz. (Alkışlar) Efendim “Biz o bayramı niye yasakladık? İstihbarat aldık” diyorlar. İstihbarat aldık, o nedenle yasakladılar.” diyor. Ne istihbarat almışsın açıkla bakalım. Uludere’yi açıkladılar mı bunlar? Oradan da istihbarat almışlardı değil mi? (Alkışlar) Oradan istihbarat aldılar, 34 yurttaşımızı gidip öldürdüler. O emri veren Recep Tayyip Erdoğan’dır, 34 yurttaşın kanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakasındadır. (Alkışlar) Beyefendiler istihbarat almışlar! Neymiş? Toplantı yapılacak, istihbarat herhâlde bu, orada toplantı yapılacak diye. Ne istihbaratı? Bekledim… Diyor ya “Polis görevini yapmadı.” İstihbarat sonrasında 34 kişinin daha hayatını kaybetmesi lazımdı ki polis görevini yapmış olsun; orada da istihbarat aldılar, burada da istihbarat alıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bu arada bir şeyler söylemiş. Efendim, Hakkâri’ye biz gitmişiz, neden Türk bayrağı yokmuş Hakkâri’de? Eğer bir ülkede, bir ilde Türk bayrağı dalgalanmıyorsa Recep Tayyip Erdoğan sen hangi ülkede Başbakanlık yapıyorsun? (Alkışlar) Bir dönem ne diyordu? “Siz Sivas’ın ötesine geçemiyorsunuz.” Kendisine dedim ki Sayın Başbakan gel beraber Uludere’ye gidelim, elimize Türk bayraklarını da alalım gidelim, oradaki insanlarla kucaklaşalım dedim. Geldi mi? Gelemez, cesaret edemez. Ben oraya bütün engellemelere rağmen gittim, sen oraya gidemiyorsun bile.
Değerli arkadaşlarım, kendi beceriksizliğinin faturasını bize çıkaracak. Çocuklar okula gidemiyormuş, şikâyet ediyor. Sen Başbakan değil misin? Sen hangi ülkenin Başbakanısın? Sen cumhuriyetin ne olduğunu bilmiyorsun, erdemlerini bilmiyorsun, demokrasiyi bilmiyorsun; senin bildiğin baskı, senin bildiğin tehdit, senin bildiğin şantaj. Kusara bakma, o da CHP’ye sökmez ne yaparsan yap. (Alkışlar) Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir millî bayram yasaklandı arkadaşlar. Bunu unutmayacağız, bunu tarihin bir defterine not olarak düşeceğiz. Demokrasinin bir kara lekesidir bu. Halkına güven duymayan bir iktidarın kara lekesidir bu. Ne demek ya, cumhuriyet bayramını kutlamayı yasakladım demek?
Değerli arkadaşlar, ilk Meclise niye gidiyormuşum? Ben Meclise giderken senden izin mi alacağım? Sen kimsin? Sen kimsin ben senden izin alacağım? (Alkışlar) Ben değil, bu ülkede hiçbir yurttaş Türkiye Büyük Millet Meclisine, ister eski ister yeni, gelmek için senden izin almak gibi amacı da yoktur, lüksü de yoktur, istediği zaman buralara gelecektir. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Türk bayrağı üzerinden edebiyat yapıyor, vatandaşı kandırmaya çalışıyor. 29 Ekimde Türk bayrağı açmak isteyen gencecik çocuklar tekmelendi, bunlar televizyon ekranlarında gösterildi, kalkmışsın Hakkâri’den bahsediyorsun. Ya, Ankara’nın göbeğinde, Ulus Meydanında Türk bayrağı açmak isteyeni senin polislerin tekmeledi, sen neden bahsediyorsun. Milliyetçilikten söz ediyor. Senin gibi konjonktür milliyetçilerini biz çok iyi biliriz.
