Argo’ya gittiniz mi?
Obama filmi gördükten sonra yapımcı George Clooney ve baş roloyuncusu, yönetmen Ben Affleck’e, -misal!- ayar vermeye kalksa…
“Biz Hollywood dolapları çeviren böyle bir CIA tanımıyoruz!” dese; “Argo seyircileri; süper gücün, Hollywood soytarıları marifetiyle dünyaya nizam verdiğini düşünecek. Böyle şey olur mu?” diye esip üfürse:
“Yönetmeni de, yapımcıyı da kınıyorum. İlgilileri uyardık. Yargının gerekli kararı vermesini bekliyoruz!” diye buyursa…
Dünya ne der?
ABD başkanlarının aklına böyle şeyler, neden acaba hiç gelmiyor?
CIA hiç devreden çıkmamış
Argo, tarihe dayanan bir film. Ancak öyküye heyecan katmak için çok şey senaryo gereği değiştirilmiş. Affleck, Washington’ı şoka sokan İran rehine krizinden (’79-’81) hareketle, gerilimli, eğlenceli, maceralı bir tarih filmi yapmış.
Devrim yılları Tahran’ı kaynarken, ABD büyükelçiliği İslamcılar tarafından rehin alınıyor. Elçiliğin sokağa açılan tek çıkış noktasındaki konsoloslukta çalışan 6 görevli, kaçıp Kanada Büyükelçiliği’ne sığınıyor ve burada 79 gün saklanıyor. Ancak ABD’li diplomatların ikametleri uzadıkça, varlıklarının açığa çıkma ihtimali artıyor. Yankileri ülkelerine postalamak gerekiyor. CIA görevlisi Tony Mendez (Ben Affleck) bu amaçla çılgın bir plan yapıyor. Humeyni tsunamisi ortasındaki İran’a bir “yıldız savaşları” filmi çekmek için gelen Hollywood yapımcısı kimliğine bürünüp; Kanada Büyükelçiliği’ndeki diplomatları “kast” diye dışarı çıkartıyor, sonra da ABD’ye kaçırıyor.
Hikâye böyle. Perdeye aktarılan Hollywood-CIA işbirliği de gerçekten yaşanmış…
Ancak olay bu kadar basit değil.
Bu “cinfikir” projeyi tetikleyen, Tony Mendez değil; bizzat Kanada büyükelçisi olmuş her şeyden önce.
ABD Büyükelçiliği devreden çıkınca, Kanada Büyükelçisi Ken Taylor, “CIA istasyon şefliğini” devralmış.
Hikâyenin en can alıcı halkası bu. Ne var ki bu halka, filmde yok…
ABD Büyükelçiliği tutsak alınır alınmaz ABD hükümeti, Kanada’dan Tahran’daki büyükelçilerini CIA’nın emrine vermelerini istiyor. Kanada büyükelçisi teklifi ikiletmiyor ve “istasyon şefi” olarak Washington namına Tahran’da istihbarat toplamaya başlıyor.
Tahran’daki Kanada büyükelçisinin kriptoları, başka deyişle Washington’a gidiyor.
İranlılar “ispiyon yuvası” diye bir büyükelçiliği alırken; başka bir “ispiyon yuvası” devreye giriyor!
“Rehineleri kurtaran Hollywood hikâyesi” filan, iki ülke arasındaki istihbarat işbirliğinin yanında çerez…
Büyükelçilikteki tutsakları ABD’ye göndermek için gereken ön “saha çalışmasını”, gerçekte Kanada Büyükelçisi Ken Taylor yapıyor. “CIA şefi elçi”, tutsakların “Mehrabad” havaalanından sağ salim geçebilmeleri için, tüm tedbirleri alıyor…
Altı tutsak, filmde izlediğimiz James Bond-vari kaçıp kovalamacaların aksine, tereyağından kıl çeker gibi havaalanına varıyorlar. Ellerini kollarını sallaya sallaya İran semalarından havalanıyorlar.
“Tarih”le kurgu farkını “Argo” böyle çok çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Biri ileriye, diğeri geriye…
Argo’yu çarpıcı kılan bir diğer husus da; Hollywood filmlerinin hepsinde izlediğimiz karikatür boyutuna indirgenen Doğu-Batı imgelemesi.
İran, yani Doğu, hiç kafası basmayan, yalnız şiddet dili kullanan bir yobazlar güruhundan ibaret…
Bu beyinsiz güruh, devrimin orta yerinde “film çevirmek” adına Tahran’a inen bir Batılı ekibin varlığını hiç sorgulamıyor ve yadırgamıyor…
Barbar Doğu imajı karşısına getirilen “başkarakter” Tony Mendez ise; en zor şartlardan kafasını kullanarak sıyrılmasını bilen… sırf zekâ gücü ile kaba gücü alt eden “Batı”yı simgeliyor.
Odysseus destanından bu yana olduğu gibi… imkânsızlıklara karşı, yalnızca “düşündüğü” ve “ince zekâ” sahibi olduğu için üstün çıkmayı başaran Batılı adamın zaferini izliyoruz bu filmde de.
Batı; Ay’la, uzayla, yıldız savaşlarıyla, kurgu bilimle meşgulken ve fütüristik düşleri kovalarken…
Doğu; yalnız ortaçağ karanlığına dönüş vaat eden Humeyni düşünün peşine düşüyor…
Birinde umut; yıldız savaşları teknolojisi ve düşleri ile temsil ediliyor…
Diğerinde Humeyni ile.
Biri ileriye, diğeri hep geriye giden ve sade geçmişe özlem duyan iki zıt kültür tiplemesi önümüze çıkarılıyor. “Argo”, hele de şu sıra, düşünülecek pek çok yön sunan ilginç bir film…
Yorum Gönder