Türkiye'nin artık yeni yasakları var. Örneğin Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim günü kitlesel kutlama, miting ya da yürüyüş yapmak yasak. Dolayısıyla bu ülkede artık gericilikle mücadele etmek de yasak.
Deyim uygunsa Türkiye’deki tablo artık şudur; halk için “irtica” serbest, “Cumhuriyet” ise yasak!
Hiç aklınıza bu ülkede Cumhuriyet Bayramı’nın halk tarafından kitlesel şekilde kutlanmasına yasak konulabileceği gelir miydi? Evet, işte konuldu.
Çünkü rejim değişti. Her yeni düzende olduğu gibi AKP-Cemaat iktidarının adım adım kurduğu gerici-faşizan rejim de, kendi büyük yasaklarını ve kabullerini ilan etti.
Bir ‘silahlı kuvvet’ olarak polisin ve bir düzenleme aracı olarak adliyenin siyasal şiddetine dayalı soruşturmalar aracılığıyla kurulan yeni rejimin siyaset sosyolojisindeki anlamı budur.
Ergenekon ve bağlı soruşturmalar aracılığıyla Türkiye’de örtülü bir gerici darbe yapıldığını ve bu faşizan karşıdevrimle ‘Birinci Cumhuriyet’in tasfiye edildiğini yazdığımızda, bunların bir tür “ulusalcı paranoya” olduğunu söyleyenler bu tablo karşısında ne diyorlar bilmiyorum ama durum sanılandan da ciddi.
Türkiye hızla bir kırılma noktasına doğru gidiyor. Gücünün doruğunda olan AKP iktidarı, paradoksal olarak aslında en zayıf dönemini yaşıyor. Toplumun her kesimiyle çatışan, sadece kendisine oy verenleri “millet” sayan, dar “ideolojik” programını (dinciliği) bütün topluma bir “hakikat düzeni” olarak dayatan AKP, karşısında geniş ve birleşik bir muhalefet cephesi oluşturuyor. Ülke adeta bir iç savaşa sürükleniyor. İktidar, bu muhalefet cephesinin tarihten, halktan, toplumsal ilerleme yasası ve gelişimin doğasından edindiği gücü hafife alıyor. Bu yanılğının sonucu ağır olacak.
***
Türk burjuvazisi ve TSK kendi devrimine ihanet etmenin bedelini ödüyor. Sol ve sosyalizm korkusu nedeniyle bir önceki çağın sınıf ve ideolojileriyle kurdukları ittifak kendi sonlarını hazırladı. Dramatik bir tablodur.
Türkiye Soğuk Savaş kurbanı bir ülkedir. Sosyalist Bloka ve yerel devrimci hareketlere karşı geliştirilen “Yeşil Kuşak” projesi tarihsel sonuçlarını yaratıyor.
Solun önünü kesmek için ılımlısından radikaline kadar bütün eğilimleriyle desteklenen İslamcı hareket, kendilerini büyüten gücü tasfiye ediyor.
Afganistan’da Taliban’ı yaratanlar, Ortaçağ artığı Suudi rejimini ve Körfez emirliklerini ayakta tutanlar, Pakistan’da aydınlanma sürecini kesintiye uğratıp bu ülkeyi siyasal İslamcılara teslim edenler ve Türkiye’de AKP’yi iktidara taşıyanlar aynı güçtür. ABD ile Batılı ortaklarının savaş örgütü NATO’dur. Türkiye’de de aydınlanma ve modernleşme süreci tarihsel bir kırılma yaşıyor. Türkiye bir NATO ordusu haline gelen TSK ve kurucu unsurları tarafından gericiliğe kurban edildi.
Kendi solunu sürekli ve sistematik olarak tasfiye eden Cumhuriyet, sonunda kendisi de tasfiye olarak dönüştü. Çünkü bütün gücünü yitirdi. İslam dünyasına bir model olarak sunulan ‘Ilımlı İslam’ rejimi, Yeşil Kuşak projesinin güncellenmesinden başka şey değildi.
***
Bugün bütün tarihsel, ahlaki, ideolojik, kültürel ve hukuksal referanslarını büyük ölçüde yitirerek, egemenliğini açıklama yeteneği son derece sınırlanan küresel sermaye, insanlığı bir önceki çağın zihniyet dünyasına iade etmek istiyor.
Çünkü sorgulayıcı akla ve bilimsel bilgiye dayalı bir dünyada, küresel sermayenin artık bir ahlaksızlık halini alan konumunu, siyasal ve toplumsal olarak savunması ve sürdürmesi neredeyse imkânsızdır. Aynı şey Türkiye için de geçerlidir.
İşte bu nedenle Cumhuriyetin köksüz burjuvazisi de kendi değerlerine “ihanet” ederek, başlangıçta AKP-Cemaat iktidarını destekledi.
Arap dünyasının ‘Birinci Cumhuriyetleri’
Sadece Türkiye’de değil, aslında bütün İslam dünyasında ‘birinci cumhuriyetler’ tasfiye edildi. Osmanlı- Türk modernleşme ve aydınlanmasının bir ürünü olan Cumhuriyet, AKP-Cemaat iktidarı eliyle tasfiye sürecine girince, bu modeli gecikerek ve sınırlı da olsa kendi ülkelerinde tekrarlayan bütün Arap-İslam ülkelerindeki rejimler de çözülmeye başladı. Kuşkusuz bu rejimler yozlaşmıştı ve bu olgu onların yıkımını fazlasıyla kolaylaştırdı.
Irak yıkımından sonra Tunus üzerinden geçip Mısır ve Libya’ya gelen, bugün Suriye kapısına dayanan dalganın anlamı budur. Kemalist modeli izleyen Arap dünyasındaki bütün rejimler yıkılmakta, yerlerine İslami yönetimler kurulmaktadır.
Yeni model yine Türkiye’dir.
Bu nedenle Türkiye’de Cumhuriyeti tsfiye sürecini sonuçlandırmak ve yeni rejimi tahkim etmek gerekiyor. Ergenekon davalarının Türkiye’nin sınırlarını da aşan bölgesel ve küresel anlamı da budur.
Yorum Gönder