Değerli arkadaşlarım, bir şey üzerinde hepimizin düşünmesi lazım. Hepimizin sorumlulukları var, ortak sorumluluklarımız var. Ülkemizin sorunları dağ gibi yığılıyor. Sorunları çözen değil, sorunlara sorun ekleyen bir iktidar var. Kendi cebini düşünen bir iktidar var. Bugün yine söylemiş, “Sizin kilonuz kaç?” demiş. Vallahi bizim kilomuz hep aynı değişmedi, çünkü cüzdanımız da aynı ama senin kefeninde cep var zaten. (Alkışlar) Cüzdanın her geçen gün şişiyor senin, elbette senin kilon farklı, bizimki farklı olacak, bundan daha doğal ne olabilir. (Alkışlar)
İçime sindiremediğim bir şey daha var. Erciş’e gittim, Atatürk İlköğretim Okulunun adını değiştirdiler, beyefendinin annesinin ismini koydular. Annelere saygılıyım, Allah rahmet eylesin diyorum. O anne de hayatta olsaydı elini öpmekten de onur duyardım. (Alkışlar) Ama senin paran var, pulun var, dünyanın en zengin başbakanlarından birisin, adam gibi adamsan bir okul yaparsın, annenin adını koyarsın, biz de ona saygı duyarız. (Alkışlar) Daha düne kadar yırtık pabuçla siyasete girdiğini söylüyordun, yetmiyor mu bu kadar para? Yetmiyor mu bu servet? Annenin adına bir okul yaparsın, ismini koyarsın, bu ülkede herkes saygı duyar. Kusura bakma ama bu davranışın saygısızlıktır, kabul etmiyoruz biz bunu. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ülkeyi yönetenlerin bir görevi vardır, halkı kaynaştırmak, halkı bölmek değil, inançlarına göre, mezheplerine göre, kimliklerine göre bölmek değil, insanları kaynaştırmak gibi görevleri vardır. Ama bunların görevi ülkeyi bölmektir, bunların görevi halkı bölmektir, bunu âdeta üstlenmiş durumdalar. Her ağızlarını açtıklarında ülkeyi biraz daha bölmeye çalışıyorlar, bunu içimize sindiremiyoruz. Cumhuriyete sahip çıkmamızın, demokrasiye sahip çıkmamızın, özgürlüğe sahip çıkmamızın temelinde bu ülkede birliği, beraberliği sağlamaktır. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında asla ve asla hapishanelerde ölüm orucu olmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında asla ve asla terör olmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında asla ve asla hiçbir komşumuzla savaş noktasına gelmeyeceğiz, barışı egemen kılacağız, kardeşliği egemen kılacağız biz. (Alkışlar) Demokrasi ve özgürlüklerden niye vazgeçiyoruz? Adaletten niye vazgeçiyoruz?
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin geldiği noktaya bakın, hâlâ her şeyin sorumlusu CHP gibi gösteriyorlar. İnsanda biraz sıkılma olur, biraz utanma olur. Cumhuriyet Halk Partisi sana doğru yolu gösteriyor, yapma, yanlış yapıyorsun diyor. “Hayır, ben bildiğimi okurum” diyor. Bildiğini okursan, önündeki duvarı göreceksin o zaman, çıkmaz sokağı göreceksin o zaman.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet demek demokrasi demektir. Demokrasiyle taçlandırılan bir cumhuriyet anlam taşır, özgürlüklerle taçlandırılan bir cumhuriyet anlam taşır. Cumhuriyet demek halkın kendi kendisini yönetmesi demektir. Cumhuriyet demek Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi kimsesizlerin kimsesi olmak demektir. (Alkışlar) Cumhuriyet demek halk demektir ve cumhuriyet demek bütün darbelere karşı çıkmak demektir. (Alkışlar) Hiç kimse ama hiç kimse darbelerin arkasında duramaz, darbeleri savunamaz. Cumhuriyet Halk Partisi darbelerden en büyük zararı gören partidir. Mal varlığımıza el kondu, genel başkanlarımız hapse atıldı, özgürlüklerimiz sınırlandırıldı, mal varlıklarımıza el konuldu, darbeyi şiddetle ama şiddetle reddediyoruz. Darbeden medet uman Cumhuriyet Halk Partili olamaz, bunu herkes çok iyi bilsin. (Alkışlar) Eğer bu ülkeye demokrasiyi biz getirdiysek -ki onun için övünüyoruz- o zaman övündüğümüz ilkelerin arkasında duracağız, demokrasi ve özgürlüklerin arkasında duracağız. En büyük gücümüzün halk olduğunu, halkın değerlerine saygı olduğunu her Cumhuriyet Halk Partilinin bilmesini isterim. Gücümüz halktır, halka gideceğiz, halkla beraber yürüyeceğiz. Aydınların korktuğu bir Türkiye’de biz korkmayacağız, cesur olacağız, halkın öncüsü olacağız, elimizde meşale halkın önünde yürüyeceğiz, bizim görevimiz budur.
Değerli arkadaşlarım, buradan bir çağrı daha yapmak istiyorum. Türkiye’nin yaşadığı tablo herkesin gözünün önünde, Türkiye’nin girdiği çıkmaz sokak bütün dünyanın önünde. Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarının Türkiye’yi getirdiği nokta hem içeride hem dışarıda kaygıyla izleniyor. Her vatandaş kendisine soruyor: “Ne olacak bu memleketin hâli?” diye. Buradan sesleniyorum: Türkiye’nin yeni bir iklime ihtiyacı var, Türkiye’nin barışa ihtiyacı var, Türkiye’nin demokrasiye ihtiyacı var, Türkiye’nin özgürlüklere ihtiyacı var, Türkiye’nin yeni bir iktidara, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına ihtiyacı var. (Alkışlar) Bölünmeyen, beraber yaşamayı bilen, saygı duyan, birbirini kucaklayan, hiç kimsenin ötekileştirilmediği, herkesin bir arada düşüncelerini özgürce dile getirdiği bir Türkiye’ye ihtiyaç var. Onun için söylüyorum, AKP’ye oy veren yurtsever vatandaşlarıma, iş adamlarına, sanayiciye, esnafa, çiftçiye hepsine söylüyorum, Türkiye’yi getirdikleri nokta bu. Türkiye’yi bu noktadan çıkarmamız gerekiyor. Hedefimiz belli, çağdaş uygarlık, çağdaş uygarlık için mücadele edeceğiz, demokrasimizi geliştireceğiz. (Alkışlar)  Bir kişinin arzusu üzerine anayasa değişmez, bir kişinin beklentileri üzerine siyaset oluşturulmaz. Bu ülkede açlık var, yoksulluk var, çiftçi perişan, beyefendi tutturmuş ben nasıl ve ne zaman Cumhurbaşkanı olacağım? Böyle bir anlayış olabilir mi? Yeni bir anlayışa ihtiyacımız var. Onun için söylüyorum, geçmişte hangi partiye oy vermişse vermiş bütün yurttaşlarımın cumhuriyet bayramlarını özgürce kutlamaları için, inançlarını özgürce yerine getirebilmeleri için, düşüncelerini özgürce açıklayabilmeleri için, basın özgürlüğünü sağlamak için mücadele edeceğiz, onun taahhüdünü de veriyoruz, medyanın özgürlüğü için, komşularımızla güven ilişkisi içinde beraber yaşamayı Türkiye’ye kazandırmak için yeni bir iklime, yeni bir anlayışa, yeni bir partiye ihtiyacı var, o partinin adı Cumhuriyet Halk Partisidir, herkesin bilmesini isterim. (Alkışlar)
Bu Cumhuriyet Bayramı bütün engellemelere rağmen her yerde coşkuyla kutlandı. Dün İstanbul’daydım, on binler Sarıyer’de, on binler Kadıköy’de, on binler Bakırköy’de, Ataköy’de, Maltepe’de, Kartal’da, Avcılar’da yürüdü; Mersin’de, Adana’da, İzmir’de her yerde yürüdü. Cumhuriyetimize sahip çıkıyoruz, demokrasimize sahip çıkıyoruz, özgürlüğümüze sahip çıkıyoruz çünkü şunu söyledim annelere: Umudum sizsiniz kadınlar, çocuklarınıza sahip çıktığınız gibi vatanınıza da sahip çıkın.
Hepinize saygılar sunuyorum.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget