Doğa (Melekut alemi), hayvanların evidir. Hep o kötülüklerle andığımız, bize itaat edenlerini sevip, itiraz edenlerinden nefret ettiğimiz, hakkını aramak için sürekli faaliyet halinde olan hayvanlardan bahsediyorum...
İnsanoğlunun yetkinleşme iddiası, temelde bir hamamböceğinin ürettiği eylemlerle dahi gölgelenmiştir. Patronu karşısında ezilen insan, patronsuz hamamböceğinin evinde ki erzaktan payını alması karşısında büyük rahatsızlık duyarak evi ilaçlayabiliyor. Öyle ya, hamamböceği kimseye sormaz, ihtiyaç duyduğunu alır. Bu bir kaostur. Lakin, düzenli; işlevsel bir kaos...
Hamamböcekleri ve anayasa
Hamamböceklerinin anayasası yoktur. Bir parlamentosu da... Fakat insanlık tarafından ilkel canlılar olarak anılırlar. Asla “erzak toplamazlar.” Toplasalar dahi bu “komünün/topluluğun” ortak malıdır. Tıpkı karıncalar gibi. Birbirlerini katletmez, yalan söylemez, doğayı tahrif etmezler.
Hamamböcekleri, yeryüzünün bir kısmını gasp edip(mülkiyet) diğerlerini bundan mahrum da kılmazlar. Evet! İlkellik, ya da tiksinilen şey; aslında bu alışkanlıklarıdır. Temelde insan, bir böcekten niye tiksinsi? Şuuraltında ki uyarılara kulak verdiğinden.
İnsan ölümden nefret ediyor
Böcekler “mülksüzlüğün” ayetidir/delilidir. Doğal devinimin fotoğraflarıdırlar. İnsanın doğaya isyanı, dolayısı ile İnsanın Adem’e isyanına giden yolun tam ortasında dururlar. Koca bir insanlık, medeniyeti; doğanın hudutlarını aşan bir tür getto kültü olarak algıladığından, ağacın gölgesinden kurtulup, şatafatlı duvarların gölgesine sığınması ilerleme olarak algılayagelmiştir. Fakat ilginç olan şudur ki; ağacın gölgesi dışında bir gölge aramayan varlık aleminin sorun yaratan tek canlı türü de insandır. Medeniyet arayışlarının tıkanışına en büyük delil bu olsa gerek...
İnsanın varolduğu süre boyunca doğanın kaldıramadığı ihtiyaçlara sahip olmasının temel nedeni, bir tür “civciv ve yumurta kabuğu ilişkisi gibidir.” Yumurtadan çıkıp kabuğunu unutan ya da kabuktan nefret eden civcivin sonu, kaz kafilesiyle beraber nehire varış ve orda can çekerek gerçekleşen hazin bir ölümden ibarettir. İnsan doğa ile hesaplaşmasında, şuuraltını istemsizce programlayarak egemenleşme çabasına girdi. Öyle ya, insanın en nefret ettiği canlıları sıralamasını istediğimizde, “akrep” çıyan, böcek gibi cevaplar alıyor olmamızın ana nedeni, bunların insanın toprak altında bedenini kemiren canlılar olmasından ileri geliyor. Aslında insan, ölümden nefret ediyor. Ebedilik, ebedi olarak varolmak sevdası nedeniyle; toprağı ve ölümü çağrıştıran tüm canlı ve fiillerden tiksiniyor...
Doğanın ana karakteri
Bu yüzden insanın ilgili zaaflarını çözümleyenler; bir kefeye ölümü, savaşı, kıtlığı koyarken; diğer kefeye de kendi elleriyle yarattıkları aşkı, dini ve ideolojiyi ve bunlarla sağlanacak barışı koyarlar. İnsan yağmurdan kaçarken, doluya tutulur. Çünkü yönelim hep “ebedilik eksenindedir...”
Ebedilik güdüsü, sahiplenme-mülkiyet ilişkisinin temelidir. Doğanın ana karakteri ise “uyumlanmadır.” Melekut’un Adem’e secdesi, Adem’e uyumlanma, O’nu ihtiva etmek iken, İblis’in itirazı ise, mukayese, tanımlama ve işaret etme eksenindedir. Bütün tanımlar, ihtilafların sonucudur. Demek ki İblis; ikilik perdesiyle örtülmüş gözlerden bakar Adem’e. Melekut nezdinde ise Adem, Hamamböceği..vb. ikilikler yoktur. Programa uyumlanan herşeye, her hakikate secde edilir. Bu uyum, doğanın ta kendisidir. Doğal yasalara uyumlanma ve programa tabi olma...
Allah’ın aynası
İşte bu iki karşıt tip olarak görülen ve aslında birbirinden farksızmış gibi lanse edilen ya da anlaşılan her iki olgu da “insandır.” Doğaya ve hakikate karşı en inatçı kesilmiş ve ikilik düsturundan kainatı okumaya girişmiş akıl “iblisi”, 72 millet birdir gözümüzde diyen akıl ise “melekutu” simgeler. Adem ise, secde edilendir. Allah’ın aynası, tecelligahıdır. Kendisinden başkasına secde ettirmeyi şirk bilen Allah, kendisinin nerede aranacağına Adem işe işaret eder. Adem, kainattır. İnsanlıktır, hayvanlar alemidir. Allah’ın yasalarıdır. Doğadır...
Yorum Gönder