Atatürk'ü Silmeye Güç Yetmez - Ertuğrul Kazancı

“Mazlum” ulusların antiemperyalist önderi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, devrimci ideolojisiyle birlikte kendi ülkesinde yok edilmek istenmektedir. Ama bilinmesi gereken odur ki; tarihsel akışın çağcıl ve bilimsel mantığına aykırı bu uğraş, ulusumuzun değer tanır bilincinde yer bulmayacaktır.
Ülke ve ulusunun kıvanç ve övgüleri ötesinde evrensel kabul görerek olumlu bir önemsenme alanı yaratmış kişiler, haksız ve insafsız yergilere hedef olabilmişlerdir. Ömürlerini canları pahasına toplumlarına adamış insanların, katı karşıtlıkların önyargılarıyla karalanmak istenmeleri, şaşkınlık ve hatta dehşet vericidir. Atatürk de kimilerince aynı kınanası söz ve davranışlara muhataptır.
Akıl, olgu ve algılama öğelerini dışlayanlar için Atatürk, günümüz Türkiye’sinde ve Sevr’cilerin dünyasında başlıca ve bağnazca bir hedeftir. Oysa Atatürk, ne yapmıştır? Çanakkale’de Osmanlı’nın onurunu kurtarmış, sömürgecilere fırsat vermeyen bir direnci tarihe armağan etmiştir. 1909 tarihinde yönetimden indirilen eski Devlet Başkanı II. Abdülhamit’in bu konudaki anıları, kimilerince dikkatle okunmalıdır. İlgi çeken vurgulama; “Anafartalar” kahramanına duyulan takdir dolu ifadelerdir. “Anı defterinde”: “Devletin yüzünü ağartmış, büyük devletlerin ordu ve donanmalarını yüz geri etmiştir” denilmektedir. Çanakkale ve Atatürk’ün adını şimdilerde yan yana getirmemeye çalışanlar, özellikle okumalıdırlar. (*)
Atatürk, emperyalizmin öğütlerine göre davranan uzlaşmacı alçalışa, Anadolu İhtilaliyle bayrak açan halk mücadelesinin rehberidir. Kendisinin yanı sıra, İstanbul’un idam fermanlarına hükümlü yurtseverlerle beraber, özgürlük ve bağımsızlık kıvancını ülkeye yaşatan “öncü iradedir.” İleri ve toplumcu ölçütlü ulus-devlet kurumunun da yetkin bir yol göstericisidir.
İrdeleme:
“Kemalist” devrimin hangi bölümü yadsınabilir ve hangisi halk zararınadır? Nesnel kıstaslarla vurgulanması gerekirse; “biat” yöntemine, Cumhuriyet son vermiştir. Tebaalık, yurttaşlık sıfatıyla konum değiştirmiştir. Eğitim, sağlık, ulaşım, sanayi ve tarımı kapsayan üretime dayalı çabalar, toplumsal aşamalardır. Hukuk, kadın hakları, yazı, dil, harf, kıyafet ve güzel sanatlara ilişkin atılımları nasıl bir devrim gerçekleştirmiştir? Bilimselliği amaç saydığı ya da halkçı-devletçi, barışçı ve demokrat ulusal bir Cumhuriyet için mi Atatürk suçludur?
Hangi affedilmez yanlışları söz konusudur ki, koyu yergilerden tutunuz da suikastlar bile Atatürk’ü bulmuştur? “Devrimin, halka mal olmamış safhaları vardır” diyebilen siyasal iktidarların eleştirilerine neden muhatap kılınmıştır?
Düşünce ve siyaset adamları, Gandi’den Lenin, Muhammet Ali Cinnah, Venizelos ve Nehru’ya; Mao’dan Nasır, Chavez ve Tito’ya; De Gaulle’den Habip Burgiba, Sukarno ve Nkrmah’a; Churchill’den Roosevelt, Kalinin ve Briand’a doğru dile getirilen övgülerle anılan bir liderin, temelini attığı ülkede “hezeyanlarla” karşılaşması acı değil midir?
Küba’da Castro, “Esinlendiğim lider Atatürk’tür” diyerek “Nutuk” yapıtını Havana’da okurken Venezüella, Şili, Meksika, Hollanda, İtalya, Belçika, Yeni Zelanda, Avustralya, Hindistan, Pakistan, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Makedonya, Gürcistan, Kazakistan ve Kırgızistan niçin Atatürk’ün; büst, anıt ve cadde adlarını bağırlarında taşımaktadır? Örneğin; Japonya’nın “Kuşiminto” kentinde Atatürk’ün atlı heykeli neden vardır? Yapılacak saptamaların ötesinde bunca dış ülke, nasıl gerekçelerle saygın Mustafa Kemal’i simgeleriyle ülkelerinde tutmaktadır?
Kurtuluş savaşımızda düşman ama sonrasının dostu Yunanistan Başbakanı Venizelos’un 1930 yılında Ankara’yı ziyaret ederek “Dünya barışının seçkin ve ödüle en layık kişisi” olarak Atatürk’ü selamladığını hiç mi okumamışlardır? Keskin sömürgeci İngiliz Başbakanı Lloyd George, “Ne yazıktır ki; bu kez bir deha, Türkiye’ye isabet etti” yakınmasını dürüstçe söyleyebilirken Atatürk karşıtları hiç mi ders almamışlardır?
Atatürk’ü ve kadrosunu küçülterek Cumhuriyet ve devrime özensiz tavır almak, tarihi bilmezlikle eşdeğerdir. Kurtuluş savaşında sadece Yunanlılarla çarpışılsaydı, İnönü, “Lozan” antlaşmasını imzalarken 11 ülkenin delegeleri hangi sıfatla karşısında bulunuyorlardı?
Atatürk, zulümden kurtarmak için başına geçtiği ve onurlu bir yaşamsallık sağladığı halkına güvenmiştir. Ama yurtsever halkın arasına karışarak “haince pusu kuranlara” da işaret etmiştir. Çünkü onlar, “ret ve inkâr” dolu hınçlarını hiç eksiltmemişlerdir. Önce canice tertiplerle canına, sonra da Cumhuriyet ve devrime kastetmişlerdir.
Gündemlerine Atatürk’ten iz bırakmamak üzere; “Ulusçulukla hesaplaşmayı” alanlar, anıtların yollarını kesenler, Kurtuluş Savaşı isyancıları adına vakıflar kuranlar, Lozan düşmanlığında Sevr’cileri aratmayanlar ortadadır. “Çöpe atmaktan” konu açanlar “vicdan” özgürlüğünü kötüye kullananlar, hukuksal üstünlük ve işleyişi örseleyenler, emperyalist bağdaşıklar ve nihayet eskinin dönek liberalleri, Atatürk’ü tasfiye peşindedirler.
Sonuç:
Bu ulus; emperyalizmin “yedi düveline” meydan okumuş ve üstelik içteki şakilerle baş etmiş görkemli bir geçmişin kalıtımını taşımaktadır. Bu ulus; egemenlik erkini “cumhura” mal eden kudrettir. Bu ulus; demokratik halk devrimini gerçekleştiren özgün bir kuvvettir.
“Hurafe ve safsatalara” dayalı siyasetler gün olur becerisini yitirir. Ortada kalacak olan, ilerici ve toplumcu ulus-devlet zeminidir. Atatürk’ü halkından kopararak silmeye çalışanlar, sadece; “bedhahlar” yani kötücüllerdir. Tarihin çöplüğü de Atatürk’ü değil, onları beklemektedir…
(*) age. Sayfa: 155- 156.Alter y. Ank, 2009
Av. Ertuğrul Kazancı / Eski ADD Genel Başkanı

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget