Hukuk, modern toplumlarda hayatın vazgeçilmez öğelerindendir.
Devletin yurttaşlar karşısındaki konumu, onu ülkede ve toplumda adaletin
sağlanmasında yetkili kılmıştır. Adaleti evrensel hukuk değerlerini
temel alarak sağlamak, modern devletlerin başlıca görevlerinden biridir.
20. yüzyılla birlikte hukuk zemininde adaleti ve insan
haklarını temel alan, evrensel kabul edilmiş ortak değerlerin
üretilmesi, devletlerin meşruiyet sağlamak ve güvenilirliğini göstermek
adına bu değerleri benimsemesini beraberinde getirmiştir.
Modern bir devlet, evrensel hukuku savunarak, hukuk, adalet,
vicdan gibi birbirleriyle ilintili kavramların içlerini doldurarak hem
kendi yurttaşları hem de dünya ülkeleri karşısında saygınlık kazanır.
Ne var ki kuramsal olarak, modern bir devletin evrensel
ölçütlerce ilke edinilen hukuku merkeze oturtan değerler sistemi, erk
savaşımından kaynaklı olarak uygulamada her ülkede aynı biçimde
işlememektedir.
Türkiye bunun somut örneklerinden biridir.
***
2012 yılı Türkiyesi’nde işlerliği açısından evrensel hukuktan söz etmek olası değildir.
Kendisi gibi düşünmeyen, kendisinin inandığına inanmayan,
kendisi gibi davranmayan kesimleri ötekileştirerek siyasal alanın dışına
çıkararak sahip olduğu iktidarını sağlamlaştırmak ve sürekli kılmak
amacıyla AKP kendi çıkarları doğrultusunda özel bir hukuk sistemini
hayata geçirmiştir.
Bu, adalet dağıtımında devlet erki ile yurttaşlar arasındaki
ilişkilerde yurttaşları değil devleti/iktidarı koruyan/gözeten bir
sistemdir.
Yargılanan sanıkların kendilerine isnat edilen suçları işleyip
işlemediklerinden bağımsız olarak, Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK gibi
davaların her biri işleyişleri açısından başlı başına birer hukuk
skandalıdır.
Hukuk bir şiddet aracına dönüştürüldükçe gerek yurttaşların gerekse dünya kamuoyunun gözünde saygınlığını yitirmektedir.
Türkiye bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde aleyhine açılmış olan 18 bin 500 dava ile Rusya’dan sonra ikinci sıradadır.
***
İktidar bu ülkeyi hukuk yoluyla bir korku imparatorluğu durumuna getirmiştir.
Fakat yapmak istediğini yapamamak, söylemek istediğini
söyleyememek duygusu insanı içinde biriktirdikleri ölçüsünde kendinden
beklenmeyen tepkisel davranışlara götürür. Bunun örnekleri ortadadır.
Kısaca söylemek gerekirse, bu gidiş hiç hayırlı bir gidiş değildir.
Yorum Gönder