Hâlâ aynı noktadayız; dindarlar, laikler!

Türkiye’de “her vatandaşın inancında özgür olmasını, devletin ise tüm din ve inançlara eşit mesafede durmasını sağlayan laik rejim sayesinde” Arap ülkelerindeki ve bütün diğer Müslüman çoğunluklu ülkelerdeki din kavgaları, savaşları, mezhep bölünmelerinden, aynı dinden insanların bile birbirine düşman kesilmesinden uzak kaldığımızı Arapların kendisi bile söyledi..

Arap gazeteciler “bizde de Türkiye’deki laik rejim olsaydı, kardeş kardeşi kırmazdı” görüşlerini bazı Türk gazetelerindeki röportajlarında veya yazılarında belirttiler. Onlar farkında ama biz hala değiliz bence.. Hala “bunu sağlayan Cumhuriyet rejimine ve rejimin kendisine tepkili olan siyasetçiler ve onların etkilediği kitleler” var.

DEV BİR YANLIŞ!

Türkiye’de “laik rejimin korunması” konusundaki hassasiyet önemsiz hale getirilip din “devlet işlerine, siyasete” karıştırılırken, siyasi konuşmalarda, polemiklerde ve özellikle seçim propagandalarında kullanılırken bir yandan da medya ve siyasiler tarafından toplumda; toptan yanlış, hatta dev bir yanlış olan “laikler-dindarlar” şeklinde bir ayırım yapılmaya başlandı.

Bu yanlış israrla o kadar çok tekrarlandı ki yabancı medya bile Türk toplumunu “laikler-dindarlar” olarak böldü.. Yıllar sonra bugün maalesef aynı noktadayız. Dün Hürriyet’te Ertuğrul Özkök “muhafazakarlar kanadında da makul insanların ‘iki kesim arasındaki kutuplaşmayı’ böldüğünü anlattığı” yazısında “her muhafazakarın Cumhuriyet düşmanı olmadığına” Radikal gazetesinde yayınlanan bir röportajdan yaptığı alıntıyla güzel bir örnek vermişti. Ama..

Dücane Cündioğlu’nun verdiği bazı cevaplarda aynı dev yanlış ortada durmaktaydı.

(Ki aynı şekilde “muhafazakar” sözcüğü de yanlış kullanılıyor; “dindarlar” anlamında.. Neden dindarlara “muhafazakar” densin ki? “Tutucu, katı Müslüman” anlamı mı verilmek isteniyor belli değil. Bu ayırımları “din bilimciler, siyaset bilimciler” tartışıp düzeltmeli ama böyle tartışmalar artık yapılmadığı gibi “en iyi bilim adamları” da risk almak istemediği için konuşmuyor.)

GÜNAH VE SUÇ!

Cündioğlu’nun “Cumhuriyet’in seküler hamleleri bugün Türkiye’de iyi giden bazı şeylerin doğrudan sebebidir. Bugün dış dünyayla temas ederken çok fazla zorluk çekmiyorsak bu Cumhuriyet’in kimi kazanımları sayesinde” gibi gerçeği yansıtan sözleri yanında “laikler-dindarlar”, “müminler-seküler bireyler” ayırımı yaptığı ve hiç de gerçeği yansıtmayan, tam aksine “artık yapılmaması gereken hata”yı yansıtan cümleler var.

Mesela “Müminler günah, seküler bireyler de suç dolayımında bu duyguyu tecrübe ederler” gibi.. Buradan ve benzer sözlerden “seküler” yani “din-devlet ayırımını yapabilen” insanlar “müminler gibi günahı tecrübe etmiyor, onlar için sadece suç var” öyle denmiş oluyor. Bu “teoride de pratikte de yanlış bir bilgi” olmakla kalmaz, aynı zamanda “kendinin dindar başkalarının; örneğin laik insanların ise dindar olmadığı”nı iddia eden herkes gibi “kulların inancını Allah yerine değerlendirme” anlamı taşıdığı için din açısından da söyleyen “en büyük günahı işlemiş” sayılır.

DİNCİ-LAİKÇİ

Laik rejimin doğru olduğuna, her insanın kendi dini ve inancını “baskılardan özellikle siyasi baskılardan- uzak” özgürce yaşaması gerektiğine inanan (laik devlet şartları gereği “devlet alanları içinde” ibadet ve dini kıyafet kısıtlaması farklı bir tartışmadır) insanların dindar olmadığını, onlar için günahın değil sadece “suç kavramı”nın geçerli olduğunu iddia etmenin yanlışlığı ortada..

Kısacası “dindar-laik” şeklinde bir ayırım yapılamaz ama “dinci-laikçi” ayırımı yapılabilir ki asıl karıştırılan da bu galiba.. Dinle, inançla, “günah” kavramıyla yani “dinle ilgili yasaklar”la özel yaşamında da hiç ilgili olmayan, olanlara da tepki duyan insanları “laikçi” sınıfına sokmak nasıl mümkünse, dini siyasallaştıran, din devleti amacı güden; devletin şeriat kurallarıyla yönetilmesinin doğru olduğuna inanan, kendisi ve kendisiyle aynı görüşte olanlar dışındakileri “dindar saymayan” insanları da “dinci” sınıfına sokmak mümkündür.

GENELLLEME MERAKI

Seküler-laik insanların büyük kısmı “dindar” dır, tüm din kurallarına uymayanların bile en azından “dini inancı vardır” ama kesinlikle “dinci” olamaz (hiçbir dini inancı olmayan insanlar bu tartışmaya dahil değil tabii..).

İşte bu nedenlerle “laik-dindar” şeklinde ayırım yaparak “laiklerin dindar olamayacağı” anlamı çıkaranlar, eğer bunu siyaseten-kasıtlı (ki böyle yapanlar çok) yapmıyorlarsa “her açıdan” büyük bir yanlış yapmaktalar. Eh 21’inci yüzyılda da hala aynı yanlış sürmesin değil mi, herkes vazgeçsin başkasının inancıyla uğraşmaktan, kendisinin veya “belli bir grubun”daha dindar olduğunu iddia etmekten ve genellemekten.. Söyleyenler de, duyanlar da dikkatli olmalı artık!

*****

Yine öğretmen, yine koruma yok!

Nasılsa cezası memlekette çocuk tecavüzcüleri “ceza yerine serbest” bırakılıyor, yeterli görülmediği için “terfi ettirilerek” ödüllendiriliyorlar, o zaman suçun arttığını her gün görerek yaşayacağız.. Bir çocuğa 34 kişi tecavüz etmişse o alçakların hepsinin serbest bırakıldığını gördü bu ülke..

Durum böyle olunca (içi katılıyor insanın) Urfa’da devlet hastanesinde kalan 13 yaşındaki çocuğu kaçırıp tecavüz eden iki sağlık görevlisi ile bir güvenlikçi sapığa da şaşırmamak gerekiyor tabii. Gazetecilerin, milletvekillerinin, hayatını “terörle mücadele”ye adamış askerlerin anında cezaevine gönderildiği, “mahkum olmadığı halde bile” yıllarca özgürlüğü alınarak cezalandırıldığı, suçsuz olduklarını gösteren delillere bakılmadan 20 yıl hapis cezası verildiği ülkede çocuk tecavüzcüleri alkışlar eşliğinde bırakılırsa olacağı budur.

Devlet öğretmenini koruyamadığı gibi “çocuklarını” da koruyamıyor, 21’inci yüzyılda nasıl bir acıdır bu anlatmak imkansız. Van Valiliği koruma verdirtmediği için öldürülen Gülşah öğretmenden sonra yine Van’da “şiddet tehdidi altında iki kadın öğretmenin eşlerine karşı koruma isteği” de reddedilmiş. Ne “Valilik”miş yahu bu?

Bağışlanacak rezalet değil artık olanlar, utanma ister biraz!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget