Gelecek, bugünden (şimdiki zamandan) değil, geçmişten (geçmiş
zamandan) bakarak görülür. Geçmişe dair bilgimiz ve görgümüz yoksa
sadece bugünü tasvir edebiliriz. “Yazar” olmayan çoğu gazete yazıcısının
da yaptığı budur.
Sadece “şimdi”yi, “bugün”ü tasvir ederler. Bunun en somut ve dramatik
örneğini “Arap Baharı”nda gördük. Tunus’a, Libya’ya, Mısır’a demokrasi
gelecekti (!) ve ufuklarda bir nazenin balon gibi yükselecekti.
Beklentilerin hiçbiri gerçekleşmedi ve demokrasi şeriatın bataklığına
gömüldü. Mısır’da, İslam şeriatından ve tek adam diktatörlüğünden
arınmış gerçek bir demokrasi isteyen “millet” tekrar Tahrir Alanı’na
döküldü.
Milliyet gazetesinde (30.11.12), beş sütuna yayılmış “Mısır’da
demokrasi yerine şeriat” haberini görünce bunları düşündüm. Aynı tarihli
Hürriyet gazetesinde, olay pek önemsenmemiş: Haberin başlığı
“Anayasa’da şeriata jet onay.”
Aynı günkü gazetelerin çoğunda Time dergisinin kapağı yayınlanmıştı.
Kapakta Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin fotoğrafı vardı. Kapağın
bir yanında “Ortadoğu’nun en önemli adamı Mursi” yazıyordu. Bu da “Orta
Doğu’nun en önemli adamı”nın kim olduğuna Arap sokağının değil ABD’nin
karar verdiğinin kesin kanıtıydı. ABD, R.T.Erdoğan’ın pabucunu dama
atmıştı. Suriyeli muhalifler AKP Hükümetini Putin’e şikayet ettiğine
göre, o pabuç sokaktan da atılacaktı.
Kaç kez yazdım!
Evet, kaç kez yazdım: Türkler için İslam sadece bir dindir. Araplar
için, dindir, dildir, edebiyattır, hukuktur, gündelik hayattır, töredir,
gelenektir, hurafedir. Yani herşeydir. Bu nedenle Arap ülkelerinin
laikleşmeden, sekülerleşmeden demokratikleşmesi olanaksızdır. (Hürriyet,
11.02.12)
Bunları ne zaman yazdım? Irak’ın işgali sırasında, Arap baharından
önce, bahar yelleri eserken, bahar selleri akarken, 2011 yılının şubat
ayında. Hürriyet gazetesinde. Sonra, bu yazıların bir bölümü Demokrasi
ile Diktatorya Arasında (İmge Yayınevi) adlı kitabımda yer aldı.
Şimdi Mısır’da iktidarda olan Müslüman Kardeşler’in ileri
gelenlerinden birine, Dr.Aşraf Abdelgaffar’a bir Türk gazeteci,”Mısır’ın
laik bir yapıya kavuşması konusunda ne düşünüyorsunuz?” diye soruyor ve
şu cevabı alıyordu:
“Mısır, en başından beri, Mübarek rejimi döneminde bile anayasal
olarak laik bir devlet değildi. Bu bizim kültürümüz!” (Age.s.104 ve
Hürriyet gazetesi, 11.02.12)
Aynı yerde şunları da yazmışım : “Müslüman Kardeşler’in katkısı olsun
olmasın, Mısır’ın yeni anayasasında, ‘Mısır cumhuriyeti,demokratik,
laik ve sosyal bir hukuk devletidir’ diye bir madde olmayacak.”
Falcılık değil!
30 Kasım 2012 tarihli Türkiye gazetelerinde,Hüsam el Ghiryani
başkanlığındaki 11 üyeli Kurucu Meclis’te 234 maddelik anayasa taslağı
metninin madde madde oylandığı yazıyordu.
Bu maddeler arasında “Devletin dini İslam’dır ve resmi dil Arapça’dır. Şeriat prensipleri yasaların ana kaynağıdır” maddesi de var.
Mısır nüfusunun yüzde 20’si Hıristiyan Kıpti ve devletin dini İslam!
Nasıl oluyor bu? Yasaların kaynağı İslam şeriatı olursa, yasaların
çağdaş, sivil ve demokratik olması mümkün mü?
Başta ABD olmak üzere, bütün demokratik, kapitalist ve liberal
“Global Dünya” Arap ülkelerini demokratikleştirmek için Arap Baharı’nı
kışkırtıp desteklemedi mi? Destekledi de ne oldu? Hüsnü Mübarek gitti
Muhammed Mursi geldi. Kaddafi’nin devleti yıkıldı yerine aşiret ve
kabile düzeni geldi. Tunus’ta otoriter ve bir ölçüde seküler rejim
yıkıldı, yerine Müslüman Kardeşler’in uzantısı Nahda’nın İslamî
diktatoryası geldi.
Tekrar ediyorum: Toplum laikleşmeden,Arap ülkelerine demokrasi
kesinlikle gelemez! İslam, Araplar için, sadece din olmadığı, aynı
zamanda, dil, hukuk, edebiyat,gündelik hayat, töre ve gelenek olduğu,
yani “her şey” olduğu için gelemez.Çünkü İslam ile demokrat demokrasi
birlikte
yürümez.
Bu cümleme açıklık getirecek olursam: Hiç kimse, ortaya çıktığı
günden bu yana hayata geçmemiş olan Kuran ayetlerine ve Peygamber
hadislerine baş vurmasın. Mal meydanda: Muhammed Mursi, seçimle
iktidara geldi, bütün yetkileri kendinde topladı ve Mısır muhalefetine
göre yeni bir Firavun oldu!
Bunlar benim için beklenmedik şeyler değil! Arap ülkelerinin demokratik
rejimle yönetilip yönetilmedikleri de, aslında, kendi bilecekleri bir
şey. Bir insan olarak, Arap halklarının, adil ve eşitlikçi demokratik
bir rejim tarafından yönetilmesini temenni ederim.
Benim korkum!
Korkumun ne olduğunu, 29.10.2010 günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Mısır Türkiye’nin Geleceğidir” başlıklı makalemde yazdım.
2009 yılında, bir Harvard’lı Türk bana,“Mısır’ı sevmiyorum çünkü
Mısır’da Türkiye’nin geleceğini görüyorum” demişti. Adını verdiğim
yazıda bu cümleyi şöyle açıklıyordum:
“Bu ne demek? Bu soruyu başka bir soru ile karşılayacağım: 1923
yılında laik bir Cumhuriyet kurulmayıp, devlet günümüzün İslamcılarının
ataları tarafından kurulsaydı ne olurdu? [...] Laik ve demokratik
cumhuriyet kurulamazdı. Bir Cumhuriyet kurulsa bile adı İslam
Cumhuriyeti olurdu.” (Demokrasi ile Diktatorya Arasında, S.91)
1923 yılında, İskilipli Atıf Hoca’nın istediği rejimin devleti
kurulsaydı, Türkiye’nin durumu Afganistan’dan, Yemen’den bir milim bile
farklı olmazdı. AKP iktidarı, Laik Cumhuriyet’in 90 yıl içinde
yarattığı maddi ve manevi zenginliklerin üzerine lök gibi oturdu. Bir
yandan laik devletin mirasını yerken, bir yandan bu devleti ortadan
kaldırmaya çalışıyor.
Bunun böyle olacağını 2002’den bu yana yazdım. Ama henüz her şey
bitmedi. Ama Arap Baharı’nda olduğu gibi haklı çıkmak istemiyorum.
Yorum Gönder