Bir bayram günü bunları yazmak, zul addettiğim bir mukayeseyi yapmak istemezdim. Ama mecburum.
Bebek katili, bölücü terör örgütü için cezaevlerinde ölüme yatanlar var. Herkes seferber. Örgüt talimatı ile ölüme yatanlar üzerinden İmralı istikametine yeni bir yol açılmak isteniyor.
Ne istiyorlar? Arefe günü bunlardan bazılarını Sincan Cezaevi'nde ziyaret eden Adalet Bakanı Sadullah Ergin açıkladı. Açlık grevleri, cezaevindeki şartlarla ilgili değilmiş, "Birtakım cezaevi dışındaki talepleri karşılayan eylemler." deyip ekledi:
"Bu eylemler sesini duyurmak için yapıldıysa, bu ses duyulmuştur. Maksat hasıl olmuştur..."
Neymiş o "cezaevi dışındaki talepler": ana dilde eğitim ve savunma hakkı... Terör örgütü başının cezaevi şartlarının iyileştirilmesi...
"Toplu ölümleri durdurma" üzerinden bunları yapacaklar, yaptıracaklar. Besbelli, teröristbaşı bir kez daha herkesi hizaya çekiyor.
Adalet Bakanı Ergin Sincan Cezaevi ziyaretinde 28 Şubat soruşturmasından tutuklananlarla da görüşüp bayramlaşmış.
Dengeleme, İmralı’ya uzanacak "toplu barış" yolunda alıştırma siyaseti... Terazinin bir kefesinde PKK’lılar, diğerinde 28 Şubatçılar. Şimdilik... Anlayamadığım şu: iktidar için bunlardan hangisi terörist kategorisinde, hangisi daha tehlikeli? Yoksa eş değer mi?
Ya Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’dekiler? Adalet Bakanı şimdiye kadar Silivri’ye de çok kez gitti. Acaba oradakilerden birisiyle hiç bayramlaştı mı? Onların payına şimdilik "eşleriyle buluşma" açılımı düştü. Alay edercesine?
Kalbi yüzde 30 kapasite ile çalışan Ergin Saygun... Enfeksiyondan vücudu çürüdükten sonra ancak tam teşekküllü bir hastaneye sevki için Adalet Bakanlığı’ndan izin istenen Levent Ersöz... 38 kilo kaybeden Tuncay Özkan, 20 kilo kaybeden Mustafa Balbay... Mum gibi eriyen Hanefi Avcı... Nice hastalıktan muzdarip, çoğu 70 yaşın üzerindekiler.... Bu kışı çıkarıp çıkaramayacakları merak edilenler...
Bir yanda tüm dünyanın kabul ettiği adıyla teröristbaşı ve terör örgütünün emriyle, terörün amacına hizmet etmek, örgütün propagandasını yapmak üzere ölüme yatanlar...
Diğer yanda "terörist" olduğu iddia edilen, ama 7 yıldır bulunamayan, tek bir Allah’ın kulunun kabul etmediği bir "terör örgütü" uğruna, "üstünlerin özel yetkili hukuku" eliyle kendi istek ve iradeleri dışında resmen ölüme yatırılanlar...
Bu tablo vicdanları sızlatmıyorsa, belki Prof. Fatih Hilmioğlu’nun dramı sızlatır... Silivri’de kanser oldu, üstüne tam 1 hafta önce 22 yaşındaki dalyan gibi evladını kaybetti. Cenaze için evinde bir gece geçirmesine izin verilmedi, oğlunu defnettikten sonra da apar topar Silivri’ye götürüldü.
Peki o bilim adamı bu bir haftayı nasıl geçirdi; bileniniz, merak edeniniz var mı? Anlatayım. Gittiği günden beri yatağından çıkmıyormuş... Silivri Cezaevi'nin o dikenli battaniyesi altında adeta ölüme yatmış. Mazgaldan başsağlığı dilemek isteyen diğer tutukluların bir el uzatımı desteğine bile izin verilmiyormuş.
Örfümüzdür... Ne olurdu, cenazenin haftasını evinde çıkarmasına izin verilse... Gelen-gidenle paylaşacağı acıları bir nebze olsun azalmaz mıydı?
Sözlerim, teröristbaşının kafasındaki sivilce için yeri göğü inleten, talimatla "ölüme yatanlar" üzerinden bir kez daha burnumuza BOP planlarını dayayan sözde "demokratlar"a değil... Yüreği Türkiye için çarpan, gerçek vicdan sahiplerine. Bayramınızı kutlayın, ama yüreğinizin bir köşesi de ölüme yatırılanlar için sızlasın, olur mu?
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler...
Müyesser YILDIZ
25 Ekim 2012
Yorum Gönder