Yüzükoyun Onarım İktidarı - Ahmet Tan

TBMM Devletin Neresinde?
Hiçbir iktidar kalıcı değil.
Kalıcı olan devlet..
Ve “Devlette devamlılık” ilkesi...
Bu ilke nedense hep “olumlu” anlamda anlaşılır.
Oysa bu “olumsuzluğun da devamı” olabilir.
Hele de devlet çarpık bir iktidarın eline geçmişse...
Bu olumsuzluk, kötülük ve musibet bin bir biçim ve düzeyde “devam eder” gider.
Üstelik devletin özü olan, olması gereken Meclis’e rağmen devam eder, gider..
Bu bir ülkenin, bir halkın başına gelebilecek en hazin haldir!
Güldal Mumcu, yüreğinden kopan çığlıklarla, aslında bu hazin gerçeği 19 yıldır anlatmaya çalıştı.
Başaramadı.
Sonunda o da kaleme sarıldı.
“İçimden Geçen Zaman” bu acılı ve acıklı gerçeğin bir belgeseli!
Mumcu’nun Anlatımıyla...
Devlet öylesine derin...
Öylesine anlaşılmaz, anlatılmaz bir çark ki...
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bile ona hükmü geçmiyor.
Güldal Hanım, kitabıyla bunu kanıtlıyor...
Onun bunu, o Meclis’in “Başkanvekili” sıfatıyla yapması ise kaderin ona bir başka cilvesi...
Kitapta, anlatılan sayısız garabet ve musibete ek olarak TBMM’de yirmi yıl önce kurulan Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nun raporu da yer alıyor.
Bu rapor, Türkiye’deki bütün kötülüklerin kökündeki asıl nedeni açıklıyor.
“İdarenin yanlış yapan kamu görevlisini ne olursa olsun savunması gerektiği düşüncesinden ve uygulamasından vazgeçilmesi sağlanmalıdır. Böylece kamu görevlisinin kusurlarının kapatılması uğruna sistem yıpratılmamalıdır. Devlet kendi içinde, görev suçu işleyenleri ne pahasına olursa olsun yargıya teslim etmelidir.”
TBMM Komisyonu’nun bu önerisi yerine getirilseydi, Uğur Mumcu’dan sonra işlenen birçok cinayetin önü alınabilirdi.
O öneri yerine getirebilseydi, Hrant Dink’in ölümünü hazırlayan bürokrasideki ilkel ve kanlı dayanışmanın da önü alınabilirdi.

Özetle ve Kentlerde...
Trafik polislerince uygulanan “çekici terörü”den halk sağlığını hiçe sayan gıda üreticilerine, en küçük hak arama gösterisine karşı pervasızca kullanılan biber gazından karakollarda sürüp giden sözde “münferit” kötü muamele ve işkencenin arkasında hep bu “kamusal bürokratik dayanışma” yatıyor.
Park yasağı olmayan yerdeki aracı “çekilirken” vinçten düşürülüp hurdaya çevrilen TV Net Haber Müdürü Veysi Ateş, idareyi mahkemeye veremiyor.
Çünkü bakanlık “polisinin” yargılanmasına izin vermiyor.
Tıpkı, “resmi evrakta sehtecilik, kalpazanlık, suç işlemek üzere örgüt oluşturmak” suçlarını işleyen milletvekillerine, bakanlara ve başbakana TBMM’nin yargılanma izni vermemesi gibi...
Buna “izinli yargı” mı demek gerek...
Yoksa, “yargı izinde” mi?
Lodosa, rüzgâra ve Ankara’ya yağan kara nispet bir giriş gerek:
Ilık mı ılık bir bahar günü..
Tomurcuklar patlamış. Bademler çiçek açmış.
Delikanlı ile kız bir parkta el ele dolaşıyorlar.
Ama bir türlü gölgelik, tenha bir yer bulamıyorlar.
Derken, ağaçların arkasında park etmiş bir minübüs görüyorlar.
Oğlan genç kıza, “İstersen gölgesinde biraz oturup dinlenelim!” diyor.
Oturuyorlar.
Kız oğlanın omuzuna başını yaslıyor.
Oğlan da kızın beline sarılıyor.
Sonra da...
Arabanın altına doğru kayıveriyorlar.
Aradan epey bir vakit geçiyor.

Birden bir bekçi düdüğü ile sarsılıyorlar...
Delikanlı yana çekiliyor. Tepelerinde elinde copuyla posbıyıklı iri kıyım bekçi beliriyor.
- Hey ne yapıyorsunuz burada? Delikanlı:
- Hiiiç. Arabayı tamir etmeye çalışıyorum.

Bekçi:
- Yaa... Bu sözünde üç büyük yanlış var!
- Nasıl yani?
- Evlat, birinci yanlışın şu: Araba sırtüstü yatarak tamir edilir. Yüzükoyun değil...
- ....
- İkinci yanlış: Tamirat için ceket çıkarılır. Sen pantolonunu çıkarmışsın...
- Ama şey!..
- Üçüncü yanlışın da şu... Araba gideli yarım saat oluyor...
***
Başbakanımız Tayyip Erdoğan, ülkenin bozulan ayarını on yıldan beri onarmaya çabalıyor.
Ama bu işi herhalde mesai saatlerinde yüzükoyun yapıyor ki...
Yaptığı yanlışları gözü görmüyor.
Bugün içine düşülen terör belasının kökü çok gerilere ve Tayyip Bey’in kafasının arkasındaki düşüncelere dayanıyor.

İşbaşına geldiği sırada...
AB’nin gözüne girmek uğruna “Türklük alt kimliktir” dedi.
Bu “entel çıkış” ile yerli liberallerin de kalbini kazandı...
Ama bu bir tek sözü bölücülerin iştahını kabarttı, terörü azdırdı.
Şimdi, teröristlerle kucaklaşmaları yüzünden bir kısım BDP’nin dokunulmazlıklarını kaldırmak istemesi tutarsızlık..
Önce Habur’da çadır mahkemesi kurdurup dağdan inen teröristleri bağrına basma kararı alanlardan başlamak gerek...
Terörün üstesinden gelmek için tutarlı bir siyaset; ama ondan da önce devletin birliğine tekliğine inanmak gerek.
Başbakan’ın siyasi yaşamöyküsünde bu inançtan yana çok keskin zikzaklar var:
“Tayyip Erdoğan’a soruyorlar:
- Kürtler, biz ayrı yaşamak istiyoruz derlerse..
Erdoğan:
- Bu durumda belki Osmanlı eyalet sistemi benzeri bir şeyler yapılabilir..
Soru:
- Ya bağımsızlık isterlerse.. Tamamen ayrılmak isterlerse..
Erdoğan:
- Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız bir yapıyı kurma kudreti varsa... kurar!”
(Hikmet Çekinkaya - Cumhuriyet: 8 Mayıs 1998)
Bu zikzakların sicili, gazete kolleksiyonlarında birer belge olarak duruyor.
Vural Savaş, benzer nice belgenin yer aldığı yeni bir kitap yazdı:
“Devrimci Hukuk”
Onursal Başsavcı, Adalet ve Kalkınma Partisi adaletsizliklerinin temeline iniyor.
Sağlam ve hakça bir adalet ve hukuk sistem kurmanın tek yolu, bu temeli söküp atmakla mümkün...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget