Açlık Grevleri - Ali Sirmen

Şu anda cezaevlerinde açlık grevinde bulunan 635 PKK ve KCK tutuklu ve hükümlüsü arasından eyleme ilk başlamış olan 63’ü, açlık grevinin 46. gününe vardı.
Bunlar, bundan sonra ucu ölüme kadar varan kalıcı maluliyet bırakabilecek tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadırlar.
Kısacası durum çok ciddidir.
Bu gibi sonuçların doğması, yeni kurbanlar yaratacak, kapatılması güç yaralar açacak, olayların geri dönülmez noktaya ulaşmasına neden olabilecektir.
Adalet Bakanı’nın girişimleri de gösteriyor ki, iktidar tehlikenin farkında.
Burada şu soru geliyor hemen akla:
- Acaba bu konuda bir şey yapılabilir mi?
Taleplere göz atıldığı zaman, şimdilik kolaylıkla karşılanabilecek ve ölümleri önlemesi imkânı olan bazı önlemler alınmasının mümkün olduğu görülür.
***
İleri sürülen istekler arasında, “anadilinde savunma” da yer alıyor.
İlk defa KCK davaları sırasında ileri sürülmüş olan bu talebin, söz konusu sanıkların Türkçeye yeterince vâkıf oldukları göz önünde bulundurulursa, siyasi oldukları açık.
Ancak KCK davasının kendisi siyasi olduğuna göre, sanıkların tutumu da doğaldır.
Kaldı ki anadilinde savunmanın önünde yasal bir engel de yoktur. Daha doğrusu TC’nin anadilinde savunmaya mutlak saygı göstermesi zorunluluğu vardır.
Nitekim Lozan Antlaşması’nın “Azınlıklar” ile igili 3. bölümünde, 39. maddenin 5. fıkrasında, aynen şöyle denilmektedir:
“Resmi dilin varlığı kuşkusuz olmakla birlikte, Türkçeden başka dilde konuşan Türk yurttaşlarına yargıçlar önünde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri konusunda gerekli kolaylık gösterilecektir.”
Antlaşmanın 37. maddesi ise 38-48. maddeler arasındaki “Azınlıklar” bölümündeki hükümlerin temel yasa oluşturacaklarını ve hiçbir yasanın, yönetmeliğin, hiçbir resmi işlemin bunlara aykırı olamayacağını belirtmektedir.
Demek ki anadilinde savunma ile ilgili talebi yerine getirmekle, devletin temel antlaşmasına uymaktan başka bir şey yapılmış olmayacaktır.
Öcalan’ın ev hapsine alınması değil de kamuoyunun duyarlı kesimini rencide etmeden koşullarının düzeltilmesi de mümkündür.
***
Bütün bunları yaşama geçirecek adımların atılması için ilgili taraflarda, çözüm ya da hiç değilse durumun daha da vahimleşmesini önleme iradesinin olması gerek.
Bu konuda genel olarak düşülen bir yanlış var. Barışçı sivil çözüm konusunda tek taraflı bir iradenin yeterli olduğu sanılıyor.
Savaş, başkaları istemese bile tek taraflı bir iradeyle çıkarılabilir, ama barış değil.
Barış ancak karşılıklı irade ile sağlanabilir. Aksi mümkün değildir.
O zaman da şu soru hemen gündeme geliyor:
- Acaba PKK ve BDP bu grevlerin ölüme varmadan durdurulmalarını istiyorlar mı?
Belki de soru abestir. BDP’nin ayrı bir iradesi olmadığından sorunun tek PKK açısından sorulması yeter de artar bile.
Ama öyle olsa ve BDP’den barışçıl bir inisiyatif alması beklenmese bile, hiç değilse, kışkırtıcı, durumu ağırlaştırıcı açıklamalardan çekinmesi beklenemez mi, yine de?
Ama bakın BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş açlık grevleri için ne diyor:
- Gerekirse biz de arkadaşlarımızla ölürüz.
Siz burada uzlaştırıcı, barışçı bir ifade görüyor musunuz?
Dışarıdan alınan kararla açlık grevine sevk edilen insanların durumlarını bilirim.
Hapisteki açlık grevlerine dışardan yangına körükle giden destekler vermek kahramanlık değildir.
Acaba evlat acısını bilen Sırrı Sakık, Demirtaş’ın bu sözlerine ne diyor?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget