Geçtiğimiz günlerde küçük bir kız çocuğunun başörtüsü takabilme özgürlüğünü konu edinmiş bir yazı okudum. Okuduğum yazıda anlatılanlar dehşet vericiydi. Kur’an’a göre dişi olan herşey örtülmeliymiş. Bunun nedeni “sakınma imiş...”
Bu duruma cinsi sapıklık diyorum. Doğru, örtünme “sakınma içindir.” Çocukları örtmenin nedeni, toplumda sübyancılığın yayılması olsa gerek.
Şöyle bir düşünelim. Küçük kız çocuklarının yoğun biçimde örtülü olduğu bir topluma tepeden baktığınızda, o toplumda “çocuklarla cinsi münasebet kurma eğilimleri olduğu düşünülür.” Bu utanç verici bir durumdur. Çocuğun saç telinden tahrik olabilecek bir insanın varlığı, orada İslam’ın yokluğuna işaret eder hali hazırda...
Örtünme konusu Türkiye’de hep tartışılır. Ben, “hiçbir tercihi tartışmam.” Bu uygun düşmez. Sadece şunu söyleyebiliriz, İslam dinine göre, örtünmeyen bir kişi kafir olmaz. Günah işlemiş olmaz. Dinden çıkmaz. Örtü tümüyle bir tercih meselesidir. En güzel örtü, takva örtüsüdür.
Bu nedenle örtünme kamusal alan da dahil, her yerde serbest olmalıdır. Lakin, örtünmeyenin “dinden çıktığı, günahkar olduğu ve kafir olduğu” düşüncesiyle mücadele etmeksizin bunu yapmak tehlikeli olur. Tesettür, bahsettiğim yargılardan arındırılarak, mutlak anlamda özgürleştirilmelidir.
Bu halde, bir misyon ya da dayatma olmanın ötesinde, bir tercih olur örtünmek. Tercih, akleden bireylerin işidir. Çocuklar tercih yapamazlar.
Daha da derinleştirirsek eğer, “kadın sakınmak için örtünüyor ise” aslolan, sakınmasına neden olan şehvi baskıyla mücadele etmesidir. Sadece örtünüp, bu baskıya göz yummak, ya da yaşamasını sağlamak, bir tür kaçıştır. Peygamberce bir yol değildir.
Bir beldede, kadının saç telinden tahrik olan ve “şehvi duygularını dayatan, yani; harekete geçen, taciz eden, tecavüz eden erkeklerin varlığı” kadının örtünüp kabuğuna çekilmesine neden olmuşsa, ıslah edici bir eğilimin ortaya çıkması imkansızlaşır. Aksine “kadın, bu hastalığı tedavi edecek toplumsal erdemin bir parçası olmalıdır.” Yani kaçışın, ya da içe kapanışın değil, sorumluluk şuuruyla, toplumu yeniden inşa etmek üzere atılmış adımların mümessili olabilmelidir.
Lakin bizim toplumumuzda “kadın” ataerkil paradigmanın etkisiyle, toplumsal yaşamın dışına itilmiştir. Bu durum üzücüdür.
Küçük çocukların başının örtülmesi, “sexomanyak bir toplum olduğumuz” yönünde bir itiraftır esasında. Bu yönüyle “başörtüsü” gerçeği örten bir imgeye dönüştürülmüştür. Tıpkı “Muaviye’nin mızrak ucuna taktığı Kur’an misali, gerçeklere karşı duyarlılığı erteleme aracına dönüşmüştür.”
İnsanı mücadeleden alıkoyan herşey “bid’at’tir.” Dine sonradan eklemedir. Aslolan Kur’an’ın söylediğidir...
Dayatılmayan herşey en güzeldir. Ne modernizmin cilası, ne klasik mütedeyyin geleneğin imgeleri dayatılmamalıdır. İnsan, kendisini mutlu hissettiği oranda, kendisine yakındır. Bu, başı örtülü iken de olabilir, açık iken de olabilir. Bu netliği kavramak, birbirine yabancılaşmış insanların, birbirini yakinen tanıması için yeterlidir...
Üniversitelerde, “başörtüsünü topuz bağlayanlar ayrı bir grup, düz aşağı salanlar ayrı bir grup olurlar.” Hatta öyle ki, sarışınlar ayrı, esmerler ayrı bir grup dahi oluyorlar. Bunları hep gördük. Bu durum, yabancılaşmanın en büyük resmidir.
Unutmayalım ki “İblis”, şekli bir çelişki yaşamıştı. “O çamur, ben ateşim demişti.” Kur’an bu şekli çatışmanın ruhuna savaş açtığını söylemişken, şekiller üzerinden insanları kategorize etmek de ne oluyor?
Barışçıl, ahlaklı ve erdemli bir kadın; ister örtülü, ister başı açık olsun; “İslam dairesi içindedir.” İnsanlar saç teli göründüğü için cehenneme girmezler. İnsanlar, egoları ve ihtirasları, diğerleri tarafından görüldüğünde cehenneme girerler!
Allah, bizi “barış ve esenlik yurduna çağırıyor.” İcabet etmeli, ve kendi özümüze dönmeli derim...
Esenlikle.
Yorum Gönder