Konut daha önce metalaşmamış mıydı? Bu kadar değil. Konut, daha önce insanların başlarını sokacakları bir barınaktı ve ticaret için değil, daha çok “kullanım değeri” için üretilirdi. Nüfusun ağırlığı köylerde iken herkes dayanışma ile konutunu kendi üretirdi. Kente göç ile birlikte “gecekondu” ya da bahçeli evleri, küçük aile apartmanlarını üretmenin biçimi yine gelenekseldi. Küçük müteahhitlerin, yap-satçıların geleneksel kâgir binaları, konakları yıkarak yerlerine yaptıkları çok katlı binaların satılık daireleri, konutta ilk metalaşmaydı, ama yine de büyük sermaye işi değildi. Büyük sermaye, o sıralarda yüksek kârları sanayide buluyordu. Beyaz eşya, otomobil, kimya, elektronik… Kâr bu sektörlerdeydi ve evlere bu malları üretip satarak birikim elde ediliyordu. Şimdi devir, konutu tıpkı diğer dayanıklı tüketim malları gibi, yeni bir mal gibi, seri üretip satmak, birikimi buradan elde etmek. Şimdi sahnede küçük müteahhitler, yap-satçılar değil, eskinin sanayicileri, finansçıları var ama yeni adları “Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı”… Afken, Akmerkez, Alarko, Ağaoğlu, Doğuş, Eczacıbaşı, İş, Emlak, Kiler, Halk, Nurol, Zorlu, TSKB, Vakıf, Torunlar… Eski ve yeni nesil holdingler, şimdi inşaat, özellikle konut sektörünün baş aktörleri durumundalar…
Konut üretiminin büyük sermaye işi haline gelmesi, konut ya da ofis, otel gibi inşaat ürünlerini, tıpkı bir fabrika düzeni içinde üretmek demek. Klasik müteahhit gibi, arsa bulup inşaat yapmak, sonra bunu satıp yeni bir işi beklemek yok. GYO’larda, kadrolu mimarlar, mühendisler, teknik elemanlar, ustalar, nitelikli işçiler var. Devasa makine parkları, pazarlama şirketleri var. Yatay-dikey birbirini tamamlayan şirketler var. Bunların hiç atıl kalmaması, sürekli bandın üstünde ürün olması, üretilmesi ve yeniden üretilmesi gerekiyor. Ne olursa; konut, otel, ofis, stadyum, AVM, köprü, metro, okul, hastane… İnşaatta harcın bitmesi de, paydos da yok artık… Sürekli betondan üretim, betondan birikim… Yeni fabrika bu…
***
AKP rejimi, vizyonunu, planını, ihracatçı bir sanayi, yüksek katma değerli bir sanayi birikimi üstüne yapmadı. Daha kolayına kaçtı. Başta İstanbul olmak üzere, büyük şehirlerin kent toprağını yağmalamaya ve yağmalatmaya dönük, inşaat üstünden birikim olarak yapıldı tercih. Şimdi de tek yolu buradan ilerlemek. Tam da burada, konutu metalaştırmanın, konut üstünden birikimin, bize özgü, üstünde bir de incir yaprağı var. Buna ipek şal da diyebilirsiniz. O da “deprem”!.. Konutu bir dayanıklı tüketim malı haline getirmek yetmiyor, beyaz eşya, otomobilden farklı olarak, onu almak, yenilemek neredeyse bir mecburiyet haline getiriliyor. “Kentsel dönüşüm” adıyla yapılan ve içinde tam da AKP rejiminin ruhuyla uyuşan, bir dizi otoriter, despotik, “ekonomi dışı zor”u barındıran düzenleme, konut üstünden para kazanmanın, birikimin, talebini de hazır tutuyor. O kadar ki, dönüşüm alanı içindeki ada-parselin sağlam binaları bile, “uyum” adına yıkılıp yeniden yapılabilecek. Önümüzdeki 20 yılda 7 milyon konut hedefi ile yılda 350 bin konut üretiminin hazırlıkları, büyük sermaye için seri konut üretiminin hazırlığı aslında. Konutu tamamlayan ve kamu kuruluşları, belediyelerce finanse edilen donatı alanları, yollar, köprüler, kentsel altyapı ise inşaat pazarının diğer ögeleri, sermaye birikiminin ek kanalları…
***
Biriktiriniz, biriktiriniz! İşte, Musa da bu, peygamberler de bu! K.Marks’ın Das Kapital’inde “Sermayenin Birikim Süreci” bölümünde yer alan bu cümle(*), metalaşmaya konu olan şey değişse de, mesela beyaz eşya otomobilin yanında konuta yoğunlaşsa da, değişmeyen tek amacın sermaye birikimi olduğunu bize hatırlatıyor. Kuşkusuz amaç değişmese de birikimin yeni yöntemleri, devletin katkı biçimleri, yeni yolun istikrarı gibi boyutlar değişebiliyor.
İzleyen yazıda bu konulara devam edeceğim…
(*) Yordam Yayınları, s. 575
Yorum Gönder