Dava dosyaları, yazılı belgeler...
Hukukun üstünlüğü, adalette eşitlik
ilkesi...
Uzun süren tutukluluk...
Türkiye gerçekten demokratik bir hukuk
devleti midir?
Ülkemizde temel hak ve özgürlükler var mıdır?
Gazeteler ve gazeteciler özgürce
haber yapıyor mu, köşe yazarları yazı yazabiliyor mu?
AKP iktidarı
2002’den bugüne değin oylarını çoğaltarak
iktidara geliyor.
Bu gerçeği görmezden gelemeyiz!
Bunun yanı sıra BDP’nin
varoluşunu, CHP ve
MHP’nin
Güneydoğu’da seçmen kilidini açamayışını
da...
Türkiye’de bugün sivil bir vesayetin olduğu,
siyasal iktidarın medya patronları üzerinde baskısı
olduğunu açıkça söyleyebiliriz.
Artık askeri vesayetin beli kırılmış, darbe
olasılığı bazı çevreler “hâlâ var”
dese de ortadan kalkmıştır.
2007 seçimlerinin ardından başlatılan operasyonlar amacına
ulaşmıştır...
Beş yıl öncesinden başlayan temizlik, Balyoz
davasıyla sonuçlanmış, şimdi sıra
Ergenekon’a gelmiştir.
Cami cemaatinin siyasal harekâtı, kışla siyasetini
yenmiştir.
Bu eylem Cumhuriyet tarihimizde ilk kez
oluyor...
***
Bazı gazetelerin görevi vardır...
O gazeteler “sızıntı”
dediğimiz haber ve belgelerle gazetecilik yaparlar.
Bu tür gazeteler belli bir amaçla yayın
hayatına geçer.
Askeri vesayetin belinin kırılması yolunda sahibiyle, yöneticileriyle,
yazarları ve
muhabirleriyle “demokrasi ve
özgürlükler(!)” için kolları sıvarlar.
Yüreklidirler, yiğidin hakkını yiğide vermek gerekir...
El altından gelen belge ve
bilgileri yayımlayıp soruşturma savcılarına bavulla
elden teslim eden gazetecileri gördük.
Devletin istihbarat birimleri onlara çalışır...
Savcılar ve yargıçlar arkalarındadır...
Siyasal iktidar “haydi koçum”
deyip onlara alkış tutar...
Ve gün gelir, işler değişir...
İktidar bir çırpıda onlara sırt çevirir, patronu destekleyen cemaat
“Hop yavaş ol, buraya kadar, kendine gel”
diyerek uyarır.
***
Süleyman Demirel’in
1969 yılında
İzmir’de ilahiyat yüksekokulunun
açılışında yaptığı konuşmayı hiç unutmadım:
“Ne zaman kışla ve camide siyaset yapılmayacak, o zaman
Türkiye’ye demokrasi
gelecek...”
O yıllar cami siyaseti güçlü değildi...
Kışla siyaseti 12 Mart 1971’de
gerekeni yaptı.
Sonra 12 Eylül...
Solcuların, devrimcilerin, sosyalistlerin beli kırılırken,
derin devletin canileri olan kimi ülkücülere yeşil
pasaport verilerek yurtdışına kaçmaları sağlandı.
***
Artık sen misyonunu bir demokrasi
ve özgürlük(!) masalına kanarak yaptın ve
bir kenara itildin kardeşim.
O Gladyo yapılanması hâlâ orta yerde...
Ergenekon, Odatv, Hrant Dink, KCK,
Pınar Selek davalarına bir bakarsan,
“adaletin var mı yok mu olduğunu”
görürsün.
Uludere’nin üzerine gidersen,
“Başbakan’ın
Paşası” dersen, Kürt sorununu
deşersen, iktidarı sert eleştirmeye bir yıl önce başlarsan,
patronun gazetesine destek olanlar para musluğunu keserler...
Sen giderken de sevgili kardeşim, çocuğun gibi
büyüttüğün gazeten şöyle manşet atarak sırtını
sıvazlar:
“Türkiye’de gazetecilik tarihine
geçtin, güle güle demokrasi kahramanı!”
***
Çünkü burası Türkiye’dir...
İnanırsın, güvenirsin, birlikte gece gündüz
çalışır, bir gazete yaparsın...
Beş yıl sonra sırtından hançerlenirsin!
Boşver, aldırma...
Artık cami siyaseti her şeye
egemen!
Bu bir gerçek ama söyleyen bir avuç
insan...
Yorum Gönder