Canın Değeri - Şükran Soner

Başka din ve inançlarda da yeri olan Tanrı’ya kurban adama, Tanrı’ya olduğu kadar canlara değer vermenin, bir eğitim aracı, sınavı... Nasıl oluyor da anlamı, yolu yordamı üzerinde giderek daha çok bilgilendirildiğimiz iletişim çağında, gözlerini kan bürümüş, ellerinde bıçaklar, silahlarla koşturanların görüntüleri eşliğinde, dini kurallara göre; göz göre göre “günah işlenerek” giderek daha ilkel, vahşi bir hayvan, kurban katliamına dönüşen kanlı kesimler yaşanıyor?
Haydi gelin dürüstçe, yüreklice kimi gerçekleri görmeye, itiraf etmeye çaba gösterelim... Kalabalık yerleşim, kentsel koşullarda ailenin önceden evine alıp beslediği, iletişim kurabildiği kurban sahibi olamayışı ile sorun başlıyor... Tanrı’ya kurban verme felsefesinin öznel gerekçeleri ortadan kalkıyor... En insani kesim koşullarının yaratılmaya çalışıldığı toplu kesim yerlerinde de, gözleri bağlanmış kesileceğini, öleceğini hissetmeyecek, korkudan ödü patlamayacak kurbanlık, kesim koşullarını sağlamanın olanağı ise hiç yok... Ekonomik koşullar dayattıkça, paylaşılan, daha çok et elde edilen büyükbaş havyanların kesimi arttıkça, hayvanlara işkence yapılan kesimler ile bu yıl da görüldüğü üzere kendi kendilerini bile ağır yaralayan hayvanlara insanlık dışı işkenceler yapabilen acemi kasapları binlerle saymak zorunluluğu ortaya çıkıyor...
Etin yüzünü bayramdan bayrama gören, çocuklarına büyük maddi özverilerle yedirebilen, kurbanlık ete kafayı takmış insanların sayısı on binlerle, milyonlarla sayılır olunca da, gözleri kan bürümüş kültür çoğunluğu egemenliğine alan bir isteriye dönüşüyor... Bütün televizyon kanallarında kurbanlık et pişirme uzmanlarının bıktırırcasına, yeni kesilmiş, üstelik ölüm korkusunu yaşamış kurbanın etinin yumuşayabilmesi için en azından bir gün bekletilmesi uyarılarını yapıyor olmaları hiçbir işe yaramıyor... Ayrıca bu bayram öleceğini anlamış, ölüm korkusunu ağır yaşamış, canı yakılarak, işkence ile kesilmiş hayvanın etine salgılanmış olumsuz maddeler bağlantılı insan sağlığı üzerine olumsuz etkilerin yayınlarına ben rastlamadım. Geçmişten sağlık için tehdit edici boyutlarına ek olarak, bu kurbanların etini yiyenler, en çok çocuklar üzerindeki olumsuz, öfke yaratıcı etkilerini anımsıyorum.
***
Bütün bu gerçekler ortada dururken, Kurban Bayramı’nın ilk gününü öğlen saatlerine bile varamadan bütün apartmanlarda duyulmaya başlayan çok keskin pişen kavurma eti kokusunu nereye oturtacağız? Kesin kurban etinin paylaşımına ilişkin ölçülere, ailenin, yakın çevrenin kayırılmasına, yoksulların unutulmasına hiç girmeyelim en iyisi... Çocuklarımızın gözümüzün önünde bile birbirlerine karşı uygulama eğiliminde oldukları şiddetin tırmanışında, çocuklarımızı özellikle dindar yetiştirmek adına tanıklık yaptırdığımız bu vahşetin payının olmadığını söyleyebilir miyiz? Görüntülü rol model çılgınca kaçabilen hayvanı önce vurup, sonra acele kanı akmadan inanca uygun kesmenin peşinde koşan kasap olunca, canlı hayvanlar üzerinde deneme adına işkence yapan çocuklar sayısında patlama olmaz mı?
Elbette çok kötü bir raslantı ancak bu kanlı kurban kesme görüntüleri haberleri arasına, camiyi temizleyen bir emekçinin boğazı kesilmiş olarak ölü bulunması, namazdan çıkmış babanın oğlunun önünde öldürülüp bir de boğazının kesilmesi haberleri eklenince, insan kendini haberleri izleyen değil, karabasan bir şiddet-korku filminin içinde buluveriyor. Hani bu türden diziler, filmler öncesinde çocukları uzaklaştırmamız için uyarılar yapılıyor ya... Günümüzde ana-ara haberler öncesinde sürekli bu türden uyarılara daha çok gereksinimimiz var...
Bir de Kurban Bayramı ile çakışan, açlık grevlerinde geçirilen gün sayısı tıp bilimine göre, geri dönüşü olmayan ağır hastalık-ölüm sürecine varmış ölüm oruçları haberleri var ki... Gelinen noktada, çaresizlik yanında bir arada tutukluluk koşulları, dışarıdan, yukarıdan siyasal zorlamaların etkilerinin sorgulanması sürecinin tartışmalarının anlamı yitirilmiş. İktidar ya da PKK cephesinden gelen karşılıklı suçlamaların ötesinde, sağlıkları, canları tehdit altında olanların kurtarılmasına çözüm üretilebilmesi güncel, yaşamsal... Bu kısır döngünün gerçek kurbanlarının sağlık ve canlarının kurtarılabilmesi yolunda atılan adımlar, gösterilen çabalar iyi niyetli olsalar da, henüz çok az ve çok yetersiz...
Akıl, bilim, aydınlanma yoluna, ışığına her zamankinden daha çok gereksinimimiz var... Ne “dindar-kindar” gençlik yetiştirmenin, ne de “Türk-Kürt kimlik ayırımcılığı, çatışmasını”... cepheleşmeleri körüklenmesinin sonu yok...
Cumhuriyet Bayramı’nda Kurucu Meclis’in önünden, birleştirici ruhu ile yürüyüşe çıkmaya ne dersiniz?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget