Hafta içinde Sedat Simavi Ödülleri’nin sonuçları açıklandı. Olay, küçük bir haber olarak yansıdı tüm gazetelere… Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kurucu başkanı Sedat Simavi adına 36 yıldan bu yana sürdürülen çok değerli ve prestijli ödül, çeşitli dallarda veriliyor. Bu yıl Gazetecilik Ödülü’nü ve Edebiyat Ödülü’nü Cumhuriyet gazetesinin iki yazarı kazandı. Hiçbir yazılarını kaçırmamaya çalıştığım Utku Çakırözer ve Ahmet Cemal’i bu köşeden kutluyor, ikisini de kucaklıyorum.
Başbakan ne isterse
Anımsayacaksınız: Suriye Devlet Başkanı Esad’la röportaj yapmak üzere birçok anlı şanlı gazetecinin talebi ve başvurusu vardı. Suriye’den onay geldi. Ancak bir zamanlar Başbakan’ın kankası olan zat, o arada düşmana dönüşmüştü. Başbakan zinhar röportaj yapılmayacak buyurdu; tüm öteki gazeteciler buyruk büyük yerden diye ya korktular ya da gazeteleri sahip çıkmadı, sonuçta röportajı yapmadılar. Utku Çakırözer işte gerçekleştirdiği Esad söyleşisiyle Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü’nü kazandı. Sonuna dek yazarının yanında duran, yazarını kollayan, destekleyen tek gazeteydi Cumhuriyet. O nedenle bir koca kutlama da gazetemize! (Elbet ödül haberlerinde belleksiz toplumumuza, bu “ayrıntılar” anımsatılmadı. Bari ben anımsatayım dedim.)
Gazetecilik yaşamımda gençken yöneticilerden duyduğum “Evet ama okur bunu ister, şunu ister” sözünden hep nefret etmiştim! Şimdi anlaşılan yeni ölçüt Başbakan’ın istekleri!..
Halkımız ne isterse
Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü Ahmet Cemal, denemelerini topladığı “Lanetlenmiş Ağustosböcekleri” (Can Yayınları) kitabıyla kazandı. Her yazısında sanatın farklı alanlarını düşünce ve tartışma gücüyle irdeleyen, okuru derinlemesine sorular sormaya yönelten yazar aynı zamanda dünyamızı zenginleştiren usta bir çevirmen. Almanca edebiyatın sayısız değerini ben onun çevirilerinden okudum. Daha yenilerde, eşsiz bir eser kazandırdı dilimize: Yirminci yüzyılın dehalarından Avusturyalı Hermann Broch’un başeseri “Vergilius’un Ölümü.” (İthaki Yayınları)
Geçenlerde yazdığı bir yazıda Ahmet Cemal, emeklerin yok sayılmasından; görmezden gelinmesinden söz ediyordu. Çeviri alanında kazandığı iki önemli ödülün, “örneğin Cambridge Düşesi’nin gebelik haberi kadar bile habere değer bulunmamasından” yakındı.
Ne yazık ki, medyamızın değer ölçüleri böyle Sevgili Ahmet Cemal. “Popüler” olmayanın yok sayıldığı bir dönem bu. Nitelikli işleri savunduğunda “elitizm”le suçlanıveriyorsun.
“Halk bunu ister ya da halk bunu istemez” ölçütü ve şimdilerde buna eklenen “Başbakan bunu ister / istemez” gerekçesi, evrensel çağdaş değerlerin önüne geçti mi yapacak bir şey yok sanırsın.
Ama var. Çalışmaya, üretkenliğe devam. Başkaları övsün, beğensin, ödüllendirsin diye değil; başka türlü yapamayacağın için, işini iyi yapmaya çalışmak… Tıpkı senin yaptığın gibi.
(Hiç unutmam, Aziz Nesin, “Aman herkes beni sevmesin, herkes beni beğenmesin” derdi!)
Zaten hayattaki en büyük ödül, hiç tanımadığın bir insanın senin bir cümlenden etkilenmesi; adını bile bilmediğin bir gencin, yazını okurken gülümsemesi; sıradan bir karşılaşmada sıcak bir gülümseyiş; omuzuna dokunan bir el… İşte hepsi bu… Sevgili arkadaşlarımı tekrar kutluyorum.
Yorum Gönder