Farkında Değiliz: Ekonomik Kriz Var - Orhan Bursalı
Türkiye birkaç aydır derin ekonomik kriz yaşıyor. Biz kriz deyince dövizin hızla fırlamasını, bankaların iflasını veya zora girmesini, borsanın çökmesini, satışların kesilmesini, ithalat ve ihracatın belki de büyük miktarlarda azalmasını falan anladığımız için, yaşadığımız olaya kriz demiyoruz!
Daha doğrusu, belki de ekonomi literatüründe, böyle bir tanımı-karşılığı bulunmuyor! Mesela Mahfi Eğilmez’in Ekonomik Krizleri Anlama Rehberi’nde (15 Kasım 2012, Kendime Yazılar), bir tanımını göremedim!
***
Peki o zaman konuya girelim: Bu krizin adı ne?
Büyüme krizi! Belki de “fazla büyüme” krizi! Ürettiğinizden fazla tüketme/harcama krizi...
Ekonomi literatüründe veya ekonomi yazarlarının dilinde, cari açık arttı ve tehlike oranlarına yükseldi, diye okuyoruz ya... Anladığım kadarıyla mekanizma şöyle işliyor (Mustafa Sönmez umarım kızmaz!): Fazla harcamalarınızı kendi tasarruflarınızla gerçekleştiremiyorsunuz, dışarıdan borç alıyorsunuz. Bu borç örneğin borsanıza, bankalarınıza, devlet tahvillerine yatırım olarak geliyor. İçeri giren bu parayla, açığınızı dengeliyorsunuz...
Veya dengeleyemiyorsunuz... Açık, örneğin toplam yurtiçi üretiminize (GSYİH) oranı büyüyor. Türkiye’de bu oran bir ara yüzde 10’u bile aşar oldu. Büyük bir oran! Dünyada öyle kabul ediliyor. Ekonominiz sürekli bu açığı veriyor ve üretiminiz açığı kapatacak veya düşürecek biçimde artmıyorsa, ekonominiz bu yolda gelişmiyorsa, açık giderek büyüyorsa tehlike çanları çalıyor, ekonominize güven azalıyor vb.
Bizim ekonominin yüzde 8’lerde büyüdüğü zamanlar oldu. Nasıl büyüyor? Dışarıdan gelen paralarla. Bu paraları, ekonomiyi döndürmek için dışarıdan gerekli hammadde, yarı mamul madde, elektronik, bilgi teknolojileri araçları gibi, piyasanın ve sanayinin mal ve hizmet üretimi ve tüketim için talep ettiği malların alımında harcıyorsunuz.
Dışarıdan bu paralar gelmezse, talep edilen dış mal ve hizmetleri satın alamıyorsunuz veya gereği kadar satın alamıyorsunuz, bu kez ekonominin çarkları büyüme yönünde dönmüyor.
***
Türkiye dışarıdan para ihtiyacı sıkıntısı çekmiyor yıllardır. Ama cari açığın artmasını önleyemiyor.
Tehlikeli noktaya geldiğinde, uluslararası piyasa sizden cari açığın düşürülmesini istiyor.
Bunun yolu da ekonomiyi soğutmak yani üretimi, ekonomik büyümeyi azaltmak!
Dünya büyümek için çırpınırken, siz büyümeyi azaltıyorsunuz!
Dünya ekonomileri sürekli büyüme üzerine kurulu olduğu için, büyüyemek, çeşitli biçimlerde kriz yaratıyor.
Çarkları yavaşlattığınızda örneğin işini kaybeden yığınlar artıyor veya işsizler iş bulamıyor. En önemli kriz!
Para var ortalıkta, çarklar hız almışken, siz tekere çomak sokuyorsunuz. Makineleri durduruyorsunuz.
Gazetelerde haberler okuyoruz: Müjde; cari açık bu ay biraz daha düştü!! Mal ve hizmetler üretimi azaldı, müjdeler olsun!! Başarılı bir şekilde ekonomi soğuyor!!
Cari açık 2011’de 78 milyar dolardı, bu yıl 54-55 milyar dolara geriletilmeye çalışılıyor. Açık, GSYİH’nin yüzde 7.0’si olacak, deniyor. Böylece büyümenizi de düşürmüş oluyorsunuz! Oh ne alâ! Şimdi şu sonuca da bakın: “Ağustos ortalamalı işsizlik oranı yüzde 8.4’ten yüzde 8.8’e yükselirken, mevsimsel olarak düzeltilmiş işsizlik oranı ise yüzde 9.2’ye yükseldi…” Resmi işsizlik yüzde 10’lara dayandı yine!
***
Özetle diyorum ki kriz durumuna sokuldu ülke! Kriz sonucu büyümenin hızla azalmasıyla benzer sonuçlar çıkıyor. Büyüme yüzde 8’lerden yüzde 3’ün de altına geriliyorsa, talebi iç üretimle hiç karşılayamıyorsanız, işsizlik artıyorsa, ekonomik krizdesiniz demektir!
Ekonomistler, bu krizin adını koymak size düşüyor! Niye lafı eveleyip geveliyorsunuz? Bu krizin en azından daha kolay yönetilir olmasından mı? Türkiye siyasetinin bu ekonomik hastalığı kroniktir... Bugün krizi böyle kontrol eder hükümet, ama yarın ise yaşadığımız önceki krizler kapıya dayanır. Bu her zaman mümkündür!
Yorum Gönder