Tekke ve Zaviyelerin açılmasını talep edenlere !

Aralık ayının soğuk, soluk bir günüydü. Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonraki tanık olacağı en büyük irtica isyanının planları yapılmış, genç bir cumhuriyet öğretmeni için, kötü kader de, ağlarını örmeye başlamıştı. Bu öğretmenin adı Mustafa Fehmi Kubilay'dı.
Girit'li bir ailenin çocuğu olan Kubilay henüz 24 yaşında ve İzmir'in Menemen İlçesinde 43. Piyade Alayı Yedek Subayı olarak, Menemen Zafer İlkokulu' n da öğretmenlik yapıyordu.
                                                                *****
Tarihler boyunca geri kalmış toplumlarda, dinsel inançlar açısından kalabalıkları etkilemenin kolaylığı ve aldatıcılığı, yabancı ülkelerde kiliseler aracılığı ile, Müslüman ülkeler arasında ise `cihat` çağrıları düzenleyicileri ve din sömürücü fed bazlar tarafından iyi bilinmekteydi. Kurtuluş Savaşımız boyunca yer yer patlak veren ayaklanmalar ve Cumhuriyetten hemen sonraki Şeyh Sait İsyanı da böyle düzenlenmişti.
Nakşibendî Tarikatı Şeyhi Sait'in başlattığı ayaklanmadan 5 yıl sonra, yine aynı tarikatın öncülüğünde din düzeni altında şeriat düzeni kurmak isteyenler, Cumhuriyet rejimini yıkabilmek amacı ile sinsi toplantılar yapıyorlar, cahil ve bağnaz insanları etkileri altına alıyorlardı.
                                                   ****
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduğu zaman çağdaş uygarlık yolunu açmak istemiş ve cumhuriyetin kuruluş felsefesi olarak ta dini siyasetten ayrı tutarak laiklik ilkesini anayasaya koymuştu. Böylece din, siyaseten ayrılmış, bir vasıta olmaktan kurtulmuş, toplumun kendi vicdanlarında özgür bir duygu olarak bırakılmıştı. Bu yasa bir takım siyasetçilerin, tarikatçıların işlerine hiç gelmemişti haliyle.
O tarihlerde dış düşmanı yenmiş, yurdu kurtarmış ve Cumhuriyeti kurmuş olan bu büyük ulusun içte savaştığı ve savaşacağı, daha güçlü sayılan başka düşmanları da az değildi.
                                                       ****
Okuryazarlıktan yoksun halk çoğunluktaydı. Halkı sömüren, çıkarları bozulan zümreler, çıkarlarını, Gericilik (İrtica) hareketlerine bağlamış olanlar vardı. Eskisinin özlemini duyan, Cumhuriyet rejiminin getirmiş olduğu çağdaşlığa diş bileyen, sinmiş ve gizliliğe bürünmüş Şeyhler, Müritler, Softalar ve Yobazlar adeta pusudaydılar.
Atatürk 1930 da tek parti (CHP) döneminden daha özgür ve demokratik bir yönetim uygulamasına geçebilme adına ikinci bir parti kurulmasını istemişti. Serbest Cumhuriyet Fıkrası böylece kurulmuştu.
Yurt severler adı altında kurulan partide laiklik ilkesine sadık kalacaklarını söylemelerine rağmen eski tarikat üyeleri,” gerici yobazlar” bu çatı altında Laiklik İlkesini, kendi amaçlarına göre yorumlama ve hatta zorlama gösterilerine giriştiler.
Yeşil bayraklar görülmeye başlanmış, laikliğe karşı, seslerini yükseltme özgürlüğü ve cesareti bulmuşlardı.. Bu durum, partinin gerçek yurtsever kurucuları ile Gazi Mustafa Kemal tarafından, kısa zamanda sezildi, anlaşıldı. Böylece, parti kuruluştan üç ay sonra kapatıldı.(17 Kasım 1930)
Böylece 1930` ların Çok Partili Yönetim Denemesi de, geleceğe kalmış ve İkinci Dünya Savaşı sonrasına, 1946`ya kadar, Tek Parti Düzeni sürmüştür.(Hani birileri Atatürk devri diktatörlüktü diyorlar ya, aslında bu düşüncelerin altında İrtica, gericilik, karanlıklara özlemleri vardır.)
                                              ****
Serbest Cumhuriyet Fıkrası kapatılmakla beraber özellikle Ege bölgesi tarafında gerici akımlar iyice güçlenmişlerdi.
Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) adında Nakşibendi tarikatına bağlı bir yobaz, Manisa’da kendisinin “mehdi” olduğunu iddia eder. Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan isimlerindeki müritleriyle 7 Aralıkta Manisa’dan Menemen’e yola çıkar. 23 Aralık sabahı, gün doğarken Menemen’e girer.

Giritli Hüsnü Bey'in kardeş çocuğu olan, sözde Derviş Mehmet, Menemen’de doğruca camiye girer yanındakilerle birlikte. "Ben Mehdiyim, din elden gidiyor" diyerek, camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya çağırır.
 Halka hitap ederek;
 "Ey Müslümanlar, ne duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırarak dini korumaya geldiklerini söyler. Arkalarında 70 bin kişilik halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini tebliğ eder.
Arkasında toplanan cahil güruhla birlikte tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana diker.
Olaylar ilçedeki askeri birliğe duyurulur.
Alay komutanı toplanan halkı dağıtmak, bu yobazları yakalatmak için, mesleği öğretmenlik olan Yedek Asteğmen Kubilay'ın askeri müfrezesini görevlendirir
Kubilay bir manga askerle birlikte süngü takıp olay yerine gider. (Kubilay’ın ve askerlerin silahlarında mermi yoktur, sadece manevra mermileri vardır.) Kubilay şakilere nasihatte bulunarak, yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söyler.
 Dağılmayan yobazlara uyarı ateşi açar. Bunu fırsat bilen cani, sözde derviş Mehmet halka dönerek "bakın bana kurşun işlemiyor" der. Bunun üzerine oradaki toplanmış olan yobazlar mavzer kurşunu ile cevap verirler.
 Kubilay bir kurşunla yaralanarak yere düşer. Ağır yaralıdır, ayağa kalkar ve o yaralı haliyle camiye doğru yürür.
Gözleri dönmüş Mehmet denilen cani, yaralı Kubilay’ın ardından gider ve cebinden çıkarttığı testereli bağ bıçağı ile , üstüne atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırır.. Sonra kesik başı yeşil bayrağın tepesine asarak Menemen sokaklarında yobaz güruhu ile birlikte dolaştırmaya başlarlar. Bu arada iki mahalle bekçisini de şehit ederler.
Allah böyle yobazların ellerine kimseyi düşürmesin.
İnanın şu satırları yazarken bile tüylerim ürperiyor. Bu nasıl Müslümanlıktır sorarım. Bizim dinimiz dinlerin en yücesidir. Müslüman demek ahlak, vicdan, güzelliktir. Bu nasıl bir canilik, bu nasıl gaddarlık, bu nasıl bir Müslüman zihniyetidir anlamak mümkün değil!
Bakınız bu yobazların nesli tükenmemiş halen ki, Hak ve Hakikat Partisi (Vallahi adını yeni duydum) Genel  Başkanı Dursun Güneş denilen adam dün Erzurum’da bir törende tekke ve zaviyeleri açacaklarını söyleyerek “Adaletin kılıcını masaya koyacağız. Keseceğiz, asacağız. Kesmeye, asmaya geliyoruz. Devlete kurşun sıkanı asacağız, devletin kasasına elini uzatanın elini keseceğiz” diyebiliyor. İşte, çok uzağa gitmeye gerek yok, maalesef günümüzde, bu çağda dahi yobazlar var. Allah bunların eline kimseyi düşürmesin.
Böyle yobazlar her zaman tarihin karanlıklarına gömüleceklerdir ama Kubilay gibi vatanı uğruna şehit düşmüş nice şehitlerimiz kalbimizde yaşayacaklar saygı ve sevgiyle anılacaklardır.
Kubilay, Cumhuriyete, Atatürk İlke ve Devrimlerine yürekten bağlı bir Türk Genciydi.
Devrimleri korumak uğruna şehit olduğunda henüz 24 yaşındaydı.
Bu yobazlar şunu bilsinler ki Devrim şehidimiz Kubilay hiçbir zaman unutulmayacak 23 Aralık yobazların alınlarında kara bir leke olarak kalacaktır.
Kubilay’ımızı sevgi ve saygıyla anıyor, Allahtan rahmetler diliyorum. Nurlar içerisinde yatsın.
22 Aralık 2008
Not: Değerli okurlarım 2008 yılında yazmış olduğum yazıma ilaveten bugün Tekke ve Zaviyelerin açılmasını talep edenlere oraların sadece ilim, bilim dağıtan okullar olmadığını hatırlatmak isterim. Büyük Atatürk Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasını boşuna istememiştir. Ne yazık ki yine günümüzde o hainlerin torunları zombiler olarak iş başındadır. Yobazlığa, cumhuriyeti yıkmak isteyenlere, aydınlarımızı esaret altında tutanlara karşı tek çare Atatürk’te birleşmektir.
Devrim şehidimizin ruhu şad olsun ışıklar içinde yatsın. Bir Kubilay’ı katlettiler ama milyonlarca Kubilay yetişti bu ülkede. 23.Aralıkta  onların ayak sesleri ile Menemen’de şölen olacaktır.
Sevgiyle kalın.
21.Aralık.2012

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget