Ulusal Egemenlik- Cumhuriyet Ve Demokrasi


Demokrasi nedir? Ne değildir? Günümüzdeki siyasi görüşler, iktidar, muhalefet ne derecede demokrattır? İktidarımızın Ulusal egemenlik haklarını kullanma konusundaki davranışları ne derecede demokratiktir?
Ve buna benzer soruların cevapları araştırılırken, gerçekçi ve çağdaş bir sonuca ulaşabilmek için bazı teknik detaya hakim olmak gerekli olabilir. Bazı basit bilgiler bilinmediği, ihmal edildiği veya anlaşılmadığı taktirde herkesin demokrasi anlayışı farklı boyutlarla çerçevelenmiş olacaktır. Günümüzde dahi bazı politikacıların ve seçkin kişilerin; zaman zaman demokrasiyi sadece iktidarın halk oylaması ile seçiminden ibaret olduğuna, seçilen halk temsilcilerinin yasama, yürütme ve gerekirse yargı gücünü dahi kontrol edebileceğine, bunun demokrasinin gereği olduğunu kabul edenlere ve kavram olarak "Cumhuriyet" ile "Demokrasi"yi karıştırma eğiliminde olanlara rastlamak mümkündür. Önümüzdeki günlerde Türkiye'de seçim periyoduna girilecektir. Bu nedenle çağdaş siyasi yaşamımızın temelini teşkil eden Cumhuriyet, Demokrasi ve Ulusal Egemenlik kavramlarının ana esaslarının bilinmesinin veya yeniden hatırlanmasının yararlı olacağına inanıyoruz.
Bize göre böyle bir incelemeye başlangıç yapmak için, öncelikle "Devlet nedir?" sorusunun cevabını aramak lazımdır. Devlet kısaca şöyle tanımlanabilir: "Belirli bir toprak parçası, (bir vatan) üzerinde yaşayan, aralarında müşterek bağlar bulunan insanların (bir ulusun), kendi içlerinden çıkardıkları güçle (egemenlikle) teşkilatlanıp, yaşamlarını sürdürebilmek için oluşturdukları toplumsal bir kurumdur." Bu üç öğe, vatan, ulus ve egemenlik her devlette mevcuttur. Bazı devletlerin toprağı büyük, insanı az veya tam tersi insanı çok, toprağı küçük olabildiği gibi kısaca egemenlik (veya ulusal egemenlik) dediğimiz kavram da bazı devletlerde az, bazılarında ise büyük ölçüde halkın elinde olabilir.
16ncı yy.da bireyin hak ve özgürlükleri tartışılırken Jean Bodin (1530-1596) adında bir Fransız bilim adamı ( En ünlü eseri Fransa'daki ünlü Saint Barthelemy Katliamından hemen sonra, 1576 yılında yayınlanan Devlet Üzerine Altı Kitap-Six Livres de la Republuque), Egemenlik haklarının tamamen bireyin elinde olduğunu iddia etmiştir. Ancak yalnız yaşarken sorun olmayan bu hak kullanımı , toplu yaşama geçildiğinde büyük aksaklıklar doğurmuş ve bireyler kendi egemenlik haklarını kullanırken başkalarının haklarına zarar vermeğe başlamıştır. Bunun üzerine, yalnız yaşam yerine topluluk halinde yaşamayı tercih eden bireyler, kendi rızaları ile, kendi egemenlik haklarının bir kısmından vazgeçmeyi kabul etmişler ve bu vazgeçilen hakların birleşmesi ile büyük bir güç ortaya çıkmıştır. İşte biz bu güce Milli (veya Ulusal) Egemenlik diyoruz. Egemenlik (veya ulusal egemenlik) dediğimiz kavram: toplum halinde yaşayan insanların kendi içlerinden çıkardıkları üstün emredici güç olarak tanımlanabilir. Herkes bu güce itaat eder ve bu güç kendisini yasama (kanun yapma), yürütme (çıkarılan kanunlara göre ülkeyi yönetme) ve yargı (kanunlara uymayanları cezalandırma) güçleri ile belli eder. Bütün devlet şekilleri işte bu gücün yani egemenliğin elde ediliş biçimine göre ortaya çıkar.
Egemenlik seçimle veya seçim dışı yollardan elde edilebilir. Egemenliğin seçim dışı yollardan elde edilmesi halinde karşımıza çıkan ilk şekil bir kişinin yönetimi â€" monarşidir. Monarşi; din, veraset, seçim yada yerleşmiş gelenekler temel alınan bir kral veya kraliçenin iktidarı demektir. Monarşi zamanla despotluk veya diktatörlük şeklini alabilir. "Despotluk, zor ya da hile ile kurulan ve sürdürülen, bir kral ya da kraliçenin hükmettiği iktidardır. Diktatörlük ise, otoritesini özel ve acil ihtiyaçtan alan ve görevinin geçici olduğu kabul edilen ve ne kral ne de kraliçe olan bir tek insanın egemenliğidir." (1) Tarih boyunca monarşi büyük değişimler göstermiştir. Genellikle monarşilerde başta bulanan kişi egemenlik güçlerinin tümünü elinde tutar ki biz buna mutlak monarşi (veya mutlakıyet) diyoruz veya egemenlik güçlerinden bir kısmını, az veya çok ölçüde halka devredebilir ki biz buna meşruti monarşi (veya kısaca meşrutiyet) diyoruz.
Birkaç kişinin iktidarı feodalizm, aristokrasi ya da oligarşi biçimlerini alabilir. Feodalizm: her birinin bir yörenin denetimine sahip olduğu ve genellikle herhangi bir merkezileşmiş otoriteye bağlı olmayan soyluların yönetimidir. Aristokrasi, özel ve çoğunlukla miras yoluyla geçen, bir saygı gören ve gene çoğunlukla kendi denetimleri altında merkezi bir hükümet aracılığıyla egemenlik süren insanların yönetimidir. Teokrasi (Deo = Tanrı, Cratos = Yönetimi) ya da din adamları iktidarı bir aristokrasi biçimi kabul edilebilir. Oligarşi: Zenginlik, yetenek ve enerjilerinden başka özel saygı gerektiren bir iddiaları olmayan birkaç kişinin yönetimidir (bürokrasi ya da resmi memurlar yönetimi bir oligarşi biçimidir) (2).
Egemenliğin seçimle elde edilmesi halinde karşımıza çıkan devlet şekillerinin tümü "cumhuriyet" olarak adlandırılır. Cumhuriyet kelimesi Latince (Res â€" Public (kamuya ait yönetim anlamında) batı dillerine Republique â€" Republic olarak girmiştir. Arapça Cumhur kelimesi topluluk, Cumhuri topluma ait ve Cumhuriyet de topluma ait hükümet şekli için kullanılmış deyimlerdir. Bir devlet şeklinin cumhuriyet olarak kabul edilmesinin en temel ve vazgeçilmez ilkesi yöneticilerin işbaşına seçimle getirilmesidir. Vazgeçilmez şartlardan bir diğeri seçilen kişi (veya kişilerin) ömür boyu görevde kalmasının kabul edilemez oluşudur. Seçimler mutlaka periyodik aralıklarla (belirli bir süre sonra) tekrarlanmalıdır. Ülkenin kanunları izin verdiği sürece eski yöneticilerin seçimlere yeniden katılma şansları mevcuttur. Bir görev için seçilen şahsın görev süresi içinde ölümü halinde yerine oğlu (veya kızı)'nın getirilmesi mümkün değildir. Yani Cumhuriyetlerde "ömür boyu" şartı ve "veraset" yoktur. (Son dönemlerde bazı Ortadoğu ve Orta Asya Cumhuriyetlerinde karşılaştığımız ömür boyu ve veraset şartlarının ihlali, o cumhuriyeti farklı bir devlet şekli â€" totaliter devlet olmaya doğru yönlendirmektedir.)
Demokrasinin halk yönetimi demek olduğu bilinci ile denilebilir ki, bütün cumhuriyetlerde demokrasi vardır. Fakat biraz daha dikkatle incelendiğinde, cumhuriyetlerin de farklı özellikler gösterdiği görülecektir. Bir ülkede seçimlere halkın tümü katılır ki, bu tip cumhuriyetlere, halk cumhuriyetleri denir. Seçimlere halkın tümü değil de (eski Yunan, Roma ve hatta 20-25 yıl öncesine kadar Güney Afrika Cumhuriyeti'nde olduğu gibi) kişilerin mesleğine, eğitimine, ödediği vergiye, kadın â€" erkek oluşu ve ırk farkı gibi nedenlerle belirli bir kısmı katılıyorsa, bu tip cumhuriyetler de "Oligarşik Cumhuriyet" olarak tanımlanabilir.
Seçimlere o ülkede yaşayan bütün insanların katıldığı, halk cumhuriyetlerine gelince; bunlar da az demokrasili veya çok demokrasili cumhuriyetler olarak ayrılırlar. Burada karşımıza demokrasi veya siyasal demokrasi kavramı çıkmaktadır. Demokrasi (veya siyasal demokrasi): Bir ülkede değişik görüşlerin temsil edilebilmesine ve seçim zamanı halkın yöneticilerini bu değişik görüşler içersinden özgürce seçebilmesine ve onları her zaman denetleyebilmesine dayanan bir rejimdir. Eğer bir ülkede tek bir parti (veya ideolojik görüş) varsa ve halk yöneticilerini bu parti (veya ideoloji) mensupları arasından seçme mecburiyetinde ise, o ülkede "az demokrasili cumhuriyet", bir çok parti (veya görüş) mevcutsa ve halk seçim zamanı bu partiler (veya ideolojiler)'den birinin temsilcisine dilediğince oy verebiliyorsa, o ülkede çok demokrasili (veya çoğunlukçu demokratik) cumhuriyet vardır diyebiliriz. Özgürce oy vermenin, bol seçeneğin dışında seçilenlerin her türlü şekilde "halk denetimi"ne açık olmaları bir cumhuriyetteki demokrasinin derinliğini arttıran en önemli faktörlerden biridir.
Sadece cumhuriyetlerin demokratik olabileceğini iddia etmek yanlıştır. Önemli olan egemenlik güçlerinin tümüne yakın bir kısmının halk temsilcilerinin elinde olmasıdır. Bu nedenle tıpkı cumhuriyetler gibi meşruti monarşiler de (günümüz İngiltere, İspanya gibi) demokratik olabilirler. Bu tip rejimlerde monarşi sahibi egemenlik haklarının sembolik bazı esaslar dışında tümüne yakın bir kısmını, anayasaları gereği halka devredebilir ve meşruti monarşiler de en az cumhuriyetler kadar demokratik olabilirler.
Çağdaş demokratik düzenleri daha iyi anlayabilmek için bazı temel esaslar üzerinde durmak, bir demokratik düzende bulunması lazım gelen özellikleri bazı bilim adamlarının görüşlerinden de yararlanarak gözden geçirmek yararlı olacaktır.
Her şeyin başında unutmamak gerekir ki demokrasi özgür insanlar ve erdemli insanlar rejimidir. Bu özgür insan tanımına, dinsel, ırksal veya ideolojik bütün tutsaklıklarla ilişkilerde girmelidir. "Mükemmel demokrasi insanların sadece vicdanlarının sesini dinledikleri, yönetimin, kişilerin rızasıyla olduğu ve zorlamanın ortadan kalktığı bir ideal olmaktadır." (3) "Demokrasilerde eşitlik, aynı şeylerin değil, farklılığın eşitliğidir. Herkesin siyasi hakları olmasına, fikirleri diğer kişilerle uyuştuğu için veya uyuştuğu müddetçe değil, herkesin kendince bir katkıda bulunabileceği için rıza gösterilir." (4)
Eski Yunan sitelerinde olduğu gibi bir ulusun bütün fertlerinin sırayla toplanıp karar alması olanaksız olduğundan, demokrasi bazen yüz binlerce insanı temsil eden milletvekilleri vasıtası ile yürütülmeye çalışılır ki, biz bu nedenle günümüz demokrasi anlayışına "temsili demokrasi" diyoruz. Bu nedenle bazı düşünürler, bütün halkı temsil etmediği ve uydurma olduğu gibi nedenlerle mümkün olduğu kadar kontrol altında tutulması ve sınırlandırılması gerektiğini savunurken bazıları da "seçilen kişinin hiç bitmeyen küstahlığından" şikayet ederler (5). Bu ifadeler bize seçilen kişilerin kimleri ve neyi temsil ettiklerini unutmamaları gerektiğini, kendilerini erişilmez bir hale getirme yerine daima halkla içice ve onun isteklerini yerine getirmeye hazır bir durumda bulunmalarını işaret ediyor.
Bazı bilim adamları çoğunlukçu demokratik düzenin artık sözlüklerde yazılı olduğu gibi sadece "Demos-Cratos/ halkın yönetimi" olmadığını, ve pek çok şartının olduğunu yazıyorlar. (6) Bize göre bu şartların içinde en önemlileri şunlar olabilir:
1. Egemenlik kesin bir şekilde halka ait olmalıdır. Temsilcilere yetki sınırlı şekilde verilmiş olmalı ve her an geri alınabilmelidir.
2. Seçimlere halkın en geniş ölçüde katılımı için her türlü tedbir alınmalı ve Halka değişik seçenekler sunulmalı, bu farklı seçenekler arasından bir seçim yapma olasılığı sağlanmalıdır.
3. Birey seçimini her türlü ideolojik, ırksal ve dinsel baskı altında kalmadan kendi iradesini kullanarak tamamen özgürce yapabilmelidir. Bireyin özgürlüğü demokrasinin en temel taşlarından biridir.
4. Demokrasi, ancak bir hukuk devletinde yaşar. Bu nedenle her şeyden önce o ülkede Yasaların üstünlüğü sağlanmalıdır.
5. Siyasal partilerin ana ödevlerinden birisi, halka soydaş, ırkdaş veya ümmet olma yerine, vatandaş olmak bilincini sağlamak olmalıdır.
6. Demokrasi sadece seçimden seçime varlığını hatırlatan bir rejim değildir. Çok seçenekçilik "Plüralizm" gündelik yaşantıda da kendini duyurmalıdır. Özellikle eğitim/öğretim kurumlarında yapılan görevlendirilmeler ve müşterek çalışmalarda çok seçenek sunulması ve seçimle görev alma alışkanlıkları, bireyin gelecekte demokrasi ile uyumlu bir yaşam içine girmesine yardımcı olacaktır.
7. Demokrasinin en çok ihmal edilen fakat en öne çıkarılması gereken temel şartlarından biri : seçilenlerin her an hesap vermeye hazır olmaları ve halkın da seçtiklerinden her an hesap sorma bilincinde olmalarıdır. Bir defa seçildikten sonra seçilenler yeni seçimlere kadar kimseye hesap verme zorunluğu duymaz ve halkın sadece seçim zamanı kendilerine oy vermeyerek kendilerinden hesap sorabileceğini düşünürler. Oysa demokratik yaşamı benimsemiş bir toplumun üyeleri kendi seçmenlerine istenildiğinde her an hesap verme mecburiyetindedirler. Eğer bir yönetim ( toplumun menfaatini ilgilendiren Savunma ve Emniyet tedbirleri gibi nedenler dışında) herhangi bir nedenle halkın denetiminden kaçırılıyorsa, o yönetimin demokratik olduğunu iddia etmek mümkün olmayabilir.
8. Ülkede her durumda Güvenlik; kişisel özgürlükler ve girişim ruhu, arzusu zedelenmeden sağlanmalıdır.
Demokraside en önemli unsurlar olan Siyasi Partiler, İktidar-Muhalefet İlişkileri, Egemenlik Güçleri arasındaki ve seçilmişlerle â€"atanmışlar arasındaki ilişkilere bir başka yazımızda temas etmek istiyoruz.

DİP NOTLAR
(1) Edward Mc Nall Burns: Çsağdaş Siyasal Düşünceler, 1850-1950 s.3 (Ankara-1984)
(2) Toktamış Ateş: Demokrasi,s.103, İstanbul-1976 (Sigmunt Neuman, Democracy in a Changing Society,s.3-24)
(3) A.D.Lindsay: Demokrasinin Esasları,s.33 (M.E.Basımevi, Ankara-1973)
(4) Aynı Eser,s.33
(5) Aynı Eser,s.22
(6) M.Galip Baysan: Türkiye'de Demokrasinin Kuruluşunda Ordunun Rolü, Birinci Kitap 1700-1918,s.19-23 (İzmir-2003)

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget