Gazetecilikteki birikimim, siyasal iktidarların medya üzerindeki baskılarını hangi koşullarda çoğalttığını bilecek kadar çok.
On gün kadar önce TBMM’nin oluşturmuş olduğu “Darbeleri Araştırma Komisyonu”nda da ayrıntılarıyla anlattım. Bir ülkede, enflasyon artmaya yönelirse, hükümet edenlerle, onları iktidara getiren yurttaşlar arasındaki ilişkiler de sertleşmeye başlar.
Hoşnutsuzluk, önce mahalle kahvelerinde zaman geçiren emekli vatandaşların söyleşileri ile harekete geçer. Daha sonra medyaya yansır.
Önce bir iki sütunda gösterilen bir haber, ardından manşetlere ve köşe yazılarına yansır. Karikatür ustaları konu bulmakta rahatlayarak, birkaç kalem darbesiyle “Beyefendinin hiddetli bakışlarını” çizgilerine taşırlar.
Ve yine, beyefendinin talimatı ile ülkedeki aynalara karşı savaş açılır.
Zira o ayna diye tanımlananlar, olan bitenleri yansıtması gereken medyadır.
Ne ki, dünya âlem karşısında kudretli beyefendinin, değirmenlere karşı savaş açmış Don Kişot durumuna düştüğünü gizlemek için; basından iktidara eleştiri yaptığı için değil; terör örgütlerinin sözcüsü olması nedeni ile hesap sorulduğu yolunda söylentiler yayılır.
Bu amaçla yandaş kalemler silah altına çağrılmıştır. Yine aynı amaçla bugün itibarıyla 70 meslektaşımız; işlerinden, evlerinden ve çoluk çocuklarından uzakta, Silivri, Kandıra, Diyarbakır ve Ankara gibi kentlerdeki cezaevleri yerleşkelerindedirler.
Bu ahval ve şerait altında medya patronları, sıranın önce mali yaptırımlarla kendilerine geleceği; daha sonra da hâlâ uslanmadılarsa “tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” diyen atalarımızdan kaldığı gibi burunlarından fitil fitil getirileceği duyumlarını alırlar.
Size, bir tür masal anlattığımı ya da bir senaryonun ipuçlarını verdiğimi sanmamanız için geçen hafta CNNTürk’ün sevilen Medya Mahallesi programcısı Ayşenur Arslan’ın ekran karşısında yeni dönemi başlatırken kendisi ile bu programda görevlendirilmiş olan Akif Beki ile söyleşiye “Sahi Akif Beki, senin bu programda benimle neden beraber olduğunu biliyor musun?” türünden bir başlangıç ile start alması bile her şeyi anlatmaya yetiyor olmalıdır.
Nitekim dünkü “Medya Mahallesi”nde yeni partner kendisinden istenileni vererek “Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi” üyelerine adeta bir savcı edasıyla sorular yöneltmiş.
Yöneltmek ne kelime? Türkiye’de 61 gazetecinin hapiste olduğunu dünya âleme ilan etmek gibi ağır bir suç işlemiş olan CPJ’nin yöneticilerine hesap sorarcasına sorular yöneltmiş!
Özetle Medya Mahallesi’ne astığı astık bir muhtarın geldiğini duyurmak istemiş!
Dünkü Akşam gazetesinde Sayın Başbakan’ın kendisini eleştirenleri belirlemek için AKP Genel Merkezi’nde özel bir izleme komitesi kurulduğu haberi veriliyordu.
Biz gariban Türk medyasının artık bir manga kadar kalmış gerçek gazetecileri her türlü şimşeğe de fırtınaya da alıştık.
Yabancı meslektaşlarımız, medyamızın “Suskunlar Mahallesi”nin oluşturduğu boşluğu doldurmak amacıyla eylem başlatıyorlar diyebiliriz.
Çeşitli uluslararası basın kuruluşları, tıpkı 1960 ve 12 Mart, 12 Eylül dönemlerinde olduğu gibi gözlerini ve eleştiri oklarını Türkiye’ye çevirdiler.
Adeta “Haydi Mister Prime Minister! Bizi de Sustursana” diye meydan okuyorlar.
Bu meydan okuyuş, kıtalar arasını saracaktır.
Bundan hiç kuşkum yok.
Yorum Gönder