İslam devleti nasıl olacak? - Özdemir İnce

Bugün, bir gerçek Cumhuriyet aydını ve bürokratı olan Bülent Serim’in (d. 1948, Mersin) gönderdiği iletiyi yayınlayıp, yazdıklarını yorumlamayacağım ve hiçbir düşünce eklemeyeceğim.
Bülent Serim, 1970 yılında Ankara İkti­sadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitir­miştir. 1970 yılından itibaren Maliye Bakanlığı’nda bütçe uzman yardımcısı, Sayıştay’da da denetçi ve baş denetçi olarak görev yapmıştır. Daha sonra Anayasa Mahkemesinde Raportörlük ve Genel Sekreterlik, Turizm Bakanlı­ğı’nda, Müsteşar Yardımcılığı görevlerin­de bulunmuştur. Cumhurbaşkanlığı İdari ve Mali İşler Başkanlığı ve Genel Sekre­ter yardımcılığı görevini yürütmüştür. 2007 yılının ağustos ayında Cumhur­başkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından YOK üyeliğine atanmış ve bu görevin­den Temmuz 2009′da YÖK’ün katsayı konusunu ele alması üzerine tepki gös­tererek istifa etmişti. 
Akademisyenler ve gazete yazıcıları iyi okuyun!
("9 Ekim günlü Aydınlık Gazete­si'ndeki köşenizde, Mehmet Şevki Eygi'nin 16 Eylül günlü Milli Gazete ‘deki "İslam Birliği "ne çağrı içeren yazısına yer verdikten sonra; haklı olarak. Türki­ye Cumhuriyeti'nin Anayasası'na göre laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu, "İslam devleti" olmadı­ğını, İslam Birliği'ne katılabilmesi için önce Anayasa'daki statüsünün değişme­si gerektiğini belirtiyor ve "Bu nasıl ola­cak?" diye soruyorsunuz. Ne yazık ki, AKP iktidarı, 2007 seçimlerinde aldığı yüksek oya dayanarak bir AKP'li millet­vekilini kendi oylarıyla Cumhurbaşkanı seçtikten; 12 Eylül 2010 referandumuyla yargıyı AKP Eleştirdikten; 12 Haziran 2011 seçimlerinden de büyük bir oy oranıyla çıktıktan sonra, artık İslami cumhuriyet yolunda dev adımlarla yürü­mektedir. Bunun ilk adımı "1982 Anayasası'nı yok saymak" olmuştur. Bunun uygulamadaki örneklerini şöyle sırala­mak olanaklıdır.
İhbar eden 7 madde
1- Anayasa'nın 11. maddesinde, ana­yasal kuralların herkesi bağladığı belirtil­miştir. Bu kural öncelikle yasama, yürüt­me ve yargı yönünden geçerlidir. Ayrıca bugünkü TBMM ve Hükümet'in varlık nedeni 1982 anayasasıdır. Anayasa (m. 175) yalnızca Anayasa'da değişiklik yapılmasına yetki verir. Kesinlikle "yeni bir anayasa" yapılmasını öngörmez. TBMM'nde yapılan yeni anayasa çalış­maları anayasa ve hukuk dışıdır. Anaya­sa'ya aykırıdır.
2- Bugün, Anayasa'nın temel ilkele­rinden biri olan "erkler ayrılığı" ilkesi ta­mamen çiğnenmektedir. Yasama ve yü­rütmeden sonra yargı da tek partinin, daha doğrusu tek kişinin eline geçmiştir.
Güdümlü mahkemelerde sürdürülen Si­livri davalarındaki hukuk dışı süreç ve verilen kararlar, söylediğimizin en önemli kanıtıdır.
3- Anayasa'ya tümüyle aykırı yetki yasasına dayanılarak çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle, devletin ör­gütsel yapısı değiştirilmiş; başkanlık sis­temi uygulamaya konmuştur. Bunu, ba­kan yardımcılığı nedeniyle bizzat Başbakan'ın kendisi itiraf etmiştir.
4- Anayasa ve Öğretim Birliği Yasası uyarınca, yalnızca imam hatip ve dini konularda uzman yetiştirmek için kurul­masına izin verilen imam hatip okulları ile ilahiyat fakülteleri, okul ve öğrenci sayısı yönünden hukuksal alanın tama­men dışına çıkarılmıştır. Son Türk Eğitim Sistemini "laik" eksenden "dini" eksene kaydıran yasa ile süreç ta­mamlanmıştır. Bu yasayla imam hatip ortaokullarının yeniden açılması, ilköğ­retimin bir parçası sayılarak yaygınlaştı­rılması, sözüm ona seçmeli, aslında zo­runlu dini derslerle tüm okulların imam hatipleştirilmesi sağlanmıştır.
Kuran öğretimi ve kurslarında ulaşılan boyutu da ihmal etmemek gerekir.
5- Anayasal kurallar. Anayasa Mah­kemesi ve Danıştay kararları halen ge­çerli iken yaratılan fiili ortamla türban, bırakınız yükseköğretimi, ortaokul ve li­seler ile kamu kurum ve kuruluşlarında bile serbest bırakılmıştır. Serbest bıra­kanlar anayasal suç işlemelerine karşın ödüllendirilirken; anayasayı, yasayı ve yüksek mahkeme kararlarını uygulamak isteyen öğretim üyeleri, Danıştay'da ya­pılan değişiklikten de yararlanılarak ce­zalandırılmaktadır.
6- Başbakan'ın, BDP'lilerle ilgili ola­rak "Yargıya gereğini söyledik" sözü ile tutuklu milletvekilleri yönünden yargıya mesaj içerikli sözleri, yargıya doğrudan müdahale niteliğindedir. Bunun yanın­da, yargıda 28 Şubat soruşturması sü­rerken, eş zamanlı olarak TBMM'nde de aynı içerikte bir soruşturma komisyonu­nun çalıştırılması, Anayasa'nın 138. maddesinin rafa kaldırıldığını açık biçim­de göstermektedir.
7- Suriyeli silahlı muhalif güçlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bu­lundurulması; Savaş ilanı yetkisi TBMM'nde iken, "yetki devri" niteliğin­de Hükümete sınırsız yetki verilmesi de Anayasa'nın 92. maddesinin hiçbir öne­mi kalmadığını gösteren kanıtlardır.
TBMM ve Hükümetin Anayasa'yı yok sayan bu tutum, uygulama ve davra­nışlarından cesaret alan gazeteciler, kö­şe yazarları, akademisyenler ve dinci toplum örgütü mensupları da, işi daha da ileri götürmek için elbirliğiyle çalış­maktadırlar.")
Demek ki: İnsan, yandaş, ücretli as­ker, yanaşma, tutma, müflis entelektüel olmayınca, kör, sağır ve dilsiz olmuyor­muş!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget