Sınırsız Suçlama Sözsüz Savunma! - Mustafa Balbay
İçine girenin kaybolacağı, dışarıdan bakanın ürkeceği bir hale getirilen Ergenekon davası, medyatik tanıkların arada söylediği ilginç sözler dışında artık haber değeri de taşımıyor.
Sanıkların haber olması çok zor. Zira hiçbir şekilde söz hakları yok. 4 yıl önce başlayan davanın geleneğinde sanıkların ayda bir kez 30 dakika kendisini ifade etme hakkı vardı. Bu hak önce 15 dakikaya indirildi, temmuzdan itibaren kaldırıldı.
Bir başka deyişle, yargılamanın daha adil yapılmasını sağlayacak yeniliklerle dolu olduğu iddia edilen 3. yargı paketinin çıkmasıyla birlikte, Ergenekon davasında sanıkların söz hakkı tümüyle yok edildi.
Elde bir şey kalmadı ama bakalım 4. Yargı paketi ne götürecek!
Ergenekon davası, tanıklar yönünden de ileride kendisinden çok söz ettirecek, iddianamenin ruhundaki hukuksuzluklar tanıkları dinleme sürecinde katlanarak devam ediyor.
Duruşmaların 23 Ekim Salı günkü bölümü, genel durumun çarpıcı bir fotoğrafıydı.
O gün öğleden önce Prof. Sevil Atasoy, öğleden sonra ise Emrah Özdemir dinlendi.
Mahkeme katında en önemli ayrım Prof. Atasoy’un savunma tanığı, Özdemir’in ise mahkemenin tanığı olmasıydı. Daha önce de bu ayrıma dikkat çekmiştik. Salı günkü tabloyu da paylaşmadan geçemeyeceğim.
Prof. Atasoy, 1. Ordu Komutanıyken Hurşit Tolon‘a yaptığı ziyaret ve Adli Tıp’taki görevinde kalma çabaları nedeniyle ifade verdi. Prof. Atasoy, atandığı koltukta görevine devam etmek için çaba harcayan bir bilim insanı bürokratın davranışlarının “terör örgütüyle temas” niteliği taşıyıp taşımadığı “şüphesini” netleştirmek durumundaydı!
Sorulara verdiği yanıtlar, iddianamede yer alan suçlamalarla örtüşmeyince Prof. Atasoy’un ifade verme işlevi neredeyse sorgulamaya dönüştü.
Öğleden sonra ise davanın tutuklu sanıklarından Emrah Özdemir’in bu kez tanık olarak dinlenmesine geçildi. Özdemir gizli tanık değil ama gizli tanık odasına alındı. Gizli tanık olarak ifade verenler duruşma salonunun yanında, kamera ve ses düzeninin olduğu odaya getiriliyor. Kamerada görüntü buzlandırılıyor, ses metalikleştiriliyor. Duruşma salonundaki perdeye bu şekilde yansıtılıyor.
Özdemir, gizli tanık odasındaydı ama sesi de görüntüsü de değiştirilmeden salona verildi. Yani hem salonda hem değil.
Özdemir, ifade vermeden önce kendisinde sanıklardan bazılarıyla ilgili gizli çekimler bulunduğunu, gizli bir yere telefon ederse mahkemeye getirtilmesini sağlayabileceğini söylemiş. Heyet bu öneriyi hukuki bulmuş, bir zabıtla ismi açıklanmayan bir kişiye, yine açıklanmayan bir telefondan ulaşmasına yardımcı olmuş.
Daha açık ifadeyle paylaşmak gerekirse, hukuki değeri tartışmalı, yasal olmayan yöntemlerle oluşturulduğu şüphesi taşıyan bir kayıt, mahkemenin yardımıyla hukuk hiçe sayılarak delil klasörleri arasına konmak isteniyor.
Yukarıda verdiğimiz örnek öylesine yaygın hale geldi ki; mahkeme geçen aylarda şu yönde bir karar aldı:
“İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazılarak, hangi yöntemle oluşturulmuş ya da edinilmiş olursa olsun tüm ses ve görüntü kayıtlarının istenmesine…”
Soralım:
Hukuksuz bir delile kıymet veren mahkeme, her türlü hukuk dışı delil üretme yöntemine prim vermiş olmuyor mu?
Böylesine tartışmalı delillerle yol almaya çalışan bir mahkemenin vereceği karar hukuki olabilir mi?
Sanıkların aleyhinde olduğu kadar lehinde olan delilleri de toplaması gereken mahkeme, bu işlevi gören tanıklar arasında ayrım yaparsa, suçlamaları güçlendiren tanığa özel özen gösterip, çürüten tanığa sanık muamelesi yaparsa orada adil yargılamadan söz edilebilir mi?
Başbakan tarafından “güvenilmez” ilan edilmiş, elindeki davalar bitince kapatılacak, yeni dosya alması yasaklanan bir mahkemeye, sanıklar ve kamuoyu güven duyabilir mi?
Gizli tanıkların suçlama özgürlüğünü sınırsız kullandığı, sanıklarınsa savunma hakkının sıfırlandığı bir mahkeme dünyanın hangi ülkesinde vardır, hangi çağda kurulmuştur?
Başka sorum yok!
Yorum Gönder