Örgütlü toplum - Kurtul Altuğ

Gazi Mustafa Kemal 7 Eylül 1923’de CHP kurulurken yeni partinin niteliği hakkında şöyle diyordu:

“Cenab-ı Allah’a şükürler olsun ki millet, üç buçuk sene kahramanca mücadele ettikten sonra, kendisine ebediyen esaret zincirleri bağlamak isteyenleri mağlup etmiş ve istiklaline sahip olmuştur. Fakat vatanımıza ve istiklalimize göz dikenlere, yalnız askerlikçe galebe etmek kafi değildir. Memleketimiz hakkında istila emelleri besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak veçhile, siyaseten, iktisadeni idareten kuvvetli olmak lazımdır. Ancak bu mesai seneler ile takip ve tatbik edilecek bir programa dayanmazsa akamete mahkumdur. Bu milli maksat ve mülahazaları dikkate alarak, milletin her sınıf halkından ve hatta alemi İslam’ın en uzak köşelerinden, beni ebediyen müftehir bırakacak surette gördüğüm iyi niyet ve güvene layık olmak için, en mütevazi bir millet ferdi sıfatıyla hayatımı sonuna kadar vatanın hayrına vakfeylemek emeliyle barışın yerleşmesinden sonra halkçılık esası üzerine, Halk Fırkası namı altında siyasi bir fırka teşkil etmek niyetindeydim.”
( AA Haberi, 7 Eylül 1923)

Atatürk’ün o günün tek partisi olan ve kökü Müdafaa-i Hukuk’a kadar uzanan partinin kuruluşundaki amacı örgütlü bir mücadelenin gerektiğini anlatmak için söylüyordu. Devrimler bu esas üzerinden yapıldı. Şimdi Türkiye’nin uğraştığı konulara bakarsanız Atatürk’ün örgütlü toplum gereğini öne sürmesinden doğan kastının ne olduğu çok kolay anlaşılır.
Yaşamım boyunca iki adamın sözlerine çok önem vermişimdir. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü. Bu iki adamın ortak paydası örgütlü bir toplum ve demokrasinin korunmasıydı. İnönü’nün 1962 yılındaki söylediklerine bir bakalım ve örnek alalım:
“Her türlü ideal, uzun mihnet ve çile yolundan geçilerek elde edilir. Sağlımızda biz idealimize varacak mıyız bilmiyorum. Fakat mirasçılarımıza herhalde temiz miras bırakacağız.” (İ.İnönü 13.06.1962)
Acaba mirasçıları o mirası layıkıyla koruyorlar mı?
Bundan bir süre önce Darbeleri Araştırma Komisyonu’na davet edildim. Hayret ettiğim nokta:
Bu önemli konuların değil de askeri darbelerin önlenmesiyle ilgili tedbirler konuşuluyordu. Demek ki; 62 yılı biz boş ve gülünç olaylarla heba etmişiz. Din siyasette olmasını bırakınız parlamentoyu camilerin içinde bile kontrolüne almıştır. Tarikatlar ve cemaatler siyasetin ortasında hatta yönetime katılmakta. Siyasi parti liderleri ülkenin asıl meselelerine değinemez hale gelmişler. CHP bile “Bölünme anayasası” denilecek bir yeni Anayasa çalışmasına hala destek vermekte. Böyle bir ortam geçmişte yaşandığında İsmet Paşa’ya Ecevit sormuş:
“Şimdi ne yaparlar Paşam?”
O Türkiye’nin büyük bir bunalım içinde olduğu dönemi anımsayın. İsmet Paşa yanıt vermiş:
“Seçime giderler başka bir çaresi yok.”
62 yıl sonra İsmet Paşa’nın 27 Mayıs’ın hazırlayıcısı olup olmadığını tartışıyoruz daha önemlisi tartıştığımız bu süreç “bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış” bir ülkenin 2012 de yaşamakta olduğu süreç. Bana bunları sordular önlerine kitaplarımı koydum ve dedim ki:
“İsmet Paşa demokrasiyi kuran adam böyle bir işin içinde olabilir mi?”
Geçen gün Demirel’le konuştuk. O hemen hemen İsmet Paşa gibi düşünüyordu :
“Çare millette, sabırlı olun millet tek çaredir. Ona gerçekleri anlatın.”
Tüm bunların altından yine 1950’deki o hatalar daha şiddetle işleniyor. Topluma anlatacak yürekli bir medyadan yoksunuz. Oysa Atatürk daha işin başından “örgütlü bir toplum” yaratmaktan bahsediyordu. 62 yıl sonraki manzaraya bakın; partileri ya kavgada ya da yeni işbirlikleri kotarma peşinde, ordunun generallerinin yarıdan fazlası tutuklu, gazetecileri aynen öyle, aydınları da. Peki; nasıl örgütlenmek lazım, nasıl gerçek demokrasi mücadelesi vermek gerekiyor?
Solu bir araya getirecek, Cumhuriyete sadık sağı toparlayacak yani bir büyük heyecanın sürüklediği tepki ve direnme unsurunu toplum ortaya koyacağı bir iradeye gereksinimimiz var. Bu irade Anayasa Forumu adı altında bütün yurdu tarayan sağcı, solcu, merkezci kim varsa onları bir araya toplayacak bir lider kadroyla mümkün olabilir kanısındayım. Bu örgütlenme yapısı 13 Aralık 2012 günü Silivri’deki duruşma salonunun önünde toplanacak halk temsilcilerinin ve partilerin iradesi olamaz mı? Elbette parti ve kişisel kaygıları bir yana bırakarak.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget