AKP iktidarının Doğucu mu, Batıcı mı olduğu konusu da bu nedenle teşrih masasında enine boyuna, tüm yönleri karşılıklı etkileşimleri içinde ele alınmazsa kolayca çözülemiyor.
***
Muhalefet partileri, CHP ya da parlamento dışındaki sol partiler, sayıları gittikçe azalan kimi yazarlar AKP’yi ABD’nin taşeronu olarak tanımlıyorlar.
Öyle midir?
Tahlillerde dikkate alınmayan kimi gerçekleri ihmal etmezseniz, bu partinin Batı politikalarını dikkatle uyguladığı, ama farklı bir izlenim yaratmayı da başardığı görülebilir. Çünkü emperyalist ülkelerin kendi içlerindeki politik farklılaşmalar, uluslararası güç dengeleri emperyalistlerin mutlak etki alanlarını kısıtlıyor, daraltıyor; bu nedenle bağımlı olanlara belirli nefes alma alanları ortaya çıkıyor.
Bu, bir şeyleri değiştirir mi?
***
Suriye meselesinde kafaların karışmasının nedeni budur. Kabaca şöyle deniyor: “ABD Türkiye’yi durdurmaya çabalıyor. Türkiye ise daha atak bir tutum içinde. Bu nedenle de taşeronluk teorisi zayıf bir teoridir.”
Öyle midir?
Tablonun geneline bakmazsanız, büyük tablodaki ayrıntıyı esasın yerine koyarsanız öyledir. Genel olarak Ortadoğu’da olup bitenleri iç-dış dinamik ilişkilerini görmez, ABD ile, Batı’nın büyükleri ile bağlantısını es geçerseniz, büyük devletlerle ilişkilerde Türkiye’yi kafa tutan ülke konumuna bile yerleştirirsiniz.
Keşke öyle olsaydı, olabilseydi.
Türkiye, tarihinin çok kısa bir dilimini, kurtuluş sonrasının ilk yıllarını, bir dönemeç olarak kendine özgü bir sistem arayışı yıllarını saymazsanız bağımsız politikaların ülkesi olamamıştır. Batılı, çağdaş olma heves ve çabasının Batıcılığa dönüşmesi de ABD muhipliği ve NATO üyeliği ile pekişmiştir.
Nefes alma fırsatları, karşı çıkış denemeleri hep oldu. Olduğu zaman da cezası hemen gelmiştir. Afyon meselesi desem, Kıbrıs desem, çuval desem yeterli olur mu?
Taşeronluk hikâyesine, eğrisine doğrusuna böyle bakmakta yarar vardır.
***
Peki, AKP nereye gidiyor?
Batı’ya giden bir geminin içinde Doğu’ya mı? Yoksa Doğu’ya giden bir geminin uygar görünüşlü, her şeyi “kanun dairesinde”, “özel yetkiler” kapsamında “serbest” bırakan, “özgürlüklerin de bir sınırı var” diye bağıran, takıyyeci kaptanıyla baş başa mıyız? Dış politikada atılan adımlar, içeride maharetle yürütülen büyük değişimin hizmetindedir. AB ile gittikçe, sessizce, karşılıklı onayla açılan mesafe, İsrail’le gürültüsü büyük kavga, İran’la, Rusya’yla şeker rengini almaya başlayan ilişkiler bunu gösteriyor.
AKP, Büyük Ortadoğu Projesi’nin pek elverişli lideri olma hevesiyle, nefes alma noktalarını iyi kullanarak, Türkiye’yi dönüştürüyor.
Bu dönüşüme emperyalistlerin herhangi bir itirazları yoktur.
Olsaydı duyardık.
Yorum Gönder